Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türk Milleti’nin kendini tanıması konusundaki yüksek güven ve sevinç konularından biri de biz kimiz ve nereden geldik. Kısacası bu araştırmalardan biri de efsanevi Mu kıtası ve Atlantis gerçek olup olmadığıdır.
Orta Asya’dan çeşitli nedenlerle göç etmek zorunda kalan Türkler, gittikleri yerlere de uygarlıklarını götürmüşlerdir: Anadolu’ya gelen Türkler Hititleri, Frigleri, Lidyalıları; Mezopotamya’ya gidenler Sümerleri, Asurluları, Babilleri; Avrupa’ya gidenler de Etrüskleri kurmuşlardır. Ege’ye gelenler ise “Yunanlılardan çok daha önce” Ege’de ileri uygarlıklar kurmuşlardır. Atatürk, bu tezde bir eksiklik olduğunu, parçaların tam yerine oturması için şu soruya cevap bulunması gerektiğini düşünüyordu: “Türkler Orta Asya’ya nereden, nasıl ve ne zaman gelmişlerdir?”
Atatürk’ün bu sorunun cevabını yani Türklerin kökeninin bulunması için yaptığı araştırmalar bizi geçmişe, günümüzden yaklaşık on iki bin sene önceye götürmektedir.
Evet… Mu kıtası, Atlantis gibi sulara battığı söylenen efsanevi kayıp kıtadır. Konum olarak Asya ve Amerika kıtalarının arasında yer aldığı söylenir. Avusturya kıtasından oldukça büyük olduğu söylenir. Türklerin Mu kıtasından geldiği gibi bir söylence vardır. Bu Yüzden Mustafa Kemal Atatürk, konunun araştırılması için bir heyet kurmuştur.
Mu Kıtası hakkında bilinen ilk bilgileri, İngiliz subay ve gezgin James Churchward tarafından sunulmuştur. Tibet’te yaptığı araştırmalar ve bu konu üzerine yazdığı beş adet kitabında konu edinmiştir. Churchward, Hindistan tapınaklarında bulduğu yazı tabletlerini oradaki rahiplerden on iki yılda öğrendiği Naga Maya dili ile tercüme ederek elde ettiğini açıklamıştır. Kitaplarda Kayıp Mu kıtası ve uygarlığı, Büyük Okyanusta bulunurdu ve yaklaşım 12.000 yıl önce bir deprem veya tufan sonucu sular altında kalması nedeni ile yok olduğudur. Ayrıca Meksika’da bulunan Theotihuacan Palenk Mabedi Piramidi’nin duvarına kazınmış bir yazıda Mu’nun batışı şöyle anlatılıyordu:
“6 Kaan yılı Zak ayı II Maluk günü başlayan korkunç yer sarsıntısı, 13 Şuen’e kadar devam etti. Mu kıtası felakete kurban gitti. Mu ülkesi iki kere kalktıktan sonra bir gece çöktü, üstünü sular kapladı. Toprak birkaç defa havaya kalktı ve oturdu. Felaket, 64 Milyon insanın ölümüne sebep oldu.” Mu, Zak ayının 13. Cuma günü batmıştı. O günden sonra “13” insanoğlunun uğursuz rakamı oldu.”
Mustafa Kemal Atatürk’ün, isteklerinden biri Türklerin tarihini çözmekti. Bunun için çeşitli çalışmalar yapmıştır. “Türklerin Mu Kıtasından gelmesi” gibi bir söylem vardı ve Atatürk bunun bir sonuca ulaşması için Tahsin Beyi bu işe atamıştı. Atatürk 1935 yılında, Türkiye’nin Meksika Elçiliğine atandı ama Tahsin Bey’in asıl görevi Mayalar ile Türkler arasındaki ilişkiyi araştırmaktı. Tahsin Bey Türk Dilini Tetkik Cemiyeti Başkanı İbrahim Necmi Dilmen ile yazışmalarından sonra Atatürk’e raporlar göndermişti. Bugüne kadar 7. rapordan 13. rapora kadar ulaşılabilmiştir. 1. rapordan 5. rapora kadar bulunamamıştır. Başka rapor olup olmadığı ise bilinmemektedir.
Tahsin Bey 2 Mart 1936 tarihinde Atatürk’e sunduğu 7. Raporunda Churchward’ın kitaplarından bahsetmiştir. Bunun üzerine Atatürk Churchward’ın kitaplarını Türkiye’ye getirtmiş ve 60 çevirmene kısım kısım taksim ederek Türkçeye tercüme ettirmiştir. Tahsin Bey’in sunduğu diğer raporlar Maya dili ve kültürü ile ilgiliydi. Her iki kültür arasında, Mayalar’ın ayyıldızlı davullarından, Şamanik kültüründen, kilim desenlerinden, sembollerinden tüy takma alışkanlıklarına kadar pek çok ortak nokta mevcuttu. Tahsin Bey, çalışmalarını belge ve fotoğraflarla 3 ciltlik bir defter hâlinde toplayarak Atatürk’e gönderdi. Bunların ikisi 1970’lere kadar Türk Dil Kurumu kütüphanesinde bulunuyordu. Üçüncü defter ise kayıptır.
Bu iki kültürün arasındaki benzerliğinin yanı sıra pek çok Maya dilindeki sözcüklerin Türkçe ile benzerliği de vardı. Bu sözcüklerden bir tanesi “Tepek” sözcüğüdür. Türkçede ki karşılığı “Tepe” dir. Mustafa Kemal Atatürk, Tahsin Bey’in soyadını yaptığı çalışmalardan ötürü “Mayatepek” olarak değiştirtmiştir.
İnsanlığın ilk kez Mu kıtasında ortaya çıktığına dair bir söylem vardır. Çin’e ve çevre adalara kaçanların kitabelerinde “Kıtamız battı, biz de buraya kaçtık” yazmaktadır. Bu yazılı kayalar 14 bin yıllıktır, c14 karbon testleriyle sabittir. Aynı zamanda da “Baba” anlamına gelene “Ata” sözcüğünün, eskiden var olan bir çok kavimle aynı sözcük aynı anlam olarak kullanılması bu durumu destekler halde.
Mu araştırmacılarına göre, Mu kıtasından her kıtaya göçler yapılmışsa da başlıca göçler Kuzey ve Güney Amerika’ya, Orta-Asya’ya, Mısır ve Anadolu’ya yapılmıştır. Churchward’a göre 70.000 yıl önce mevcut olan Uygur İmparatorluğu, Avrupa içlerine kadar uzanmaktaydı. Uygur İmparatorluğu birine Churchward’un manyetik felaket adını verdiği iki büyük doğal afetle -diğer afet dağların yükselmesidir- darbe yemiş ve sağ kalanlar aralarında Avrupa’nın birçok kavminin de bulunduğu çeşitli ari kavimleri oluşturmuşlardır. Kimilerine göre, Mu ya da Orta-Asya kökenli bu kavimlerin hemen hemen hepsinde telaffuzları az çok ufak farklarla, “baba” anlamına gelen ata sözcüğü mevcuttur. Churchward’a göre Osiris Mu kıtasında eğitilmiş, Atlantis’te reform yapmış, Atlantis’li bir bilge ya da peygamberdir; öğretisi sonradan “Osiris dini” adını almış olup Hermes Trismegistus tarafından Mısır’a getirilmiştir.
Mu kıtası, rivayetlere konu olan 14 bin yıl önce battığı iddia edilen efsanevi bir uygarlık. İddialara göre, Mu'dan ayrılanlar Atlantis gibi uygarlıkları oluşturdular.