Gülfem’e…

Bir insan uzaktan sevebilir mi?

Uzaktan sevmek nasıl bir duygu?

Sadece fotoğrafını görüp gözlerindeki o derinliğe aşıkolabilir mi?

Onu tüm benliğiyle sevmek, yaşamak ve de yaşatmak…

Her sabah onunla nefes alarak güne başlayıp ve geceyi sımsıcak hayallerini süsleyen o derin tutkuyla,rüyalarında görme umuduyla yüreğine hapsettiği sevdiceğini…

Size uzaktan aşk besleyip şiir yazan oldu mu?

Ya da size her sabah şiir yazan oldu mu?Hiç usanmadan her sabah düzenli bir şekilde…

Gülfem bu sırrını benimle paylaştığında çok ilgimi çekti ve yazmak istediğimi ona söylediğimde çok mutlu oldu.

AŞK ŞAİR YAPARMIŞ

Öylesine masum ve rahatsız etmeden sadece şiir yazan birini tanıdım. Tam üç yıldır hiç usanmadan yazıyor. Üstelik;Onun o sevdalı yüreğini incitmek bile istemedim. Çünkü o, sadece kendi dünyasında yaşıyor aşkını ve bitmez tükenmez sevdasını… Kızmak bir kenara dursun aksine, sevdanın ne demek olduğunu anlayıp hiç cevap vermeden sadece şiirlerini okuyup durdum.

İncitmek istemezsin ya da engel vurup kendine zarar vermesinden korkarsın ya. İşte insanın elini kolunu bağlıyor ve korkutuyor bu duygu. Kim bilir belki bir gün umudunu tamamen yitirir diye beklersin. Ya da onun yüreğini dolduracak birinin ansızın çıkmasını istersin ve dua edersin.

Öylesine masum ve bir o kadar da ürkek. O an yüreğinde hangi duygular varsa döküverir dizelere. Izdırap, bekleyiş, özlemle dolu o yürekten çıkan dizeler… Birkaç kez düşündüm kalbini kırıp bir daha yazma diye. Yapamadım, o ben değildim sadece bir fotoğrafa aşık biriydi. Eğer cevap vermiş olsaydım belki de umutlanırdı. Çünkü umut vermek acıların en büyüğüne teslim etmekti.Bunu ona yapamazdım, çünkü senin yüreğinde onun sevdasına yer yoktu. Yüreği aşkla kavrulmuş biri ancak onun bu halinden anlayabilirdi.Bu kötülüğü ona yapamazdım. Bırak yazsın… Gün gelir o da umudunu kesecektir elbette...diye düşündüm.

KALDIMI Kİ… MASUMANE DUYGULAR…

Saygının buhar olduğu, sevginin hiçe sayıldığı, güvenin ayaklar altına alındığı, edep ve hayanın olmadığı böylesine zalimane bir dönemde,  bu yazıyı ve kahramanını yazmak bir nebze de olsa, hala dürüst ve üreten insanların olduğunu görmek içimi ferahlatıyor.  Tam bu noktada insanlığı sorguluyorsun ister istemez. Sahi,  insanlar ne ara bu kadar değişti. Vurdum duymazlık, ben merkezli, yüksek egolar, tehditkar diller, küfürlerin havada uçuştuğu ve resmen mide bulandıran sosyal medya yazıları ve yayınları… Aile kültürümüzün git gide yok olduğunu görmek canımı acıtıyor.  Saygı, sevgi ve güvenin olmadığı bir dünyada, yozlaşma ve bencilik bu kadar üst seviyelere tırmanmışken dürüstlükten bahsetmek neredeyse imkansız…

Kavuşamamak, mutsuzluk, özlem, vatan hasreti,duygusu ile üreten bu yürekler sayesinde,yazılan ve bestelenen onca yaşanmışlıklar, türkü ve şarkı olup yüzyıllardır dilden dile, gönülden gönüleakarak günümüze gelmiş muhteşem bir kültür ve edebiyat deryamız... (Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Aslı ile Kerem gibi kahramanların kavuşulamayan aşkları dillerde ve gönüllerde yer edindiği gibi…) Dadaloğlu, Pir Sultan Abdal, Aşık Veysel, Yunus Emre,  Mevlana gibi değerlerin ülkemizde ve dünyada iz bırakmış mihenk taşlarımızdan birkaç tane örnekleme sadece… Edebiyat, bilim, ilim alanında isimlerini altın harflerle yazmış,sayamayacağımız binlerce değerli isimler… Hala üretmeye devam eden ve henüz isimlerini bile bilemediğimizkişilerin olması, bir nebze de olsa kültürümüz açısından kaygılarımı azaltıyor.

Kim istemez ki kendisine aşk şiirlerinin yazılmasını. Kendisini özel hissettirecek duyguların dizelere dökülmesi bir ödül gibidir. Kimisi karşılık bulurken, kimisine ise bu isimsiz şair gibi karşılıksız ve uzaktan sevmek nasip oluyor. Belki de böylesi daha değerli oluyor.

Kim bilir…

İşte Gülfem’e her sabah hiç yorulmadan, bıkmadan yazdığı bir dörtlüğü siz değerli okurlarımla paylaşmak istedim.

GÖZLERİNİN NEYDİ?

Ülke sıcaklığında sığındığım toprak mı?

Yoksa çağlayarak denize koşan deli ırmak mı?

Hazana direnen yaprak, Gönlümün gönderine çekilen bayrak mı ?

Ömrümü tüketen firak, Kurbanını bekleyen sunak mı?

Aşığa el açtıran tapınak, Yüreğimi yakan ah mı, feryat mı?

Gözlerin neydi senin Hasret mi, yoksa, vuslat mı?

Günaydın kaybolduğum gözlerin sahibi Seni seviyorum.