Pozitif olmak çok mu zor?… Güne başlarken güneşe merhaba demeyi, etrafındaki bitkilere sevgiyle bakmayı, yolda rastladığınız insanlara karşı hafif gülümseyerek geçmeyi… O kadar da zor olmamalı. Kendinle barışık olmayı başarmalısın.  Tüm mesele de bu bence. Hayatta mutlu olmak istiyorsa bir insan, evvela kendisine inanmalı. Tüm fiziksel ve ruhsal yönleriyle kendisiyle barışık olmalı. Bunu başardığın an mutluluğun ve başarının en büyük anahtarı artık elinde olmuş olur.  Hayatını sen yönlendirmelisin bir başkası senin hayatını yönlendirmemeli. Yoksa sen benliğini bulamazsın ve çırpındıkça çırpınırsın, incinirsin, kanatların kırılır, mücadele ruhunu kaybedersin.

Pozitif, etrafına gülen, sevgi ve umutla bakan, okuyan ve araştıran bir insan kendini dünyanın merkezinde görür. Olumsuzluklardan daha çok olumlu yönleriyle ön plana çıkar. İnsanız elbette duygularımız var, neticede robot değiliz…

Hayatımızda bulutlar ve fırtınalar olsa bile,  güneşin de farkına varabilmeliyiz. Yoksa bu hayatta, yaşamanın ne anlamı olabilir ki, bitki gibi olmaktan başka. Bitkiler bile biraz hava, biraz su, biraz da güneş ve hatta birazcık sevgi görünce hemen canlanıp - yeşerip kendine geliyor. Onları fark ettiğinizde ise ruhunuzun tazelendiğini hissediyorsunuz adeta…

Bir çocuk düşünün anne sevgisi ve şefkatiyle büyüyor. Ondan aldığı güvenle hayatta ilk adımını atmıyor mu? Sevgiyle, umut ve güvenle harmanlanınca yarınlara daha emin adımlarla yürür…

Geçim sıkıntısı, ekonomik kriz, umutsuzluklar, gülmeyen yüzlerle karşılaşıyoruz son yıllarda. Ama yine de yarın ola hayrola deyip yüreğimize umutlar ekmiyor muyuz? Zorluklarla mücadele etmenin başarısını elde ediyoruz öyle ya da böyle… Hep aynı sahne ve aynı tiyatro… Sahi ya, bizim ülkemizde ne zaman sosyal devlet anlayışı egemen olacak. Eşit haklar ve adaletli yaşamaya kaç yüzyıl sonra kavuşacağız. Siyaseti evimizden, sokaktan, iş yerlerinden  ve de hayatımızdan  tamamen çıkardığımızda olabilir mi? Cumhuriyetten bu yana hep vaatlerle avutulmadık mı? Ayrıştırma ve ötekileştirmelerden ne zaman vazgeçilecek. 6 yaşındaki çocuk bile artık ekonomiyi kafasına takmışsa vay halimize…

Maaşınızı alır almaz kara kara düşünmeye başlıyorsunuz. Giderler geliri çoktan ikiye katlamış. Hele bir de kiracıysanız vay halinize... Her sabah zamlarla uyanıyoruz ve  raf fiyatlarını artık takip bile edemiyoruz. Güneşli havanın bile farkında değilsiniz artık kara bulutlar sarmış beyninizin içini.  Kara kara düşünüveriyorsunuz. Derken, gömüldünüz telefona ve hala bir kıvılcım içinizde. Kendinizi avutmaya çalışırken, fırtınanın en katmerlisi önünüzde sıralanıyor; enflasyon uçmuş, et fiyatları tavan, soğan patates el yakarken diğer taraftan ekmek fiyatları uçuverdi. Neden niçin daha sorgulamadan, siyasetin tepesinden “dış güçler” işte o meşhur cümle önümüzde kabak gibi açılıveriyor. Kısadan hisseye hala avutulmaya devam…

Tüm bu olumsuzluklara rağmen yine de hala pozitif olmayı başarabiliyorsak demek ki gülmeyi ve umut etmeyi asla terk etmemişiz. Sağlığımız için en güçlü sihirli değneğimiz gülümsemek olsun. Karamsar tabloyu bir nebze de olsa bir kenara bırakıp güneşli havanın keyfini çıkarmak…

Keşke sihirli değneğimiz olsaydı da olumsuzlukları olumluya, mutsuzlukları mutluluğa, umutsuzlukları umuda dönüştürebilseydik. Ama hala bir sihirli değneğiniz var. Stresten uzaklaş, umuda dört elle sarıl ve hep gülümse…

Yarın ilk işiniz karamsar tabloyu bir kenara bırakıp, umutla, sevgiyle ve gülümseyerek güne başlamak olsun.