İsveç'teki Kur'an yakma eyleminin yankıları sürerken bir provokasyon da Hollanda'dan geldi.


Irkçı ve İslamofobi hastalığına yakalanmış PEGIDA hareketi lideri Wagensveld, başkent Lahey'deki parlamento binası önünde Kur'an-ı Kerim yırttı.

Türkiye İsveç’te olduğu gibi Hollanda'da da Kur'an-ı Kerim'i hedef alan saldırıyı en güçlü şekilde lanetledi. Kınama açıklamaları hala devam etmekte…

Batıya baktığımızda NATO Genel Sekreteri Stolstenberg ve İsveç yetkilileri bu eylemin ifade özgürlüğü standartlarında olduğunu düşünüyor.

Her ne kadar NATO onayı için muhtaç olduğu Türkiye’nin tepkisinden sonra söylemlerini yumuşatsa da İsveç yönetimi ‘ifade özgürlüğünün ifade edilen görüşleri destekledikleri anlamına gelmediğini’ söyleyerek eyleme yumuşak bakmakta.

Provakatif eylemi gerçekleştiren şahıslarla ilgilenmektense aslında bu eylemin gerçekleşmesi için çaba gösteren arkadaki ele bakmakta fayda var. Biliyorsunuz NATO’ya girmeye karar veren İsveç ile Finlandiya’nın Türkiye ile birlikte önlerinde uzun bir süreç var. Bu sürecin baltalanması kimin yararına olur sorusunun cevabı bizi bu provakasyonu düzenleyen ile karşı karşıya getirecektir. 

Ankara iki ülkenin NATO yolculuğundaki bu süreçte PKK ve FETÖ üyelerinin iadesini isteyip terör örgütleriyle arasına Stokholm ile Helsinki’nin mesafa koymasını istedi.Ancak Ankara aradan geçen süre boyunca iki başkentten verilen sözlerin yerine getirilmediğini belirterek sürecin sürüncemede bırakıldığını açıklamıştı. Şimdi süreç çok daha farklı bir yola verildi. 

Madrid mutakabatından önce Türkiye’nin terör yuvası haline gelmiş iki ülkeden ve terörü besleyen Batı ülkelerinden garanti almadan veto hakkını uzun seneler boyunca kullanması gerektiğini savunmuştum. Bu eylemler gösteriyor ki bu sürecin olumlu sonuçlanması ile iade edilecek terör örgütlerini panik havası sarmış. 

Ayrıca Rusya-Ukrayna savaşı sonrası NATO’ya girmeye karar veren İsveç ile Finlandiya’nın önüne  Rusya’nın da engel olabileceğine dair bir iddia da var. Özellikle Türk elçiliğinin seçilmesiyle NATO’daki sürecin hedef alındığı ve Rusya’nın  Batı’daki aşırı sağ oluşumlara olan desteğine de dikkat çekiliyor.

Söylenilenler şimdilik iddiadan öteye geçmese de bilinen bir gerçek var ki Avrupa’nın senelerdir süren İslamofobi hastalığı…Bu görüntüler dini değerlerimize ağır hakaret içerse de aslında Batının dini değerlere karşı saygısızlığına bir taraftan alışkınız.

Son olarak her ne kadar uluslararası ilişkiler literatürün de 11 Eylül olaylarından sonra daha  çok kabul bulmaya başlasa da dünya ülkelerinin din-siyaset ilişkisi üzerine bir boyuta vardığı göz aradı edilmeyecek bir konjonktürdür.