“Her çağda mevki ve menfaat için dini, bile bile yanlış yorumlayanlar, dinin gerçeklerini gizleyenler vardır. Bir mevki elde edebilmek veya mevkiini koruyabilmek için âyetleri, iktidardaki idarecilerin hoşuna gidecek biçimde yorumlayan, icabında haram olan bir şeyi helâl gösteren, üç beş kuruşluk menfaat karşılığında dinlerini satan sözde din adamları vardır. İşte Kur’an böylelerine ihtar ediyor, ‘Birkaç para için Allah’ın âyetlerini satmayın’ (Bakara: 41) diyor. Zira dünya geçicidir. Bu geçici hayat bitip de ruh, âhirete doğunca dinini verip dünyayı alan adamlar, aslında cevher verip, vücudunu yakacak ateş satın aldıklarını, kendi elleriyle kendilerini ateşe attıklarını anlarlar ama o zaman iş işten geçmiş olur.

“Bazı bilginler, bu âyete dayanarak Kur’an öğretme karşılığında para alınamayacağını ileri sürmüşlerse de bu doğru değildir. Herkes uğraştığı iş karşılığında bir ücret alır. Bilginlerin çoğunluğu bu kanaattedir. Buharî’deki bir hadiste bunun caiz olduğu, şöylece beyan edilmektedir:

“ ‘Aldığınız en güzel ücret, Allah’ın kitabı(nı öğretme) karşılığında aldığınız ücrettir.’ (Buharî İcare, 16) Öğretim karşılığında alınan ücret, kişinin harcadığı çaba ve vaktin karşılığıdır. Burada karşılıklı menfaat vardır. Öğrenci öğrenmekte, öğretmen de çabası karşılığında ücret almaktadır. Bu, Allah’ın âyetlerini satmak demek değildir. Allah’ın âyetlerini satmak, bile bile menfaat için onları tahrif etmek, manasını gizlemek, yanlış yorumlamak, hasılı hakkı gizlemektir. Kur’an öğretmede hakkı gizlemek veya değiştirmek diye bir şey söz konusu değildir. Bilâkis Hak öğretilmiş olur. Elbette bu meslek, mübarek bir meslektir. Ama bu, öğretim için böyledir. Dini görevleri yapma karşılığında yine ücret alınır. Fakat yalnız Kur’an okuma karşılığında para alınmaz. Alınanpara, okunan Kur’an’ın karşılığı değil, harcanan vaktin karşılığıdır. Harcanan vakit için bir miktar para alınabilir. Yoksa Kur’an’ın değeri biçilmez. Para ile Kur’an okumayı meslek edinmek doğru değildir.” (Prof. Dr. Süleyman Ateş, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri I, s: 155 - 156, Yeni Ufuklar Neşriyat)

X

Muhterem Prof. Dr. Süleyman Ateş hocamızın bu aydınlatıcı izahı; beni çok eski yıllarıma götürdü. Çok sevip saydığım ve hürmette kusur etmediğim merhum Yusuf Kurtiş hocamın ve hocasının ideal hocalığını hatırlattı bana:

Kuzey Makedonya’da yer alan Ohri şehrinden olan, aslen Arnavut ve zamanın Osmanlı medresesinden mezun, Yusuf Kurtiş adlı; hocam diye hitap ettiğim, çok değerli bir zatla tanışmıştım.

Arnavutluğa komünizm gelince, müderris, din hocası ve aynı zamanda imamlık da yapan hocam; bir süre hapse atılmış; ilk fırsatta her şeylerini geride bırakarak ailesiyle Türkiye’ye göç etmişlerdi.

Bilhassa ramazan aylarında, çevresinde olup da, kendisi gibi Türkiye’ye gelen göçmenlere fahri olarak din hizmeti veriyor, onlara din hocalığı yapıyordu.

Geçimine gelince: İstanbul’un Yedikule semtine yakın Kazlıçeşme tren istasyonu yolu üstünde kiralık bir kulübede saat tamirciliği ile maişetini temin etmeye çalışıyor ve yakınında kiraladığı bir evde kalıyordu.

Mezuniyetinin Türkiye’de bir karşılığı olmadığı için, kendi sahasında resmî bir vazife alacak durumda değildi.

Bir gün saat tamirciliğini neden edindiğini sormuş ve şöyle bir cevapla karşılaşmıştım:

“Oğlum demişti, Ohri’de medresede okurken, Türkiye’nin doğu illerinden birine mensup olan hocamız her fırsatta bizlere: ‘İlminizi geçiminize sakın ha, vasıta ve aracı yapmayınız!’ diye tembih üstüne tembih ederdi!

“İyi ama hocam derdik, geçimimizi ne ile temin edeceğiz?” diye sorunca da şöyle cevap verirdi:

“Her biriniz ayrıca sizi geçindirecek bir sanat öğrenmelisiniz!” derdi.

“İşte oğlum ben de o zaman kendime saat tamirciliğini seçerek, bu sahada kendimi yetiştirmeye ve bu hususta herşeyi öğrenmeye gayret ettim. Nitekim bu tercihim, çok şükür, bugün kimseye muhtaç olmadan geçimimi sağlıyor.”