Mustafa Bey, kitabınıza geçmeden önce biraz sizleri tanıyabilir miyiz?

Merhabalar. Öncelikle bana bu fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ederek sözlerime başlamak istiyorum. Ben Mustafa Ali Öztürk. “İnsan Olmak”, “Davetsiz Misafir” ve “İnsan Kalmak” adlı kitapların yazarıyım. Türkçe öğretmeniyim. Lise yıllarımdan beri yazmaktayım. Günümüzde düşünce yazılarım Gördes gazetesi ve Saruhanlı Kardelen gazetesinde yayınlanmaktadır. Ayrıca Mahalle Mektebi, Yazık Edebiyat dergisi ve Matara Edebiyat dergisi gibi dergilerde hikayelerim, inceleme yazılarım ve denemelerim yayınlandı. Yazı çalışmalarıma devam etmekteyim.

“Davetsiz Misafir” kitabını yazmakta ki amacınız neydi?

“Davetsiz Misafir” adlı hikâye türündeki kitabımı yazmaktaki amacım, okuyucuları farklı yaşamların ve olayların iç dünyasına götürerek, empati yeteneğini geliştirmek ve insan ilişkilerindeki karmaşıklıkları, beklenmedik karşılaşmaların yarattığı etkileri vurgulamaktı. Bu hikâyeler aracılığıyla, sıradan gibi görünen anların ardındaki derin anlamları ve insan doğasının farklı yönlerini keşfetmeyi hedefledim.

Kitabınızda yer alan hikâyelerin tamamı o kadar içten anlatılmış ki, tüm olayları ya siz yaşamışsınız gibi ya da bir yerde bu olaylara tanık olmuş gibisiniz. Gerçekten durum böyle mi yoksa bu hikâyelerin hepsi sizin kurgunuz mu?

Kitabımda yer alan hikâyeler konusunda şunu açık yüreklilikle belirtmeliyim ki hiçbiri benim bizzat yaşadığım ya da tanık olduğum olaylar değil. Hepsi de başlı başına birer kurgu olan hikâyeler. Ben yazar olarak kişinin kendi yaşadığı ya da tanık olduğu hikâyeleri anlatmasını doğru bulmuyorum. Mantalite olarak hikâye türüyle anı türünü birbirinden ayrı tutmaya çalışan bir yazarım. Bundan dolayı hikâyelerde ben yokum, hepsi de kurgulanmış olaylar. Bir yazar ve Türkçe öğretmeni olarak hikâye yazarının devamlılığı ve üretkenliği açısından anılarının dışına çıkması gerektiğini düşünüyorum. Hikâyelerimde açık anlaşılır bir dil kullanmaya çalışırken kendi üslubumu da ortaya koymaya çalışıyorum. Bu da okurda bir samimiyet hissi uyandırırken hikâyelerimde geçen olayların yaşanmış olabileceği hissini uyandırıyor. Bu durum da aslında beni oldukça mutlu ediyor. Yapaylıktan uzak, samimi bir dille meramımı aktarabilmek bunu başarabilmek ayrıca benim için gurur verici.

Kitabınız on beş farklı hikâyeden oluşuyor ve içinde sizler için en özel olanı hangisidir ve sebebi nedir?

Gerçeği söylemek gerekirse hiçbir hikâyemin diğerinden daha özel olduğunu düşündüğüm bir hikâyem yok aralarında. Hepsi de benim için çok özel ve çok değerli. Seçme kısmını okurlarıma bırakıyorum. Hepsi benim hikâyem ve hepsi de çok değerli. Benim durumum biraz anne babaların çocukları arasında bir ayrım yapmaktan kaçınması gibi bir durum. Bu kitapta okurlarımdan aldığım dönüşlerde her okurun farklı bir ya da birkaç hikâyemi beğendiği yönünde. En güzel yanı ise geri dönüşlerin sonunda her okur kendince farklı hikâyelerden etkilenmiş. Tek bir hikâye üzerinde mutabakat yok.

Kitap-1

Rica etsem bir ya da iki cümle ile yer alan on beş hikâyenin okuyucusuna vermek istediği mesajları bizlere söyleyebilir misiniz? Bu hikâyeler neleri konu ediyor?

Bu on beş hikâyenin tamamı üzerinde düşünülmüş ana fikri yani vermek istediği mesajları önceden belirlenmiş hikâyeler. Bir nevi güdümlü ve hedefi olan hikâyeler. Bu hikâyeler, unutulan değerleri, insanı ve diğer canlıları sevmeyi, insana ve diğer canlılara topyekün saygı duymayı konu ediniyor. Hikâyelerimde hayat var ve dolayısıyla hayatın tüm paydaşları yeri geldiğinde satırlar arasında kendisine yer bulabiliyor.

“Davetsiz Misafir” ismi nereden geliyor? Ben kitabı okumadan önce kapak resmine bakınca hayvan sevgisinin işlendiği ve sevimli hayvanları konu alan bir kurgu bekliyordum ancak kitap hayvan sevgisinin yanında birçok toplumsal olaya dem vuruyor. Bununla ilgili neler söylemek istersiniz?

Kitap yazmak zorlu bir süreç. Bu süreci zorlaştıran anlardan biri de kitaba bir isim koymak. Bu durum oldukça meşakkatli, dikkat gerektiren zorlayıcı bir süreç. Bu eserimde diğerlerinde olduğu gibi isim verme sürecinde de oldukça zorlandım. En sonunda kitabımın editörüyle beraber eserin içindeki hikâyelerden biri olan “Davetsiz Misafir”i kitabın ismi olarak yayınlamaya karar verdik. Aslında birçok hikâyemde bir şekilde hayvanlar var. “Davetsiz Misafir”de kedi ve köpek; “Beyaz Melek” hikâyesinde kuşlar, kumrular ve kırlangıçlar; “Ödev”de köy hayvanları; “Özlemişim”de martılar; “Vasiyet”te zarar gören orman canlıları; “Sabahın Sürprizleri”nde yaylada otlayan keçi sürüsü; “Mehtapta Şarkı Söyleyen Kurnaz Tilki”de sarı kız ve yavrusu elmas ve de alaca tay; “Güzel Günün Sürprizleri”nde yine keçiler, koyunlar, leylek ve domuz; “Öküz Koşma Merasimi”nde öküzler, “Narkolepsi”de eğitimli köpekler; “Vazgeçiş”te yine köpek, kedi ve muhabbet kuşları var. On beş hikâyenin sadece birkaçında hayvanların herhangi bir rolü yok. Toplumsal olayları işlerken aslında insanın hayvanlardan ve doğadan kendisini asla ayırmayacağı gerçeğini de görmezden gelmemek lazım.

Öğretmen olduğunuz için mesleğinizin dışında bir de kitap yazmak gerçekten çok fazla emek isteyen bir durum. Bunu nasıl başarıyorsunuz? Mesela bu kitabınızı hangi periyotlarla ve toplam ne kadar bir sürede yazdınız? İşinizin dışında nasıl bir planlama yaptınız?

Aslında yazarlığa adım atış sürecimin başında öğretmenlik var. Bir Türkçe öğretmeni olarak öğrencilerime çeşitli türlerde çokça yazılar yazdırıyorum: olay yazıları, düşünce yazıları, bilgilendirici yazılar. Bu yazıları ders gereği eleştiriyorum, kimi zaman notla değerlendiriyorum. Ancak çocuklar benim yazıp yazamadığım konusunda bir fikir sahibi değiller. Buradan yola çıkarak öğrencilerimin de benim yazılarımı okuması hatta değerlendirmesi amacıyla onların kolay bir şekilde ulaşabileceği yerel gazetede yazılar yazmaya başladım. Yıllar süren bu süreç sonunda bir de kitap yayınlamaya karar verdim. İlk kitapta okurlarımdan beklediğim desteği görünce de diğer kitaplar sıraya girdi. Mesleğimin yazarlığıma çok önemli katkılarının olduğunu düşünüyorum. Yazmak için özel bir vakit ayırmıyorum. Kafamda anlatmak istediklerim belirince yazıyorum. Yazmak benim için su içmek gibi bir ihtiyaç. İhtiyaçlar birer hobi değildir. Onlara özel zaman ayrılmaz. İhtiyaç hasıl olduğunda en uygun zamanda giderilir.

Kurguya başlarken nasıl bir yol izliyorsunuz? Karakterleri yaratırken, hikâyeleri yazarken, yer ve mekanları seçerken bir yol haritası çizmeniz gerekiyor, bunu nasıl yapıyorsunuz? Hem de ileride yazmayı düşünenlere örnek olabilmeniz adına vermek istediğiniz tavsiyeler var mı?

Her zaman bir yazı planım vardır. Önce konuyu ve ana fikri belirlerim. Konu ve ana fikre uygun anahtar kelimeler belirler, ana fikri destekleyici yardımcı fikirler üzerine de düşünürüm. Yazımda kullanacağım yazının türüne göre anlatım biçimleri ve düşünceyi geliştirme yolları üzerine planlar yaparım. Konuyu ve ana fikri doğru bir şekilde yansıtabilecek karakterler üzerinde çalışırım. Yazmak için plan bana göre önemli bir şarttır. Plansız asla yazamam. Çünkü plansız yazılan yazıları rotası olmayan bir gemi yolculuğuna benzetirim. Yolculuğun nerede biteceği kestirilemeyen yolculuklar her zaman ürkütücüdür. Sonu kestirilemeyen yazıda da aynı ürküntüyü hissederim. Hesaplı gönül ağrımazmış. Yazıda plan ve hesap her zaman yazarın en büyük pusulasıdır.

Son olarak, bu kitabınızla sizleri kitap kulübümde konuk etmiştim, harika da bir kitap toplantısı gerçekleştirmiştik ancak başka kitaplarınız da var. Mesela yeni çıkan “İnsan Kalmak” kitabınızı da aldım ama henüz okuyamadım, 2025 yılında bu kitabınızla da sizleri konuk edeceğiz. Mümkünse “İnsan Kalmak” ile ilgili de birkaç cümle ile bizlere bilgi verebilir misiniz? Yeni kitabınız neyi konu ediyor?

Yazmak benim için konuşmak kadar önemli. Çünkü insanın kendini en etkili ifade etme biçimlerinden biri olan yazmak, duygu ve düşüncelerin daha derli toplu daha hedefe uygun ve yakın bir biçimde ifade edilmesine yardımcı oluyor. Ben de bu inançla uzun süredir yazarak duygu ve düşüncelerimi ifade etmeye çalışıyorum. İnsan Kalmak da diğer eserlerim gibi bu çalışmaların bir sonucu. En iyi editör okurdur düşüncesiyle okurlarıma emanet ettiğim “İnsan Kalmak” başlığından da anlaşılacağı üzere ilk eserim “İnsan Olmak”ın devamı niteliğinde bir eser. Deneme türünde yazdığım bu eserle okurlarıma farklı konularda kişisel yorumlarımı sundum. Umarım okuyanlar keyifle ve istifade ederek okurlar.

Ve veda etmeden önce sizlerden beş kitap tavsiyesi alabilir miyim?

Okumak kişiden kişiye değişen, her okurda farklı etkiler bırakan bir etkinliktir. Kitaplar biraz da kişiye özeldir.  Ben de okuyup etkilendiğim, beğenip istifade ettiğim birçok kitabın arasından bazı kitapları bu söyleşiyi okuyanlar için sıralayayım:

 1- Zeytindağı – Falih Rıfkı Atay

 2- Sokakta – Bahaeddin Özkişi

 3- Yılkı Atı – Abbas Sayar

 4- Melekler Ters Çalım Yemez- Tuncay Günaydın

 5- Tutunamayanlar – Oğuz Atay

 Mustafa Bey bu röportajı gerçekleştirmeme imkân sağladığınız için çok teşekkür ederim. Öğrencilerinizin çok şanslı olduğunu düşünüyorum çünkü ülkemizde okuma oranımız o kadar düşük ki bunu artırabilmek için el birliğiyle mücadele etmek gerekiyor. Sayenizde sizin öğrencilerinizin bu konuya 1-0 önde başladığını düşünüyorum çünkü yazar bir öğretmenleri var.

“Davetsiz Misafir”in röportajında sona gelirken, bu kitaptan aldığım güzel bir alıntı ile veda etmek istiyorum.

“Dünya nimetleri unutturdu asıl nimetleri. Kadir kıymeti eksik bildik.”