GİZEM YILDIZ



Hasan Bey, Üç Vakte Kadar filminin senaryo, yapımcı ve oyuncu kısmında yer aldınız. İlk deneyimlerinizi bu filme mi sığdırdınız?



- Daha önce yapım şirketlerinde çalışıyordum, ama bu film ilk şirketimizden çıkan ilk işimiz. Senaryosundan tutun oyuncu kadrosuna kadar kendimizin uyguladığı bir yapım.



Yapım olarak komedi türünde bir filmle adınızı duyurdunuz. Şuan beyazperdenin daha çok komedi türünden mi beslendiğini düşünüyorsunuz?



- Kesinlikle öyle.



- Neden?



- Bizim toplumumuz daha çok komediye ihtiyaç duyan bir toplum olduğu için genelde de ondan besleniyor. Dikkat edin zaten bütün A isimler komedi filmlerinde. Düşünün, Kıvanç Tatlıtuğ bile komedi filmine girmiş. Organize İşler 2 çıkıyor. O yüzden ben de komedi filmini seçtim.



Üç Vakte Kadar filmi nasıl ortaya çıktı? Projesi, senaryosu, oyuncusu bütün atmosferi...



- Herkesin elinde vardır ya, bir senaryomuz var, diye ortaya çıktığı. Benim de işte bir senaryom daha vardı ama bir türlü devam ettiremediğimiz bir senaryoydu bu. Yapımcı desteği olarak maddi konuda destek gerekiyor. Bir gün işte senaryo konusunu netleştirirken maddi desteği de sağlayarak ben bunu bitirmeye karar verdim. Ama elimde hiç oyuncu yoktu. Ben sosyal medya fenomenlerini de filmin içine almak istedim. Sonra devamı geldi. Elime başka gelen senaryolar da vardı ‘Üç Vakte Kadar’ diye. Ama ben ısınamadım, çünkü bir yetki verilmiş bana, ben bu yetkiyi göstermem lazım filmde. Daha komik olması, daha eğlenceli olması lazım ve bizim Türk toplumuna hitap etmesi lazım. Benim en vurguladığım görüşüm de, bir film yapılırken + 7 olsun. Herkes izleyebilsin. Kendi görüşlerimi de içine katarak Üç Vakte Kadar filmini ortaya çıkardım. Ben de Müjdat Gezen Sanat Okulu mezunuyum. Oradan da bir iki hocamın desteğiyle senaryoyu yazdım bitirdim. Okuttuğum insanlardan da tamam yanıtını alınca, bu işi tamamladım. Ayrı yeten güzel bir set ortamı geçirdik. Bütün yönetmenlerimiz, oyuncular hepimiz ortaya güzel bir komedi filmi çıkardık.



Üç Vakte Kadar’ yüzlerce oynanan komedi filmi arasından bir yapım. Kafanızdan bir komedi filmiyle giriş yapmak geçerken, gişeden gelen sonuçlar sizi şaşırttı mı? Etkiledi mi?



- Şaşırtmadı, çünkü siz yeni bir firmasınız, yeni bir yüzsünüz ve sizin karşınızda çok büyüt yapıtlar var, yapımlar var, oyuncular var. doğal olarak düşük bir gişe bekliyorsunuz, ama bu sinema sektörü öyle bir sektör ki ağır bir film çıkartırsınız iş yapmaz, üç gün sonra reklam olur tekrardan piyasaya çıkarsınız.





- İlk adım olarak düşünüyorsunuz.



- Kesinlikle! Bizim filmimizde televizyon filmi olarak çok iyi bir film olarak piyasaya çıkacaktır.



Bundan sonra yapacağınız tür komedi mi, dram mı, aksiyon mu olur?



- Biz daha çok komedi yaptığımız için yine komedi üzerine düşünüyoruz. Ama açığız. Senaryolar gene geliyor. Açığız, ama komedi olacağı büyük bir ihtimal.



Televizyonda reyting sancısı, sinemada gişe kaygısı, yapımdan oyuncuya hatta izleyiciye kadar herkesi etkiliyor. İzleyici koltuğunda oturanların ekrandan veya beyazperdeden beklentisi nedir?



- En iyisini istiyorlar. Ki haklılar.



- Ama en iyisi olsa bile artık tutacağının bir garantisi olmuyor.



- Kesinlikle.



- En iyi oyuncuyu koyuyorsunuz, en iyi senaryo gözüyle bakıyorsunuz. Herkesin bir yıl önce severek izlediği ama bir sene içinde bir anda düşüşe geçtiği oyuncular, yapımlar, yönetmenler var. Yani, garantisi olmayan bir sektörden bahsediyoruz.



- Şöyle söyleyeyim; toplumsal, mahalle baskısı dedikleri bir olay bu. Dikkat edin, her film birbirine benzer. Komediyse, tutan bir senaryoyu çevirip başkalaşmış bir senaryo olabiliyor. Yeniye açık değiliz, çünkü bir yapım maliyetleri var. yapım maliyetleri 1 Milyona çıkıyorsa, yapımcı bu sefer ben burayı nasıl kurtarabilirim gözüyle bakıyor. Seyirci de bir sinema biletine 25 tl gibi bir fiyat ödüyor. O da haklı olarak en iyisini istiyor. Sizin de belki sinemaya gidip yarıda çıktığınız olmuştur belki?





- Benim hiç olmadı. Tercihlerime uymayan bir film bile olsa verilen emeğe saygıdan izlemişimdir.



- Bazı insanlar sizin gibi düşünmüyor. Bir ücret ödüyorlar, gününden 2 saat ayırıyorlar ve tabi ki istedikleri gibi çıkmayınca film, haklı olarak yarıda kesme gibi bir durumları oluyor. Dediğim gibi her şey maliyetlerin yüksek olmasıyla alakalı.



Yapımcı eline bir film aldığında Reji’den castına birçok bütçe konusunda nasıl bir taslak çıkartır?



- (Gülerek) En ucuzu olsun der, ama o zaman batar. Onun için profesyonel bir ekiple çalışması önemlidir. Eğer iyi bir başlangıç yaparsa da oradan yürür gider. ama mümkün olduğunca bütçeyi kısıtlı tutması lazımdır.



- En çok bütçe harcadığınız oyuncu mu oluyor yoksa reji koltuğu mu?



- Yani, ekipmanlar ve filmin nerede geçtiğine bağlı. Filmin yazım ekibi öyle bir şey yazabilir ki ortaya 100 mekan çıkar. Öyle bir durumda 100 ayrı sahne vardır. Bir de şöyle bir düşünce var; A isim koyduğun anda filmin tutmuş demektir. Böyle bir şey yok. Sizin de dediğiniz gibi A isim koyan bir sürü yapımlar beklediğini gişede bulamadı. Önemli olan yönetmenin çekimi ve senaryonun güzel olmasıdır.



Çoğunluk yapımcılık kısmından söz ettik. Biraz da oyunculuğunuz ve yazarlığınız hakkında konuşmak istiyorum. Allah vergisi diyenlerden misiniz?



- Yok, zamanla, eğitimle olacak işler. Bir de gözlem hikayesine dayanıyor diyebiliriz.



Peki yazarlığınız hep senaryo üzerine mi?



- Senaryo üzerine, ayrıca hazırladığımız üç tane demo televizyon programı var. Onların da bir yazım ekibindeyim, kendi kurduğum. İkinci filmin hazırlıklarına başladık. Henüz senaryo yok, ama öykü olarak başladık. Filmin sürecini bitirdikten sonra gireceğiz. Genelde yazım üzerine diyebiliriz.



Üç Vakte Kadar filminizin üç günde 1 kişi tarafından izlenme hikayesini nasıl anlatmak istersiniz?



- O meşhur hikaye (gülerek). O da bir gün şöyle oldu; Ramazan ayındaydık, iftar saatine denk geliyorduk. Dağıtım şirketine otomatikman gişedeki sayıyı bildirmeniz gereken rakamlar vardır. Ben de zaten dağıtımı yaptıktan sonra net bir şey gişe de elde edemedik, adam akıllı bir reklam yapamadık bütçemiz kısıtlı olduğu için fazla konuşmak istemiyordum. Aradılar beni şirketten ‘Filmin gişesini yazacağız kaç kişi yazalım?’ ben de ‘Yazmayın. İstemiyorum’ dedim. Sonuçta benim filmim, söylemek zorunda değilim. Onlar da ‘Yazmak zorundayız’ dediler. O zaman ben de yazacağınız rakam bir kişi dedim. Tabi şaşırdılar, bak yazıyoruz dediler. Benim için hiç problem değildi. Yürürsek böyle yürüyeceğiz. Yazdılar. Yazdıktan sonra sabah gazeteciler arkadaşlarımdan biri aradı ‘Kardeşim sana bir şey söyleyeceğim ama iyi mi kötü mü pek çözemedim’ dedi. Nedir’ dedim. Senin filmin ismini Cem Yılmaz’ın abisi Can Yılmaz paylaşmış’ dedi. ‘Ne diyorsun’ dedim, ‘Kötü mü iyi mi?’ ‘Yo, filmin bir kişi izlediğini yazmış. ‘Eşin, dostun yok mu senin, yönetmeniniz yok mu?’ diye işin esprili şekline vurmuş’ dedi. Ben de o günden sonra en iyi PR böyle olur dedim. O gün twitter’da TT olduk.





Filminizin yapımcı koltuğunda ve yazarlık tarafında kendinizin oturması oyunculuğunuzun üzerindeki yapımcı baskısını arttırdı mı azalttı mı?



- Aslında azaltmadı daha çok sorumluluk yükledi. Hem işin içindesiniz hem dışındasınız. Sen ne kadar iyi olursan ol ikiye bölünüyorsunuz. Hem oyunculuğunu ön plana çıkartacaksın hem yapımcılığını ön plana çıkartacaksın. Hiç kolay olmadı. İçin işinde çok çatışmalar oldu, ama sonucu güzel oldu. İşimizi layıkıyla yaptık.



Kendi yazdığı bir metinde oynamanın oyuncunun üzerindeki avantajı ve dezavantajı nelerdir?



- Çok güzel bir avantajı vardır. Birebir metninizi yazıyorsunuz ve uygulayacağınız karakteri biliyorsunuz. Şimdi oyuncu senaryoyu okuyor, ama kendini veremiyor. O kalıba kendinizi sokmanız gerekiyor. Bendeki en büyük artı kendim yazdığım için ve bu filmdeki olaylar da benim zamanında yaşadığım olaylarla alakalı olan klişelerden biri olduğu içindi. Bir kızı seviyorum, onun peşinden koşuyorum. Gerçek olaylar bunlar. Onun için hiç arada sıkışmadım. Yarattığım karakterde, yazdığım karakterde bendim.



Hep sinema üzerinden sorularımızı gerçekleştirdik. Dizi sektörü de dalgalı bir deniz. Hiç başka sektörlere yelken açmayı düşünüyor musunuz?



- Açıkçası dizi olarak düşünmüyorum. Tabi kısmet bu işler ama bilhassa televizyon programı olarak daha çok düşünüyorum. Show programları daha çok ilgimi çekiyor. Dizi çok yorucu bir iş. Yorucu bir iş olduğu için de sinema gibi bir aya işi ver, bekle, arkasından koştur gibi değil. Kısmet bu işler ama yarın ne olacağı hiç belli değil.



Son yıllarda gişede oynanan komedi filmlerinin hatta diğer türlerin; dram, macera, romantizm... Neredeyse hepsi birbirini izleyen zincirin bir halkası... Yazanların, yazdıranların ve bu yazılanları resmedenlerin yaratıcılığına ne oldu?



- Bunların hepsi bana göre maddiyattan kaynaklanıyor. Keşke bir yapımcı gelse, dese ki ‘Benim elimden, 3 Milyon, 5 Milyon para var gel bununla kaliteli bir iş çıkartalım’. Ama diyor ki ‘Benim elimde 1 Milyon para var, ama ben parayı batırmak istemiyorum’. Otomatikman risk alamıyor. Risk alamadığı için tüm yapımlar birbirine benziyor. Tabi biz ne Cem Yılmaz, ne Ata Demirel gibi önü açık, sponsor olan firmalar değiliz. Kendi cebimizden veriyoruz. O zaman da ortaya klişeler çıkıyor, çünkü aynı işleri döndürüp yeni bir şeymiş gibi seyirciye aktarıyorlar. Kötü bir durum ama yapacak bir şey yok.



Bu güzel sohbet için teşekkür ederim. Sizi 2019 yılında ne sürprizlerin içerisinde göreceğiz?



- Yeni bir filmimiz var. Bu sefer iki kişi seyredecek mi diye çıkacağız yola (gülerek). 2019 ortası gibi beyazperde de göreceğiz. Onun için çabalıyoruz. Yine bir komedi filmi düşünüyoruz.