Yaz ayları geldi çattı ve üzülerek söylüyorum ülkemizde bu aylarda kitap okuma oranları biraz düşüyor. Kışın genelde evlerde olduğumuz için kitap okuma oranları daha yüksek oluyor. Kendi kitap kulübümde de bu durumun gerçekliğini kanıtlar neticede sonuçlar alıyorum. Haziran ve eylül arası kitap toplantılarına katılanların sayısı 10 kişiyi geçmezken, ekim ayından mayıs ayına kadar olan dönemde 20 kişi ile toplantı yapıyoruz. Standart ve sabit okuyucular elbette var ama genel durumun özeti maalesef bu.
Genellikle tatile çıktığımız yaz aylarında bir de şu söylem vardır: “Yazın deniz kenarında okunacak kitaplardan”
Peki nedir bu deniz kenarı kitapları? Polisiye, bilim kurgu, çeşitli hikâye türleri, elimize alınca bir oturuşta biten kısa novellalar, yani bizi yormayan ve kolay okunan kitaplar. Ben, tarih, felsefe, psikoloji ve kişisel gelişim türlerinden de yaz aylarında okuyan biri olarak, kitap okuma konusunda her zaman sepet tavsiyesini öneriyorum. Mesela ayda dört kitap okuyan birisi bir tarih, bir kişisel gelişim, bir felsefe-psikoloji ve bir de polisiye-bilim kurgu-novella grubu ile hem çok çeşitli okuyabilir hem de sürdürülebilir olduğunda yarattığı farkı görecektir.
O zaman hazır yaz ayları gelmişken de bayram tatilinde ya da deniz kenarında okunacak kitap isteyenler için tatile çıkmadan önce, akıcı, kolay anlaşılır ve bir günde bitirilebilecek iki kitaba yer veriyorum. Tavsiye edeceğim bu kitaplardan birisi Frank Baum’un meşhur masal kitabı “Oz Büyücüsü” diğeri de Türklük ve vatan sevgisini sonuna kadar hissedeceğiniz bir Namık Kemal kitabı olan “Vatan Yahut Silistre”. Assolistler en son çıkar diyerek, önce “Oz Büyücüsü” ile başlamak istiyorum.
OZ BÜYÜCÜSÜ
Kitaba geçmeden önce L. Frank Baum’u biraz tanımanın iyi olacağını düşünüyorum. Aslında okuduğumuz her kitapta önce yazarın hayatını incelemek, onu tanımak ve bu sayede diğer eserlerini keşfetmek oldukça faydalı ve kültür seviyesini artıran konulardan biridir.
L. Frank Baum, 1856 yılında New York’ta doğdu. Kariyer hayatı gazetecilikle başladı. Kırklı yaşlarından itibaren çocuklar için yazan Baum, ilk kitabı “Baba Kaz” ile büyük bir başarı yakaladı. Bu yazımda bahsedeceğim “Oz Büyücüsü” ise yazara “Amerikan masallarının babası” unvanını kazandırdı. Çoğunluğu gençler için olan ve elliden fazla romanı bulunan yazarın, kısa hikâyeleri ve şiirleri de bulunmaktadır. Ayrıca “Oz Büyücüsü”nden sonra yazar 13 “Oz” kitabı daha yazmıştır. Baum 1919 yılında hayatını kaybetmiştir.
“Oz Büyücüsü” sadece bir kitap olmakla kalmamış hem sinema hem de tiyatroya uyarlanan bir eser olarak da diğer dallara ilham kaynağı olmuştur. Yazar eski masalların zamanının geçtiğini, özellikle de çocukları korkutacak ya da endişelendirecek şu cinli perili masalların bırakılması gerektiğini düşünmektedir. Sadece çocukları mutlu edecek masal döneminin geldiğini vurgulamaktadır ve kendi kitabı “Oz Büyücüsü”nü de bunun bir öncüsü olarak göstermektedir. 1890’ların Amerika’sındaki ekonomik, politik ve toplumsal durumun sembolik bir alegorisi olarak da değerlendirilen kitap masal olması nedeniyle çocuklara hitap ederken bu tarz bir alegori özelliği taşıdığı için de yetişkinlere hitap etmektedir.
Kitapta, hikâyenin protagonisti küçük Dorothy’nin bir kasırga ile başlayan ve Oz Diyarı’nda devam edecek olan yolculuğu, bu yolculukta başına gelen maceraları ve kazandığı dostlukları anlatılmaktadır. Köpeği Toto ile yaşayacağı bu macera dolu günlerde Dorothy evine geri dönmek isterken, tanışacağı dostlarından “Korkuluk” kendine bir beyin, “Aslan” biraz cesaret, “Teneke Adam” da bir kalp arayacaktır. Çok keyifli, akıcı ve sevimli bir masal kitabı.
Siz okuyucularımdan yetişkin kategoride olanlar için özellikle ortaokul seviyesindeki çocuklarınıza okutmanızı kesinlikle tavsiye ederim. Üstte de belirttiğim gibi düşündürücü ve alegorik özelliğinden dolayı da biz yetişkinlere hitap ediyor çünkü bir dönemde yaşanılan bazı ekonomik ve toplumsal olaylara dem vurmaktadır.
VATAN YAHUT SİLİSTRE
1840 – 1888 yılları arasında yaşayan Namık (Mehmet) Kemal, Osmanlı Devleti’nin zor geçen senelerinde 48 yıl hayat sürmüş, vatan sever bir Tanzimat aydınımızdır. Neredeyse tüm eserlerinde milliyetçilik, vatan sevgisi ve hürriyet fikri bulunmaktadır. Bu kitabın arkasında da kendisi için şu sözler dile getirilmiştir: “Gazeteciliğiyle toplumun fikirlerine yön veren, yazarlığıyla yeni edebiyatın kapılarını açan, mücadelesiyle Meşrutiyet’e ivme kazandıran fikir adamı, yazar ve en bilinen yönüyle vatan şairidir.”
Şairliğinin yanında, kısa öyküleri, romanları, eleştiri yazıları, tarih konusunda yazıları ve çeşitli birçok makalesi de bulunmaktadır. Türk edebiyatının ilk edebi romanı olan “İntibah” ve Batılı tarzdaki ilk tiyatro eserlerinden olan ve bu yazımda yer verdiğim “Vatan Yahut Silistre” romanıyla ünlüdür. Ulu önderimiz, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü de etkileyen yazarlardan biri olmuştur. Arapça ve Farsça bilen Namık Kemal gençlik yıllarında da divan edebiyatını öğrenmiştir. Kars’ta yaşadığı yılları ileride yazacağı tiyatro eserlerine ilham kaynağı olmuştur.
Midilli'deki sürgün döneminde Abdülhak Hamit'e gönderdiği bir mektupta, nişanlısının peşinden Kars'a kadar gelmiş ve şehit olmuş bir kızın cenazesini gördüğünden bahseder. “Vatan Yahut Silistre”nin konusunu oluşturan ve erkek kıyafetine girip nişanlısının ardından Silistre'ye giden Zekiye'yi buradan etkilenerek yarattığı düşünülmektedir.
Sofya’daki yıllarında dedesinin arkadaşı Binbaşı Eşref Bey, Namık Kemal’in şiirlerini dinledikten sonra o zamana kadar bilinen adı Mehmet Kemal’e “yazıcı, kâtip” anlamlarındaki “Namık” adını verdi. O günden sonra Namık Kemal olarak anıldı. Gerçek adı Mehmet Kemal idi. Edebiyat alanında Batılılaşmanın öncülerinden İbrahim Şinasi ile tanışınca, Batı kültürüne yöneldi. Parlamenter yönetim sistemi istemesi nedeniyle hükûmeti eleştirdi ve sonrasında bir dönem Paris ve Londra’da yaşamak zorunda kaldı. Kıbrıs ve Midilli sürgünleri de vardır. İstanbul’a geri dönmesi ise siyasetten uzak durması koşuluyla kabul edilmişti. 1888 yılında hayatını kaybetti. Naaşı Çanakkale’nin Gelibolu ilçesindeki Bolayır beldesindedir.
“Vatan Yahut Silistre” sevdiğini geride bırakıp Osmanlı Devleti için savaşa giden bir adam ve sevdiğinin peşinden erkek kılığına girip savaşa katılan genç bir kızın hikâyesidir. Kitabı okurken zaten var olan milliyetçi duygularımızı daha da kabartan ve Türk’ün sorgulanamayacak olan vatan sevgisini iliklerimize kadar hissedeceğimiz bir duyguya kapılıyoruz. Kırım Savaşı’nda, Rus Ordusu Tuna’yı geçerek Silistre’yi kuşatmıştır ve tam da bu dönem de Zekiye ve İslam Bey arasındaki aşk da patlak vermiştir. Ancak İslam Bey bu savaşta yer alacaktır ve hemen arkasından da sevgilisi Zekiye erkek kılığına girerek Silistre Kuşatmasına katılacaktır. Kitapta devam eden olaylarda kendimizi bir aşk hikâyesi ve vatan sevgisinin içinde bulacağız. Muazzam bir kitap. Herkese kesinlikle tavsiyemdir. Kitaptan aldığım güzel bir alıntı ile yazımı sonlandırıyorum:
“İnsan olan için öldükten sonra güzel bir ad bırakmak, ölmemekten daha hayırlıdır.”
Kurban Bayramı’na yaklaştığımız bu günlerde, başta güzel ülkem olmak üzere tüm İslam aleminin Kurban Bayramı’nı kutlar, hayırlara vesile olmasını yüce Allah’tan niyaz ederim. Tüm sevdiklerinizle beraber şimdiden mutlu mesut bayramlar dilerim.
Çok okuyun, kitapla ve sevgiyle kalın…