RÖPORTAJ: GİZEM YILDIZ

Merhaba Emrah Bey, sizi Atv’nin günlük dizisi Beni Bırakma da izliyoruz. İlk başrolünüz mü?



- Hayır değil. 2002 yılında, “Keje” adıyla yayınlanan dizide başrol oynamıştım.  O dizi bittikten sonra askere gittim. Askerlik sürecinden sonra başka rollerde de yer aldım. Ne var ki bugüne kadar oynadıklarım içinde dramatik yoğunluğu beni en fazla etkileyen karakter, Tarık Sayar oldu. Bu karakteri yorumlarken severek çalışıyorum.





Peki, Beni Bırakma Ankara’da çekilen bir dizi İstanbul’dan uzak olmak, gidipgelmek sizi yoruyor mu?



- Ankara, devlet kurumlarının yoğun olduğu sakin bir kent.  Bu sakinlik hoşuma gidiyor.  Kafa dinlemek için bir fırsat adeta.



-Yer kürenin en güzel kentlerinde biri İstanbul diyebiliriz belki ama fazla gürültülü.



- Napolyon demiş ki; Dünyanın birtek başkenti olsa İstanbul olurdu... Bence de öyle.  Fatih Sultan Mehmet’ten bu yana gözbebeğimizdir. Binlerce yıl değişik medeniyetlerin vazgeçilmeziymiş.  Bu harika kentin tarihi, paha biçilmez değerdedir.  Dizi çekimlerinden fırsat bulup İstanbul’a gittiğimde özlemle sarılıyorum tarih kokan köşelerine. Eyüp, Fatih, Beyazıt, Balat gibi pek çok tarihsel bölgeyi her fırsatta ziyaret ediyorum.  Elbette Ankara’da tarihi değeri yüksek, eski medeniyetlere ev sahipliği yapmış bir kentimiz. Görülmesi gereken çok güzel yerleri var. Ankara doğumluyum ve İlkokul yıllarım burada geçti. Dolayısıyla yabancısı değilim.



-  Ne var ki kentlerimiz fazla değişikliğe uğruyor. Birkaç yıl İstanbul veya Ankara’dan uzak kaldığınızda, bir bakıyorsunuz ki pek çok şey değişmiş. Sudan çıkmış balığa dönüyorsunuz.  Ne olursa olsun, dünyanın en güzel ülkesinde, en güzel kentlerinde güzel insanlarla olmaktan mutluyum.



Genç yaşta kamera karşısına geçmişsiniz. Bunun avantajları olmuştur sizin için...



- Oldu tabi. Biliyor musunuz, ben önce kamerayla tanıştım sonra oyunculuk eğitimi aldım. Aslında daha önce bir tiyatro oyununda oynamıştım. Yani bu mesleğin derya deniz olduğunun bilincindeydim.  Bu yolda ilerleyebilmek için çok çalışmak, okumak, araştırmak, gözlem yapmak, insan duyguları çeşitliliğini özümsemek gerektiğini öğrenmiştim. Ama kamera karşısına çıkınca bu işi mesleğe dönüştürmek düşüncesiyle eğitim alma gerekliliği duydum. Kendimi donatmaya, doldurmaya





Daha önceden böyle sevilen bir dizinin içerisinde olmayı hayal edebiliyormuydunuz?



- Hayal etmek insanı besler, geliştirir, büyütür. Hayalsiz yaşanır mı?



-Sevilen bir dizi olmasını ise pek çok bileşene bağlayabiliriz. Şöyle düşünün: Bir gemi var. Engin denizlerde güvenle yol alabilmesi için ehil ellerde sağlam inşa edilmesi, teknik olarak donanımlı olması, kaptanının deneyimli, tayfaların yetenekli kişilerden seçilmesi gerekir. Biz bunu başardık sanıyorum.   Bu yüzden de seviliyoruz.



-Senaryoyu okuduğumda çok etkilendim. Tarık Sayar karakterinin dramatik gelişim çizgisi içinde birçok şeyin kilidini açacağını gördüm. Önü açıktı, çok şey katabilirdim. Bu nedenle rolü sevdim.



Sonuç itibarıyla izleyiciden karşılığını alıyorum ve bu da beni mutlu ediyor.



Peki, oyunculuk severek yapılan mesleklerden biri ve günümüz sektöründe artıkkapılar çok da kolay açılamıyor. Her gecenin bir sabahı vardır diyenlerden misiniz? Yani, sizin elinizden tutup aydınlığa çıkartan bir el oldu mu?



- Ben sanatçı bir ailenin çocuğuyum. Babam, oyuncu, yazar ve yönetmen. Annem de oyuncu. Ama ben lise yıllarına kadar bu işi yapmayı düşünmemiştim. Turizm Otelcilik okuyordum. İlk tiyatro deneyimim sonrası aklım o tarafa kaymaya başladı. Hele ki kamera karşısına çıkınca kararımı verdim.



-Aslında ailemin sanatçı olması nedeniyle işimin kolay olduğu düşünülebilir. Fakat öyle olmadı. Elbette ailem yol gösterdi, önümü aydınlattı ama torpilin sözü bile geçmedi. Ve gecenin de kendine özgü bir güzelliği olduğunu biliyorum. Bir futbolcu gibi çıktım sahaya.  Takım halinde ama tek başıma.  Ailemin tuttuğu fenerin ışığıyla yol aldım. Dostlarım beni yüreklendirdi. Yolumun uzun ve aydınlık



Beni Bırakma dizisindeki “Tarık” karakterini biraz anlatır mısınız?



- Tarık, vicdan sahibi bir iş adamı. Ankara’nın varlıklı ailelerinden birinin büyük oğlu. Sayar Halı’nın sahipleri, aynı zamanda inşaat sektöründeler. Bu kadar sistematik bir iş dünyasınıniçerisinde, tamamen otoriteye adanmış bir hayatı var.  Şirketin ortağı bir ailenin kızı olan Meltem’le evlenme hazırlığında. Bu dönemde bir köye arsa almaya gittiğinde Sıla’yla karşılaşıyor. Sıla, Hukuk Fakültesi’ni kazanmış fakat babası izin vermeyeceği için bunu gizliyor. Durumu öğrenen Tarık, ona yardım ediyor. Büyük uğraşlar sonunda kendi ailesinden de pek çok gelişmeyi gizleyerek Ankara’da, kazandığı fakülteye gitmesini sağlıyor.



-Bu arada aralarında duygusal bir bağ kuruluyor. Tarık, ilk başta bunun aşk olup olmadığını anlamıyor. Ona karşı hiçbir şey hissetmeden, sırf kızı kurtarmak için vicdani sorumlulukla hareket ederek fedakârlıklar yaptığını sanıyor. Yıllarca mantığıyla hareket etmiş, sistematik bir çalışma temposu içindeki adamın duygularını yorumlaması oldukça zordur. Sıla karşısında da önceleri ne hissettiğinin farkında olmuyor.  Giderek anlıyor ki, bunun adı aşktır. Bu noktadan sonra her şey daha farklı gelişiyor.



Sıla ve Tarık aşkının akıbeti ne olacak?



- Sıla ve Tarık bir çıkmazın içinde. 10. Bölümdebiz Sıla’yla evlendik ve o sırada iş ortağımızın kızı Meltem benim hayatımdaydı. İzleyici gördü ki, bölümler ilerledikçe çıkmazın boyutları derinleşti. İleride ne olur birlikte göreceğiz. Sürprizleri bozmayalım değil mi?



-Sıla ve Tarık’ın muamma aşkı izleyicinin yoğun ilgisiyle karşılığını buluyor. Beni yolda çevirenlerin, mesaj atanların dileği, Sıla ve Tarık’ın birleşmeleri, mutlu olmaları yönünde. Çünkü insanların aşka, mutluluğaihtiyacı var.



- Onların sevdaları ne olacak, nerelere gidecek, bir bilinmezde.  Heyecan bütün hızıyla devam ediyor. İnanın izleyiciler nasıl ekran karşısında heyecanla bekliyorsa biz de öyleyiz. Her gün onlar ekran başında, biz senaryo okurken aynı duygular içindeyiz.



Biliyorsunuz, günlük dizilerin 1000’li bölümleri bulan uzun yolculuklarıolabiliyor. Siz uzun yıllar Tarık karakterini canlandırmak mı istersiniz yoksa özgürruhlu biri olup başka karakterlerle yaşamak mı?



- Karakter canlandırmayı bir ömre benzetiyorum. Yani, sizin hayatakatabileceğiniz, hayatın size katabileceği yolculuk gibidir. Gideceği yere kadar biz karakterimizle birlikte oluruz. Tabi ki bir günkarakterin söyleyeceği söz kalmaz ve artık hikâye bitmiştir. Tıpkı bir ömür gibi bitmiş olur. İşte o günden sonra yeni bir karakter oynamanın hayalini yaşamaya başlarız. Oyunculuk böyle bir şey.



Sosyal medya dizi ve filmlerin en çok izlendiği, yorumlandığı, yalın bir dillesöylemek gerekirse tanıtıldığı platform. Siz sosyal medya hakkında nedüşünüyorsunuz?



- İzleyici, çoğu zaman sosyal medyayı kullanıyor. Bu günümüzün vazgeçilmez bir gerçeği. Önemsiyorum elbette. Asıl reytingin ne olduğunu sosyal medyadan gelen binlerce mesajdan anlıyorum..Bunun dışında çeşitli mekânlarda ya da yolda karşılaştığım insanlardan aldığım tepkiler sosyal medyada tarafıma iletilenlerden farklı olmuyor.  İkisi arasında en önemli fark; biri yazışarak, diğeri göz göze gelerek, duygularımızı hissedilerek dile getirmektedir.





Siz de dizi piyasasının içine girmiş oyunculardansınız. Reyting sistemini nasılyorumluyorsunuz?



- Tabi ki her sistemin artıları eksileri vardır. Ama bu konuda yetkin değilim. Dizimizin reytinglerini takip ediyorum. Beni ilgilendiren kısım işimi nasıl yaptığımdır.



-Oyuncu olarak reyting benim için ikinci sırada diyorsunuz...



- Tabi ki bir anlamda bizim karnemiz reytingler oluyor. Ne ki ben oraya takılı kalmıyorum.



Televizyondaki en riskli işler akşam kuşağı. Yani, akşam yayınlanan diziler yeralıyor. Son zamanlarda medya sektörünün sallantıda olduğunu düşünürsek gündüzkuşağı, akşam kuşağına oranla daha şanslı diyebilir miyiz?



- Bunu inanın Türkiye şartlarında diyemezsiniz. Bir dizinin, bir sinema filminin gündüzü akşamı yoktur. Gündüz insanlar çalıştığı için oradaki reytingler, share oranları daha farklı, ama sonuç ne olursa olsun bu bir dizidir, senaryosu vardır, ortaya konulan emek vardır. Aynı platformda oynuyoruz. Değişen bir şey yok. Buanlamda hiçbir farklılık görmüyorum.



- Riskler aynı diyorsunuz?



- Riskler aynı, akşamdaki bütçeler fark ediyordur. Oradaki zaman kullanımı dafarklıdır. Bizim daha fazla koşturmacamız var. Her güne 55 dakika yetiştiriyoruz.



Her gün yayınlanan bir dizi temposu içindesiniz. Bazıları bu işin çekimlerinindaha kolay olduğunu düşünüyor, bazıları akşam dizilerine oranlar daha iyiolduğunu düşünüyor. Sizin için bu, sürekli durmaksızın çalışma yöntemi kolay mızor mu?



- Günlük dizi daha kolaydır diye bir şey yok. İş iştir, bu bir. İkincisi, her şeysenaryoya bağlıdır.  Akşam yayınlanan bir dizisi bizim çekimlerimizden daha basitolabilir. İnanın olabilir. Çekim şartları, oyuncu mekânları... Biz, bazen şapkadantavşan çıkartıyor olabiliyoruz. Biz zamanı çok iyi kullanmak zorundayız. Uykuya ayırdığımız zamanı, yemeğe ayırdığımız zamanı, karaktere çalışmak için ayırdığımız zamanı çok iyi değerlendirmek zorundayız.  Günlük dizide, elimizde senaryo varsa, yeri gelir 5 bölüm, yeri gelir 8 bölüm, yeri gelir10 bölüm iç içe çekeriz. Yani, sahneleri pek çok bölüm skalası içerisinde çekebiliyoruz.  Oyuncular olarak bizler boşluğa düşmemek için duygu değişimlerini, arada geçen sahneleri çok iyi takip etmek, bilinçle hareket etmek zorundayız. Yani senaryolara ve o gün çekilecek sahnelere hâkim olmak zorundayız. Yani işimiz hiç kolay değil. Tabi ki akşam yayınlanan dizi çalışanlarının da işi çok zor.



Bundan sonrası için neler düşünüyorsunuz? Kariyer planlamanız nasıl olacak?



- Bu sektörde ileriye dönük planlamaların sağlıklı yapılabildiğini pek düşünmüyorum. Elbette benim de hedeflerim var. Mesela festival filmlerini seviyorum. Böyle filmlerde çalışmayı çok istiyorum. Bu sektörün gerçek yüzünün orada görüldüğünü düşünüyorum.  Bu çerçevede yer aldığım filmler oldu.  Janjan filmi bunlardan biridir. Yurtiçi ve yurtdışında festivallerekatılmıştı.



-İstediğim bir rol, istediğim bir karakter üzerindedüşünmek, yoğunlaşarak hayata geçirme sürecini yaşamayı daima isterim.  Bu beni diri tutar ve çok heyecanlandırır. Bu hayal, bu hedef hiç bitmesin ve gerçekleşsin isterim.



Hayatta vazgeçilmezlerinizin arasında ilk üç sırayı kim ele alıyor? Ya da ne elealıyor?



- Birincisi, elbette ailem. İkincisi, bütün hayatımı yönlendiren işim. Üçüncüsü de, bir gün bir eşimiz olursa iyi olur (gülerek).



Aday var mı peki?



- Şuan için yok. İlerleyen zamanlarda…



Hiç kamera karşısında karakterin içine giremediğiniz, karaktereyabancılaştığınız bir rol oldu mu?



- Böyle bir şey hissedersem ne ben o işi isterim, ne de o işi bana verecek kişi ben de oeksikliği görürse o işi bana verir. Neyse ki böyle bir şey başıma gelmedi. Başlangıçta odeyşın esnasında olmuyorsa olmuyordur. Eğer profesyonel anlamda oradaysam ve Emrah Akduman olarak o gün o setegeldiysem o role çalışmışımdır.



Müziğe karşı da bir ilginiz var galiba. Sadece hobi olarak mı?



- Evet. Daha önce single yaptım, klibi de kendim çektim. Şuan hobiolarak devam ediyorum. Yeni bir single yapmayı düşünüyorum aslında, ama bunu sahneye taşımam. Çünkü bu işi çok daha iyi yapacak insanlar var. Herkes yetkin olduğu alanda, eğitimini aldığı, emek verdiği işlerde yer alsınlar ki, başarılı olabilsin.



Tiyatro, sinema, dizi, müzik... Sanatın birçok dalında isminizi duyuyorum. Babanız gibi ilerleyen zamanlarda bir de yazar olmayı düşünüyor musunuz?



- Ben, kitaplar arasında büyüdüm.  Televizyonlarda, sinemalarda gösterilen, sevilen eserlerin yazım aşamasında evdeydim, babamın yanındaydım.  Asiste ettiğim zamanlar oldu. O heyecanı bilirim. Benim yazdığım uzun metraj senaryom var. Sinema filmi olarak. Yani böyle bir alan bulursam, belki hayata geçirebilirim, ama şu an beklemede.



Hoş bir sohbet oldu. Son olarak sizi her gün ekran başında izleyen ve sevenseyircilerinize, okurlarımıza ne söylemek istersiniz?



- Biz bir hikâye anlatıyoruz. İzleyicimizin sürekli artan ilgisi, beğenisi var olduğu sürece, birlikte ilerlemeye devamedeceğiz. Eksik olmasınlar. Bizimle olmaya devam etsinler. Gerek sokakta, gerek sosyal medyada gösterdikleri sevgiye, söyledikleri güzel sözlere teşekkürler, teşekkürler. Bize güç veriyorlar, hayallerimizi süslüyorlar, cesaretimizi artırıyorlar. Sağ olsunlar, var olsunlar.



Bu röportaj için size deteşekkür ediyorum. Benim için de çok keyifli oldu.

Editör: TE Bilisim