Yoldaki işaretler, Seyit Kutup'un en önemli eseri. Aynı zamanda Kuran'a müslümanca bir bakış nasıl olmalı, Kuran nasıl bir toplum hedefliyor gibi sorular Seyit Kutup'un yorumuyla cevaplanıyor. Kuran ve İnsan arasındaki ilişkinin olması gereken tüm yönlerine bir müminin dikkat etmesi şarttır. İnanmak, amel etmek ve bilimum İslam'ın hedeflerini bilmek mümin olmak kaydıyla bağlanılan mefhumlar olduğundan, Kuranın mesajları, müminin dikkatini odaklandırdığı yerde durur.

    "Kuran, sadece insan fıtratına sesleniyordu; kendi varoluş bilincine varan ve çevresindeki oluş sistemini algılanabilir insan fıtratına. Zira Kuran, insan fıtratı üzerine abanan yabancı düşünce ve kültürlerin birikintilerinden kurtarmak istiyordu onu. İnsan fıtratı üzerine çöreklenen ve onu görevini icra etmekten alıkoyan yabancı unsurlardan arındırarak onun gönül pencerelerini Kuran'ın etkileyici işaretlerini almasına ve bu işaretlerin içerdiği ilkelere karşılık vermesine açıyordu." S.50

    Genel olarak durum böyle idi. Özel duruma gelince Kuran bu inanç sisteminin beraberliği ile sıcak bir savaşın içine giriyordu. Yaşayan insan unsurunun vicdanları üzerine abanarak onları görevlerini icra etmekten alıkoyan geçmişin birikintileri ile girilen bir savaş... Bu nedenle 'kuramsal biçim' bu özel olguya uygun düşen bir yöntem biçimi olamazdı. Uygun olan yöntem biçimi olamazdı. (Seyit Kutup, Yoldaki İşaretler, S.51)

      Seyit Kutup yoldaki işaretler eserinde Kuran'ı Kerimin insanlığa mesajlarını hangi formatta vermek istediğini yorumlamaktadır. Bu yorum elbette tenkide açıktır. Fakat Kuran'a muhatab olan ilk nesil, ulvi emirleri, yasakları, mesajları hiç bir felsefi ilke ya da düşünce çerçevesi arasında düşünmeden olanı olduğu gibi alıp uygulamaya başladı. Çünkü Kuranın başlı başına kendine has bir metod ile geldiğini söyler. Bu metod ile anlaşılması gerektiğini başka bir şeyi buna dahil etmemek gerektiğini söylemektedir. Kuran'ın mesajını vermek ve onu gerektiği gibi algılamak hususunda hiçbir ek kaynağa yönteme ihtiyacımız yoktur. O zaman geliş aşamasını, sürecini bilmek ve ilk muhataplarının yaklaşımları O'nu anlamak noktasında bize en doğru fikri vermektedir. Asrı saadetin talihlileri, sahabeler ayetlerin nüzûlu ile hayat sahasında hangi sorunlara cevap verdiğine dair bilgi sahibi olduktan sonra Onu yaşamlarına tatbik ettiler. Varolanı olduğu gibi içselleştirdiler demektedir. Bu izlenmesi gereken yoldur. Kelama, felsefeye veya ideolojilere boğmadan mesajın yalın haliyle iştigal etmek uygundur demektedir.

       Müslüman toplumun vicdanlarına kendi akidesini yerleştiren Kuran, bir yandan, bu Müslüman toplumu çepeçevre kuşatan cahiliye tortularının inanan insan unsurunun vicdanlarının, benliklerinin derinliklerindeki kalıntılarını karşı savaşıyordu. Bu bağlantılar yüzünden bu akide sisteminin kurulması, kuramsal, telolojik ya da diyalektik bir tartışma yöntemi ile ortaya konulmamıştır.  İtikat düşüncesinde, bu düşünce uyarınca yaşamını düzenleme, kendisini çevreleyen cahiliyeye karşı savaş verme eğitimi konusunda İslâm toplumunun gelişmesi, tıpkı savaşan bir birliği andırıyordu. s.51

      Yoldaki isaretler kitabı bir dönemi etkilemesi bu dinin doğal karakteristiğini vermesi ile birlikte İslam cografyalarinda yaşanan hadiselerden köpük değildir. O tarihta Mısır'ın ve diğer bir çok İslam ülkesi hükümetlerinin İslami hareketlere yaklaşımı, toplumsal problemlere çözüm üreten önerileri getirmesi açısından bu alanda yazılan eserlere ve İslam davetcilere ragbeti arttırmıştır. Bu devrin davetçilerinin kazanımları yadsınamaz. İstenilen sonuçların ortaya çıkmaması yine de bu sonucu yadsıyamaz. Seyyid Kutup, son devrin garip müminlerine yeni bir ruh ile asli kimliğine dönüş, yeni bir soluk, endişelerden arınmış gelecek coşkusu ve dinamizm aşılamıştır. Akide ile hemhal olan bir İslam toplumu, akidenin somutlaşma halidir, arzu edilen de budur. Kim ne derse desin maksat güzeldir, bu ulvi maksada giden yolda furuat boyutunda hatalara odaklanmayı tefrikadan başka ne açıklayabilir!

       Kuran ve İslam sadece kültürel bilgi edinilecek bir kitap değildir. Buna böyle bakmak elzemdir. Fakat aynı zamanda Allah'ın tekvini ayetleri olan ilimleri ondan tamamen bağımsız görmekte hakikate bütünsel bakışı engeller. O da bizi başka bir yanlışa sürükler. Seyit Kutub'un İslam'a bakışı hatalıdır demiyoruz fakat Onu tekvini ayetlerden soyutlayarak bakış açısını daraltmanın da hakikatin farklı yön ve boyutlarına kapıları kapamak olacağı açıktır.
        Kuran insanın tüm yönlerine, boyutlarına, bütününe seslenir. Herseyiyle her yerde hakim olmak maksadıyla geçmişin kiri, tozu, tortulari, alışkanlıkları motivleri(davranışı harekete geçiren güc) ve duygularıyla savaşa girer. Bu oldu bitti bir zaman içinde gecen bir kavga değil hayat sürecini dolduran bir mücadele  insanın bütünlüğünde ve toplumun bütünlüğünde yani her cephede devam edecektir. İslamda Akide ve pratik hayat içiçe birbirini tamamlayan bütünü ifade eder. Hayat sahasındaki tüm uygulamalar Akideye dayanmak gibi bir gerekliliği  vardır. Bundan dolayı sorun olan şeylere farazi cevaplar vermekten uzaktır. Onun cevapları havada kalan olgusal önermeler değil cemiyete nizamını, insana fıtratını bulduracak kesinliktedir.

      İslam, akide sistemi ile organize bir toplum oluşturup; geçmişin, cahiliyyenin birikintilerini hayat sahasından ve toplumsal bilinçten koparmak maksadındadır. Bu eserin ilk işaretini okumaya çalıştık,  İslam tarihinin ilk safhalarına baktıkça bunun bir yorumdan ibaret olmadığını hakikatin ifadesi olduğu görülmektedir.
      Hakikate sadece bakan değil, gören ve idrak eden bir gözle bakmak duası ile...
Tevfik ve inayetle...