Yazılarımda ve ekonomi üzerine konuşmalarımda her zaman belirttiği üzeri Türkiye hala kalkınmakta olan bir ülkedir ve Atatürk'ün temelini atmış ol

Yazılarımda ve ekonomi üzerine konuşmalarımda her zaman belirttiği üzeri Türkiye hala kalkınmakta olan bir ülkedir ve Atatürk'ün temelini atmış olduğu ancak 80 sonrası iktidarlar tarafından tamamen terk edilen karma ekonomi modeli ile yönetilmelidir. Kalkınmakta olan bir ülkede ekonomiyi tamamen özel sektöre terk ederseniz her kriz dalgasında yıkıma uğrayan ve yabancı sermayenin eline geçen bir ekonomiye sahip olursunuz.
Şu an içinde bulunduğumuz ekonomik krize dayalı fiyat artışlarının önüne geçmek için iktidar tarafından belediye stantları kurulması yoluna gidildi. Bu stantlarda alımlarda belli miktar sınırları konularak halka market ve pazar fiyatlarına göre daha ucuza meyve sebze satışı yapılıyor. Sayın Ekonomi bakanı bunu fiyatların düşebileceğini göstermek için yapıyoruz dese de Sayın Cumhurbaşkanımız temizlik ürünleri satışının başlayacağını belirleyerek yalnızca günü kurtarmaya yönelik işe yarayabilecek bu uygulamanın kalıcılığına dair işareti verdi. Tabi alınan bu apar topar karar ve uygulamanın altında vatanseverlik mevzusu haline getirdikleri yerel seçimler öncesinde seçmen gözünde prim yapma çabası da ortada.
Burada ki husus şudur ki yapılması gereken belediye stantlarına getirilen fiyatlarla genel olarak market ve pazarlara da bu fiyatlarla ürünlerin gelmesinin sağlanmasıdır. Devlet olarak Sayın Cumhurbaşkanımızın devamlı olarak dile getirdiği ancak hala net bir adım atılmadığı aracılar ve komisyoncular mevzusunun ortadan kaldırılması gereklidir. Fiiliyatta gördüğümüz üzere çiftçinin tarla veya bahçesinden ürünün çıkış fiyatı ile pazar yada markette ki satış fiyatı arasında ki fiyat farkının meyve ve sebzelerin kontrolsüz olarak hallerdeki toptancı ve komisyoncuların elinde çıktıkları yolculuğun sonucu. Devletin Tarım ve Köy Orman Bakanlığı bünyesinde kuracağı kurumlar ile ürünlerin tarladan ve bahçelerden direkt olarak marketçilere ve pazarcılara ulaştırılması sağlanmalıdır. Bu şekilde serbest Hallerin kapatılması ile üretim maliyetlerinden kaynaklı fiyat artışları haricinde aracı ticaret ve kâr sağlamak amaçlı fiyat artışlarının önüne geçilmesi mümkün olacaktır. İşin fiiliyatı tarladan, bahçeden, seradan ürünü devletin satın alması ve oluşturacağı kendi bünyesinde ki hallerde marketçi, pazarcı ve diğer nihai tüketiciye satış yapan noktalara satışının yapılmasıdır.
Tabi ki belirttiğim üzeri çiftçinin üretime esas maliyetleri ve nihai tüketiciye satış yapan pazarcı ve marketçilerin ürün fiyatlarına yansıtabileceği dolaylı maliyetlerinde düşürülmesi konusunda devlet gerekli adımları atmalıdır.
Her zaman ülkemizin katılma sürecinin siyasal ve ekonomik bir sömürü olarak kullanıldığını belirterek karşı olduğum bugün kendi içinde ekonomik ve siyasal çatlakları oluşan Avrupa Birliği'ne katılma sevdamızdan vazgeçmemiz elzemdir. Bilindiği üzeri İngiltere gelen tehlikeyi gördüğü için birlikten ayrıldı. Şurası da bir gerçek ki 1959 yılından beri bir türlü katılım standartlarını tamamlayamadığımız Avrupa Birliği'ne yıllarca Sovyet Modeli ekonomik ve sosyal yaşantısı içerisinde bulunan ülkelerin bu standartlara sahip olarak alınmaları üyelik sürecimizin gerçekliğini ortaya koymaktadır. Tarımda yaşadığımız sıkıntılarda büyük payı olan ve bizi durduk yere pek çok sebze ve meyve ithalatına mecbur kılan Avrupa Birliği tarafından ülkemize koyulan tüm üretim kotaları derhal kaldırılmalıdır. Çiftçiye serbest ekim ve yetiştirme izni ve desteği verilmelidir. Günümüz dünyasının en büyük sorunlarından biri olan gıda konusunda bir ülkenin kendine yeterli tarıma sahip olabilmesi en büyük başarıdır. Türkiye bu potansiyele sahiptir. Kota uygulamaları kaldırılır ve çiftçiye gerekli devlet desteği sağlanırsa bu başarılır. Tabi ki bu destek rahmetli Ecevit döneminde ki Köye dönüş projesi gibi köyde ekmediği arazisi için para alanlar şeklinde olmamalıdır. Köylerimiz bugün terkedilmiş ekilmeyen tarlalar ile dolu. Devlet kadrosuna alacağı ziraat mühendisleri aracılığı ile bu ekim sahalarının yeniden ekonomiye kazandırılması için üretim haritası çalışmasını yapmalıdır. Daha sonrasında bu topraklar ya toprak tarafından ekilmesi yada devlet tarafından satın alma yoluna gidilerek ekip biçecek çiftçilerimize vadeli satış veya kiralanma yoluna gidilmelidir. Ziraat mühendisleri kadroları tarafından ekim ve biçim işleri daima üretimsel korumayı sağlamak amaçlı olarak denetim altında tutulmalıdır. Gerekirse kimi bölgelerimize Ziraat odaları ile işbirliğine gidilerek başlarında yine ziraat mühendislerinin bulunacağı devlet üretim çiftlikleri kurulmalıdır. Bu arada ülkemizde sigara tüketiminin gerçekliği ve satışının neredeyse tamamen yabancı sermayeli şirketlerin elinde bulunduğu ortada. Türkiye önemli bir tütün yetiştirme hatta ihracatı yapabilecek potansiyele sahip. Tütün ekimine konulan kısıtlamalarında kaldırılması gerekli.
Bütün bu çalışmalar yapılmadığı sürece devletin market ve pazarcının yerini almaya çalışması daha öncede belirttiğim üzeri yalnızca günü kurtarmaktan başka bir sonuca varmaz. Milli olmak ve kalkınma öncelikle bir ülkenin sahip olduğu tarım, hayvancılık potansiyellerinde ve madenlerinde kendi eli ile üretim yapması ile mümkün olur. Kendini besleyemeyen, kendi maden çıkarıp satamayan bir ülke siyasal olarak da milli olamaz. Şu an ki gidişatta Kapitülasyon Tehlikesi adlı yazımda belirttiğim üzeri (Tank Palet Fabrikasının İşletme Hakkı Devri ile ilk sinyalini veren) ülkemizdeki tüm yer altı madenlerinin, köprü ve otoyolların, demiryolları, tersane ve limanların işletme ve imtiyaz haklarının tamamen yabancı sermayenin eline geçmesi tehlikesi yaklaşmaktadır. Çünkü iktidarın satabileceği başka bir şeyimiz kalmadı. İktidar devamlılığı için verilmeyecek ekonomik ve siyasal tavizleri vermeye başladı. Acil olarak yeniden Karma Ekonomi modeline geçmemiz gereklidir.
Günün Sözü: Hala kalkınmakta olan bir ülke acil olarak Avrupa Birliği sevdamızdan vazgeçmemiz ve yenden Karma Ekonomi modeline dönmemiz gereklidir. Tüm yer altı madenlerinin, köprü ve otoyolların, demiryolları, tersane ve limanların işletme ve imtiyaz haklarının tamamen yabancı sermayenin eline geçmesi tehlikesi yaklaşmakta.