Ne zaman camı kırık, metruk bir bina görsem aklıma George L. Kelling ve James Q. Wilson’ın Kırık Camlar Teorisi gelir. Benim için bu teori, sosyolojide ayrı bir yere sahiptir. Çünkü görmezden gelinen kötülük, tıpkı onarılmayan bir kırık cam gibi, toplumun dokusunu zamanla çürüterek daha büyük felaketlere davetiye çıkarır
1982 yılında ortaya atılan Kırık Camlar Teorisi, toplum düzeninin küçük ihmallerle nasıl bozulabileceğini açıklar. Bir mahallede kırılmış bir cam tamir edilmezse, bu durum terk edilmişlik algısını pekiştirir ve daha büyük suçların işlenmesine zemin hazırlar. Peki, bu teoriyi insan vicdanına uyarlarsak ne görürüz? Zalimlerin bireysel çıkarlarını toplumun değerlerine dayatarak yarattığı örgütlü kötülük, nasıl bir uçurumun eşiğine sürükler bizi?
Bir zalim, ilk adımını attığında asla yalnız değildir. Onun kötülüğü, çevresindeki kırık vicdanların sessizliğiyle büyür. İlk hak ihlali, ilk adaletsizlik veya ilk sesin susturulması sadece bir başlangıçtır. Çevresindeki insanlar bunu görür; kimisi korkar, kimisi susar, kimisi de kendi çıkarını korumak için zalimin yanında saf tutar. Tıpkı Kırık Camlar Teorisi’ndeki gibi, bu ilk ihlal karşısında hiçbir şey yapılmadığında, toplumun vicdanı da onarılamaz şekilde kırılır ve kötülük örgütlenir.
Wilson ve Kelling’in teorisi, küçük bir düzensizliğin bile büyük bir kaosa dönüşebileceğini gösterir. Aynı şekilde, toplumsal düzlemde zalimlik karşısında sessizlik ya da işbirliği, kötülüğün kökleşmesine neden olur. Zalim, bireysel hırsıyla başlar; ancak onu büyüten, çevresindeki insanların korku ve çıkarlarına yenik düşmesidir. Bürokraside “emir kulu” olanlar, iş dünyasında “kazancımı kaybetmemek için sesimi çıkarmıyorum” diyenler, günlük yaşamda “benim yapabileceğim bir şey yok” bahanesine sığınanlar... Hepsi bu örgütlü kötülüğün parçasıdır.
Böylece zalim, yalnızca kendi gücüyle değil, çevresindeki kırık vicdanların sessizliği ve katkısıyla büyür. Tıpkı bir mahallede tamir edilmeyen kırık camların daha fazla vandalizme neden olması gibi, toplumda onarılmayan vicdan kırıkları da adaletsizliklerin çoğalmasına zemin hazırlar. Ve nihayetinde, küçük bireysel çıkarlar büyük toplumsal uçurumu oluşturur.
Wilson ve Kelling’in teorisi, yalnızca suç ve düzensizlik için değil, toplumsal zalimlik için de güçlü bir uyarıdır. İlk haksızlık karşısında sessiz kalmak, daha büyük kötülükleri kaçınılmaz hale getirir. Ancak bu teori aynı zamanda bir çözüm de sunar: Bir kırık cam tamir edilirse, diğer camlar da kırılmaktan kurtulur. Vicdanlar için de bu geçerlidir. Kötülüğe karşı bir kişi cesaretle sesini çıkarırsa, diğerleri de ona katılır.
Sonuç olarak, zalimler toplumu uçuruma sürüklerken yalnız değildir. Kırılan her cam, onarılmayan her vicdan, büyüyen kötülüğün bir parçasıdır. James Q. Wilson ve George L. Kelling’in işaret ettiği gibi, küçük bir ihmal büyük bir yıkımın habercisidir. Zalimlerin bireysel çıkarlarını topluma dayatmasına karşı durmak, vicdanları onarmakla başlar. Çünkü her zalim, sessizlikle büyür; her zalim, cesaretle yok olur. Kırık camlar gibi, kırık vicdanlar da onarılabilir. Ve bu onarım, toplumun uçuruma sürüklenmesini engelleyebilir.
A. Kutluay