12 Eylül, yani Türkiye'ye sürülen kara lekenin hafızalara kazınan tarihi.

12 Eylül 1980;

Atatürkçülük adına, ülkenin açık ve kapalı cezaevine çevrildiği gün.

Atatürkçülük adına, ülkenin sağcı-solcu gençlerinin cezaevlerine doldurulduğu gün.

Atatürkçülük adına, "Eşitlik olsun diye bir sağdan, bir soldan astık" denildiği gün.

Ve Atatürkçülük adına, 17 yaşındaki Erdal Eren'in yaşı büyütülerek idam edildiği gün.

650 bin kişinin gözaltına alındığı, 230 bin kişinin cunta mahkemesinde yargılandığı, 299 kişinin, cezaevlerinde ve 171 kişinin cunta mahkemesinde yargılandığı, 299 kişinin cezaevlerinde ve 171 kişinin işkencelerle öldürüldüğü, 14 kişinin açlık grevinde ölmesine göz yumulan, 50 kişiyi darağacında sallandıran, 375 kişiyi intihar etti denilerek katleden 12 Eylül cuntası yani.

Yaşandı ve bitti. Bu kadar basit değil mi?

Evet yaşandı ama bıraktığı izler silinmedi, silinmeyecek.

12 Eylül faşizminin yarattığı toplumsal yaralar hala kanıyor.

Sürgünde kalanların, işini gücünü kaybedenlerin, ruh sağlığı düzelmeyen, asla da düzelmeyecek olanların, yaşamı boyunca taşıyacağı hastalık ve izlere sahip olanların, tecavüze uğrayan kadınların acıları sonsuza dek devam edecek.

12 Eylül Darbesi ve öncesinde gelişen olayların üzerinden tam 38 yıl geçmesine rağmen o günleri yaşayan tanıklar hala yaşadıklarını unutmuş değil.

İşte onlardan bir tanesiyle tanıştırmak istiyorum sizi bugün.

Zeynep H Kıllı.

12 Eylül mağdurlarından olan Zeynep H Kıllı Diyarbakır Cezaevi'nde yaşadığı dehşeti Önce Vatan Gazetesi okurları için anlattı. Beni kırmayıp sorularıma cevap verdiği için kendisine ayrıca teşekkür ediyorum.

Zeynep H Kıllı kimdir?

Malatya-Kürecik'te doğdum, sevgi ve ilgi ortamında büyüdüm. Yapı olarak hümanist, duygusal, yaptığım işlerde başarılı olan her şeyin olumlu yönünü ilk etapta gören, içinde yaşadığı toplumun mutluluğunu, refahını, özgürlüğünü, hak ve eşitliğini isteyen bunun için yaşamı boyunca kendi çapında çabalayan, önemli oranda başaran biriyim.

Düşüncelerimden dolayı " ülkem" de akil almaz işkencelere tabi tutuldum. Aynı düşüncelerimi şu an yaşadığım Hollanda'da yaşama geçirdiğim için Kraliyet nisanı aldım.

12 Eylül döneminin abartılarak anlatıldığını, bunun bir şehir efsanesinden ibaret olduğunu düşünenler için tarihe ışık tutmak adına, kısaca o dönemi anlatır mısınız?

1981 eylül ayında hemşire olarak çalıştığım Mardin-Kızıltepe Şenyurt'ta ki evimden alındım. Karakolda gözlerim bağlanıp üzerime de bir askeri parka giydirip, bir askeri cemseye bindirdiler. Yarım saat sonra cemseden indirilip taksiye, üç sivil kişinin eşliğinde Diyarbakır'a sorgulamaya götürdüler.

Yakalandığımda 23 yaşındaydım. Evli 9 aylık bir bebeğim vardı, ayrıca bir aylık hamileydim.

Ne kadar süre ceza evinde kaldınız.

Polis sorgulamasında 6 ay kaldım. Toplam 4 seneden fazla kaldım cezaevinde ve beraat ettiğimi geçen yakın zaman da öğrendim. Bu dört yıllık süre zarfında bebeğimi orada doğurmak zorunda kaldım. Demir parmaklıklar arasında dünyaya gelen oğlum, benimle birlikte kaldı.

Diyarbakır 5 Noluda kadın olmak. Düşüncesi bile insanın kanını dondurmaya yetiyor.

Alacağım cevaplardan korkuyorum. Ama yine de sormak istiyorum. Neler yapıldı size orada? Ve Erkeklere yapılan işkencelerle, kadınlara yapılan işkencelerin arasında fark var mıydı? Hamile oluşunuz size avantaj sağladı mı?

Evet demeyi çok isterdim, lakin orası bir cehennem yeriydi ve işkenceciler birer zebaniydi. Vicdan, merhamet hak getire.

"Yapılan her türlü işkencenin yanında, hamileliğim, anne oluşum da işkence malzemesi yapıldı.'

Kadın olduğunuzda size uygulanan muamelenin farklı olması kaçınılmazdı.

"Kadınsınız. Bedeninizde sizi en fazla acıtacak neyse o", son derece sistemli, hesaplı bir şekilde uygulanıyor. Küçücük karanlık hücrelerde, elektriği, falakası, askısı, hücresi, küfrü, tacizi, tecavüze yeltenilmesi vs. Her türlü işkenceyi gördük.

Onurumuzu kırarak, aşağılamaya dönük davranılıyordu.

Sonra başka bir aşama, örneğin "soyun" diyorlar. Karşı koyduğunuzda üstünüz, iç çamaşırlarınıza kadar yırtılıyor.

Hasta olur, doktor isterdik, vermezlerdi. Pamuk isteriz özellikle vermezlerdi.

Sorgulamada olduğum günlerde defalarca kanama geçirdim. Bir defasında her tarafım kanlar içinde kaldı. Bunu fark eden işkenceciler, kolumdan tutup erkek arkadaşların kaldığı koğuşa doğru sürüklediler. "Bacınız piç doğuruyor hanginizin piçi" deyip herkesi kalaslarla dayaktan geçirdiler.

Böylesi korkunç günler yaşandı.

Bugün arkanıza baktığınızda, her şey geride kaldı diyebiliyor musunuz?

Ben hayatta kalmayı başarmış, şanslı insanlardan bir tanesiyim. Ama yine de,

Bugün arkama baktığımda hiçbir şekilde kapanmayan yaralar görüyorum. Bugün aramızda olmayan insanların ahlarını işitiyorum. İzninizle bunlardan birkaçının isimlerini anmak istiyorum.

Ali Sarıbal; Cezaevinde işkence sonucu yaşamını yitiren ilk cinayetlerden biridir.

Cahide Karataş; Cezaevinde işkence ve tecavüze uğramasının ardından girdiği bunalım sonunda tahliye olduktan sonra kendini asarak intihar etti.

Sefer Bilgeç; Tahliye olduktan sonra intihar etti.

Hıdır Durmuş; Eylül 2010 sonunda intihar etti. Ve daha birçok insan benzer şekilde hayatını kaybetti. Hepsini saygıyla anıyorum.

Ben de yazımı hazırlamam da bana yardımcı olan ve yaşadıklarını anlatan Zeynep H Kıllı'ya teşekkür ediyor, 12 Eylül darbesin de hayatını kaybeden vatandaşlarımızı rahmet ve saygıyla anıyorum.