BU MAKÂLE BİR MANİFESTO’DUR!..

Süleyman Hilmi Tunahan (Kuddise Sirruhû) Efendi Hazret’leri, Sahibizaman, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medâr Mürşid ve Müceddid’dir; Hakîkî teselsül ve nisbet-i Sahîha ile, Peygamber’imiz salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’den i’tibâren Sıddık-ı Ekber an Zâtihi’l-Ekber, Hazreti Ebû Bekr, es- Sıddîk Efendimiz’le teselsül eden, Silsile-i Saâdât- Silsele-i Zeheb, Efendilerimizin 33. Ve son Halkası Hazreti Ebû Bekr, Abdü’l- Hâlık Gucdüvânî(K.S.) ve Muhammed Bahâüddîn Nakşibend (k.s.) den sonra, dördüncü Merkez ve Silsile-i Saâdât’ın 23. Halkası, İmam-ı Rabbânî, Müceddid-i Elf-i Sânî, Ahmed-ü Farukî es-Sirhindî,(K.S.) Efendi Hazret’lerine, Üstazı, Mürşidi, Salâhuddîn İbn-i Mevlânâ Sürâcüddîn (k.s.) Efendi tarafından, Üveysî olarak bağlanmış, Hicrî, ikinci bin’in tecdîdi zımnında, mİlâdî, 1936 yılında,Seyr-i Sülûkini tamamlamış, çilesini çekmiş ve fi’îlî, olarak, irşâd, ihdâ ve tecdîd vazifesine başlamıştır. Daha önceki dönemlerde, ehl-i sünnet akîdesine uygun, İslâmî ilim’lerin tedris ve tahsili Peygamber’imizin zâhirî ilimlerinin vârisi, ulema tarafından ifa edildiği için, Süleyman Efendi Hazret’lerinden önceki Mürşid ve müceddid’lerin ayrıca, “ Tedris ve Tahsil-i ilim ve te’allüm,” vazifeleri yoktu.Asrımızda, husûsiyle Memleketimizde, gönül Coğrafyamızda ve İslâm âlemiunde İslâmî ilim’lerin tedris, tahsil, ta’lim ve te’allümü dümura uğradığı için, Divan-ı Sâlihîn’de kendisine ayrıca, tedri, ta’lim ve te’allüm vazifesi de verildi.

İhdâ, irşâd, tecdîd ve tedris vazifesine başladığında, diğer bütün mürşid ve müceddid’ler gibi, “ Selli Seyf,” etmiş, bütün müteşeyyih’lere( gerçet şeyh olmadıkları halde şeyh’lik taslayan bütün, tasavvuf kalpazanlarına) “ Bu devirde emânet bizdedir, uçan kuşların kanatlarında, denizlerde yüzen balıkların solungaçlarında zerre kadar emânet varsa, bize teslime mecburdur. Dünya ve ahiret husranına ma’rûz kalmamanız için, sakın böyle bir iddiada, (şeyh’lik iddiasında bulunmayınız,) diye, ihtarda bulundu.

Bu asır’da, şurada, burada, şu zamanda bu zamanda, müteşeyyih’lik taslayanlar, şeyh olmadığı halde, şeyh olduğunu iddia edenlerin hiçbirisinin teselsülü, nisbeti sahîhası yoktur.

Süleyman Efendi Hazret’leri, devrin bütün mezâlim, şirk,küfr deccâl’in desise, hile, mekr ve fitnesine rağmen, ihdâ,irşâd, tecdid ve tedris vazifesini hakkıyla yerine getirmiştir.

03. Mart 1924 tarihinde,Medrese’lerin kapatılması üzerine, müderris’ler, son sınıfa kadar gelmiş, müderris namzetleri, çilyavrusu gibi köylerine kasabalarına dönmüşler, kitaplarını toprabağa gömmüşler, kendi çocuklarına bile, asgarî, Zarûrât-i Diniyye’lerini öğretmediler, tedris, ta’lim ve te’allüm tam bir fetret devrine girmiştir.

Fetret devriinde, Müceddid, Süleyman Hilmi Tunahan Efendi Hazret’leri, bir taraftan,Dersiâm, Unvanıyla, İstanbul’da Selâtîn Cami’i’lerde cemaatin esnafın çok bulunduğu cami’i’lerde va’az ediyor, ihda ve irşad vazifesini yerine getiriyor, diğer taraftan, bütün engellere rağmen, bütün çile,mihnet, eza ve cefayı göze alarak, Tedris, ta’lim ve te’allüm vazifesini hakkıyla yerine getiriyordu. 1950’li yıllara gelindiğinde, onbinlerce müntesip ve ahibbâ, onbinlerce talebe yetiştirmişti ve kendisini ta’kîp ediyordu.

1950’li yıllara gelindiğinde, Merhum, Ahmed Hamdi Akseki Diyanet İşleri Reisliği’ne getirildiğinde, - Kendisinden önceki, 04.04.1924 ile,05.03.1941 tarihleri arasında Diyanet İşleri Reisi, Mehmed Rifat Börekçi ile,14.01.1942 ile, 23.04.1947 tarihleri arasında, Diyanet İşleri Reisliği yapan, bu iki zât, ma’alesef, Sebatayist, avdetî İdi. 29.04 1947 ile, 09.01.1951 tarihleri arasında Diyanet İşleri Reisliğini hakkıyla yerine getiren, Büyük Âlim ve Zâhid, Merhum, Ahmed Hamdi Akseki kısa süren reisliği süresinde kendisiyle tam bir muvafakat içinde Diyanet İşleri Reisliği’nin belli aralıklarla açtığı, müftülük, vaiz’lik imtihanlarına, hızlandırılış, bir tedrisat sistemiyle kısa müddetler zarfında yetiştirdiği talebe’sini bu imtihalara sokuyor, kazananlar, Diyanet Kadro’larında, il ve ilçe müftüsü, il ve ilçe vâizi olarak vazife’ye başlıyorlardı.İmam-Hatip’lik, müezzin- kayyımlık için, il ve ilçelerde, müftü’lerin riyasetinde, vaiz ve kıdemli bir imam-hatib’den müteşekkil komisyonlar tarafından imtihanlar yapılır, Diyanet kadro’larına ta’yin edilirlerdi.

1970’li yıllara gelindiğinde. Diyanet İşleri Reisliği bünyesinde Merkez ve taşra’da, müftü,vaiz, imam-hatip, Kur’ân Kursu muallimi, Hatip, murakıp, müezzin-kayyım toplam 39 kişi istihdam ediliyordu.Bunların 29 bini, Süleyman Efendi Hazret’lerinin medreselerinde tedris, ta’lim ve te’allüm görmüş olanlardı.

1965 yılında, çıkarılan 633 Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve işleyişine dâir Kanu’na göre, imam-hatip olarak ta’yin edileceklerin, İmam-Hatip Mektebi ikinci devre me’zunu olmaları şart idi. Aynı Kanu’nun. Âmir hükmüne göre bütün köyler kadro’ya kavuşuncaya kadar, her yıl ikibin köye kadro tahsis edilmişti.Fakat, İmam-Hatiep Mektebi me’zunları köylere gitmediler ve bu kadro’lara tâlip olmadılar. Bunun üzerine Diyanet İşleri Başkanlığı, Meslekî bakımdan liyakat ve ehliyeti sübut bulun, ilkokul me’zunlarını bu köy kadrolarına Vekil İmam olarak ta’yin etti. Toros’ların zirvelerinde, köy ve mezra’larda, kuş uçmaz, kervan geçmez yerlerde vazife yapan, bu fedakâr Vekil İmamlarımız, 1977 yılında T.B.M.M. sinde kabul edilen bir kanunla asalete geçirilmişlerdi. Bunların sayısı, 15 bin kişiydi.Bu onbeş bin kişinin tamamı, Süleyman Efendi Hazret’lerinin Medrese’lerinde tahsil görmüş talebesiydi.

Süleyman Efendi Hazret’lerinin hidâyetlerine vesiyle olduğu, müntesibi, ahibbâsı olan milyonlar var, bizzat veya bi’lvâsıta Tedrisat sisteminde ilim tahsil etmiş, yüzbinlerce talebesi vanırdır. Müntesip, ahibbâ ve talebe... Nokt! Süleymancı, Süleymanlı, değil bu çirkin yaftaları, şiddetle ve nefretle reddederiz... Nokta!.. ( Manifesto’ya devam edeceğiz, İnşâ Allah!...)