Koca bir yılı daha geride bırakıyoruz. Hayatımızdan kopan 365 gün, kalemler tükettiğimiz, yoğunluktan kafamızı kaldıramadığımız anların toplamı olan 365 takvim yaprağı. Her geçen yıl yaptığımız gibi kötü anıları geçmişe gömmek, unutmak için yeni yıla hazırlandığımız o büyülü gün. Sanki hepsi saat 00.00’ı vurduğunda son bulacakmış gibi. Ömrümüzden kocaman bir yıl geçti, 2018 defterini de bu gece itibariyle kapatıyoruz. Bütün eylül hüzünlerini yeni açtığımız sayfaya sokmamaya kararlıyız.



Bir baksak geriye, şimdi terk etmek üzere olduğumuz 2018 yılına, ne çok şey yaşadık değil mi! Ahlakımız aldığı yaralarla delik deşik oldu, vicdanımız kesikler içinde, umudumuz ‘son’ kelimesinin altında can çekişiyor, hayallerimiz her geçen baharda sırasını bekliyor, sevgi; o kıymetli efsane? Evet, evet, artık sadece Ferhat ile Şirin’in, Aslı ile Kerem’in Leyla ile Mecnun’un devrinde kalan ve günümüzde anlatılan efsaneler olarak kaldı. Aslında her geçen sene bu son günün umudunu tazeleriz. Zaten insanı yaşatan da o umut değil midir? Toplum olarak yaşadığımız trajedi ve trajikomik travmalarımızı saymazsak umudumuz hala canlı, en azından birinin kalp masajı yapmasını bekliyor



Katledilen kadınlar, eski koca, psikopat nişanlı, kıskanç sevgili cinayetleri... Sapkınlıkta sınır tanımayan çocuk istismarcıları, otobüste, yolda ya da herhangi bir cafede otururken uğradığımız tacizler, sadistçe hayvana şiddet gösteren varlıklar, kültürel yozlaşmaları saymazsak, yaşadığımız kriz ve her geçen gün patlak veren bir üçüncü, beşinci sayfa haberlerini de görmezden gelirsek toplum için de geleceğe dair birçok umut besliyorum diyebileceğim. Maalesef güzel bir şey söylerken bile acılarımız beden buluyor yerleşecek. Ama hepimizin yaptığı sihri yapacağız bugün. Hepsini 2018’in kara tahtasına yazıp, 2019 için mutlu, hoplamalı zıplamalı bir sene dileyeceğiz.



Evet, bir sürü kötü anlar yaşamış olabiliriz, hem toplumsal olarak hem kişisel olarak yara almış olabiliriz, bazen gerçeklerle hayal dünyasını bile birbirine karıştıracak kadar kaderimize isyan etmiş de olabiliriz, ama bakın şuan gerçek. Elinize gazeteyi alıp, ya da telefondan okuduğunuz şu satırlar şu ana, bugüne ait. Ve bugünler hiç bitmeyecek. Her doğan güneş yeni bir bugün getirecek. Belki bana ‘Bu kız da bütün kötü şeyleri yazdıktan sonra şimdi bütün bu okuduklarını unut’ der gibi konuşuyor diyebilirsiniz. Aslında kimsenin yabancısı olmadığı bir durum bu; olanları hem görüp hem görmezden gelmek, hem duyup hem sessizi oynamak... Acı, ama gerçek. Madem zaman bize yeni bir yıl daha hediye ediyor, paketi açmayı unutmayın. Çünkü umutsuz düşler insanı öldürür.



Hayatın yazı var kışı var, baharı var eylülü var... Ama biz her ne olursa olsun, yıl kaç olursa olsun 31 Aralık günü geldiğinde, dolabımızda kıyamadığımız o güzel kıyafetleri çıkartıp, bütün bir yıl cildimizi eskitmemek için kullanmadığımız o tebessümü takıp, omzumuzdaki yükleri askıya asıp 1 Ocak’a öyle gireceğiz. Bugün yılın son yaprağındayız, ömrümüzün son yaprağı değil. Ve sevgili okurlarım dilerim geçmişinizin kaybolmadığı  sağlam bir gelecek kökleriniz olur,  yılın her günü yeşil yapraklarınızla güneşi en güzel haliyle yansıtırsınız. Gülümseyin, çünkü tebessüm kullandıkça eksilen bir şey değil. Hepimizin yeni yılı kutlu olsun.