Futbolun sadece bir oyundan öte, adeta bir trajedi sahnesine dönüştüğünü Fenerbahçe’nin Rangers deplasmanında izledik. Sarı Lacivertli takımın, son yıllarda defalarca sahnelediği bu dramın başrolünde, birden fazla faktör rol oynadı.
Kadıköy’de 3-1 kaybedilen ilk maçın ardından, rövanşta Fenerbahçe’nin ortaya koyduğu mücadele 2-0’la uzatmalara taşınırken, futbolun adaletine olan inancımız bir kez daha sarsıldı. Çünkü bu maçı normal sürede kazanıp turu geçmek için fazlasıyla pozisyon vardı. Ama futbol, fırsatları değerlendiremeyeni affetmez.
Yalnızca kaçan goller değil, verilmeyen penaltılar da gecenin tartışmasız konularından biriydi. Bana göre en az iki net penaltı pozisyonu vardı. Ancak Norveçli hakem Espen Eskas, belli ki ‘Kuzey Işıkları’nın büyüsüne kapılmış olacak ki, kritik anları görmekte zorlandı. VAR odasındaki Hollandalı Pol van Boekel de ekranın parlaklığını kısmış olmalı ki, hakemi izlemeye davet bile etmedi.
Tüm bu faktörler bir yana, Fenerbahçe'nin Avrupa sahnesindeki makus talihini yine kıramaması, artık sadece bir maçın hikâyesi değil, sistematik bir adaletsizlik sarmalı gibi görünüyor. Asıl soru şu: Buna neden hâlâ şaşırıyoruz? Çünkü futbolun adaleti, yalnızca sahada verilen emeğin karşılık bulmasıyla sağlanabilir.
Şimdi ise işin teknik tarafına dönelim. Seri penaltılar…
Mourinho’nun kariyerinde hiç penaltı kullanmamış Fred’i ilk beşin içine yazması büyük bir kumardı. Tadic gibi bir tecrübenin topu kaleciye nişanlaması, Mert Hakan’ın ise topu üç direğin arası yerine, dağlara taşlara göndermesi, kaderin cilvesi mi, yoksa Fenerbahçe için bu döngünün değişmeyen parçası mı?
Bu sorunun yanıtı ne olursa olsun, günün sonunda çeyrek finalin kapısından geri dönüldü.
Ancak işin yalnızca saha içiyle ilgili olmadığını da unutmamak gerek. Fenerbahçe’nin yıllardır ligde ve Avrupa’da hissettiği psikolojik baskı, belki de teknik detaylardan bile daha önemli bir faktör. Takım, futbol olarak yeterince iyi bir seviyede olabilir, ancak kritik anlarda yaşanan mental kırılmalar ve hakem kararları aleyhte işleyen bir düzen ve maalesef ki bir türlü değişmiyor.
Glasgow’da tur atlamak, sadece bir eleme başarısı değil, hayli zamandır özlemi çekilen uluslararası bir zaferin ivme noktası olabilirdi. Ama olmadı ve bize de, “İnşallah bir başka bahara” demek düştü…
Hoşçakalın.