Dönemin Türk Halkının hayatından çalan, yurtseverliğin cezalandırılması ile milliyetçi refleksi yok eden, ülkemizi her anlamda 50 yıl geriye götüren kara gün 12 Eylül.

Elbette 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi ve dönem dış politikasının önemini ve daha önceki 1960 ve 1970'li yıllardaki darbelerde olduğu gibi dış destekli hareket olduğunu bilmemiz gerekiyor.

Ülkenin istikrarı, terörden temizlenmesi, demokrasinin yeniden şekillendirmesi amacının dışında daha çok dış güçlerin çıkarları çerçevesinde geliştirilen ve Türkiye'yi kumanda yöntemi ile yönlendirmek amacıyla oluşturulduğunu örneklerle anlatmaya çalışacağım.

1980 darbesi o dönemdeki uluslararası politik atmosferle tamamıyla yakından ilişkiliydi. Başta ABD olmak üzere Batılı devletlerin izlediği siyaset ile jeopolitik açıdan her zaman bu devletler için önemli bir statüye sahip olan Türkiye'nin oluşturdukları siyasetin dışında bir yol izlememesine karşı yapılan alçakça bir müdahaledir. Ortadoğu'ya "verimli demokrasi" getirme safsatasında olduğu gibi Türkiye'nin eksik görülen demokrasisine yapılan ağır bir müdahaledir.

Şöyle bir gerçek var ki; 12 Eylül darbe öncesi Türkiye'de çok ciddi siyasi istikrarsızlık bulunuyordu. Yazılı olmayan ancak uygulamada bilinen bir kural olarak iç siyasette istikrarsızlık yaşayan ülkelerin dış politikada etkili olması çok zordur. Bu sebeple de Türkiye'nin yaşadığı bu durum Batılı güçler ve ABD için önem arz ediyordu. Özellikle de adı geçen güçlerin çıkarına ters düşen bir ortamda Türkiye'yi kontrol altına tutma girişimleri ile başlayan darbe ve darbe sonrasında askeri yönetimin dış politika hamleleriyle de açık bir şekilde görmekteyiz. Hâlbuki çıkarlarına ters düşen istikrarsızlığı yani; ideolojik savaştan farklı olarak yapay bir sağcılık ve solculuk kavramını da ateşleyenler de bizzat bu güçlerdi.

Nice insanın hayatını karartan darbe öncesi Ermeni terör örgütü ASALA Türk dışişleri bürokrasine ilk ağır eylemini 1975'de gerçekleştirmiş, kanlı saldırılarına 80'lerin başına kadar devam etmişti. Türk bilincini bu kanlı eylemlerle sarsan ortamda iç siyaset bu sebeple de müdahaleye açık bir hale bürünmüştü.

12 Eylül'de Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ülke yönetimine el koymasıyla dış politika dinamikleri mutlak şekilde Milli Güvenlik Kurulu kontrolüne girdi. Bu durum Aralık 1983 seçimlerine kadar devam etti.

1983 yılın demokrasiye geçilmesine rağmen, askeriye sistemi dış politika konularında Milli Güvenlik Kurulu üzerinden söz söyleme hakkını tekeline almıştı.

Bu dönemde dış politikada akıl almaz girişimler meydana geldi. Dönemin Başbakanı Turgut Özal dış politikaya fazla müdahale etmemiş, askeri ve güvenlik konularını ilgilendiren dış politika konularını Kenan Evren'e teslim etmiştir.

Dönemin Dış Politikasında Yaşananlar

Darbeden bir kaç ay önce Mart 1980'de ABD ve Türkiye arasında Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması imzalandı.

12 Eylül 1980 darbeden hemen sonra, CIA’nin Türkiye Şefi olan Paul Henze, ABD Başkanı Jimmy Carter’a “bizim çocuklar başardı” diye haber verdi.

20 Ekim'de darbenin etkileri hala sıcak iken Kıbrıs Harekatı sonrasında NATO'nun askeri kanadından ayrılan ve sonrada dönmek isteyen Yunanistan üzerindeki Türkiye vetosu kaldırıldı.

Gerek sivil gerekse askeri yönetim son yıllarda bozulan Amerika -Türkiye ilişkilerine yeni boyut kazandırıyordu.1982'de ABD ile Mutabakat Muhtırası imzalandı. Böylelikle ABD 70li yıllarda üslerle ilgili kaybettiği ayrıcalıklarını geri alacaktı.

1983'te Türkiye, ABD ile 160 adet F-16 savaş uçağı ortak üretimi için anlaştı.

O dönemde ABD 'den alınan dış yardımların da haddi hesabı yoktu. Türkiye 80'ler boyunca Mısır ve İsrail 'in ardından en yüksek yardım alan üçüncü ülke konumuna gelmişti.

Ta ki 1984'de ABD Kongresi'nin 24 Nisan'ı "İnsanın İnsana Hunharlık Günü" kabul etmesine kadar...

ABD'nin yapay dostluğunun ne kadar güvenilir olduğunun göstergesi...

Sonuç olarak 12 Eylül, Türkiye’de toplumsal, iktisadi ve siyasal alanda geniş çaplı değişikliklere yol açmakla kalmadı, aynı zamanda dış politika dinamiklerinde alınan kararları da etkiledi.

Ülkemizin tarihine kara leke olarak geçen darbelerin tekrar yaşanmaması için gerek toplum gerek devlet birimleri elinden gelen her şeyi yapmalıdır. Ekonomide, iç ve dış siyasette tam bağımsız bir ülke olma yolunda ilerlemeli küresel güçlerin oyunu haline gelmemeyi ilke edinmeliyiz.