III. Osman 1754 hükümdar olduktan üç senelik saltanatı zamanında “Dış Politika” pek mühim bir hadise yoktur. “İç yönetimde” ise devlet adaml

III. Osman 1754 hükümdar olduktan üç senelik saltanatı zamanında “Dış Politika” pek mühim bir hadise yoktur. “İç yönetimde” ise devlet adamları ile dama taşı gibi oynamış, sık sık azil(görevden alma) ve tayinler yapmıştır. Bu azil ve tayinler esnasında çok defa liyakat ve kabiliyetten, hüsnü niyet ve istikametten ziyade sadakat ve emin olunmak ön planda tutulmuştur. Dolayısıyla ehil ve namuslu adamlar uzaklaştırılarak işten anlamaz, cahil ve beceriksiz adamlar iş başına getirilerek devlet nizamı bozulmuştur. Musîkiden hoşlanmadığı için bütün müzisyenleri saraydan uzaklaştırmıştır. Hatta padişah saray da bile fazla kimselerle görüşmez dahası kadınları görmekten de pek hoşlaşmazdı. Yani III. Osman, çocuğu olmayan kadınların sarayda ve dışarıda olsun kendisine görünmelerini yasaklamıştır. Sırf bu yüzden saraydaki cariyelerin onun geldiğini duyması için ayakkabısına demirden ökçe yaptırmış ve yürürken çıkan sesi duyan cariyelerin onun duyması ve görünmemesini sağlamıştır.

Padişah bir defasında ehil ve namuslu olan sadrazam Hekimoğlu Ali Paşa'ya kızarak ki bu adam 1736- 1739 Osmanlı - Avusturya savaşlarında devlete mühim hizmetler ifa etmiş, tecrübeli bir devlet adamı idi, böyle bir adama:

"Bre ne yabana söylersin. Seni azleder, Hamallarbaşı Ali Ağa'yı sadrazam tayin ederim." diye bağırmıştı.

Buna üzülen Hekimoğlu Ali Paşa:

"Yaparsınız devletlüm. Bu yetki sizindir. Lâkin unutmayınız ki o hamal Ali Paşa olur. Hekimoğlu Ali Paşa olamaz" diyerek padişahı ikaz etmek istemiştir.

Fakat III. Osman'ın “içeride” yaptığı en mühim iş, bundan sonra sadarete getirdiği Ragıp Paşa'yı uzun zaman sadarete bırakmış olmasıdır. Koca Ragıp Paşa, gerçi Baron Dö Tot ile işbirliği ederek ıslahat hareketine devam etmişse de esas itibariyle mütereddit ve muhafazakâr ruhlu bir adam olduğundan Baron Dö Tot’un her yenilik teklifini; “mevcut nizamı bozarsak, korkarım daha iyisini yapamayız” diyerek kösteklemiştir.

Dolayısıyla ıslahat hareketleri bu zamanda genişlemeyeceği gibi çalışmalarda yüzeysel olmuştur. Koca Ragıp Paşa’nın şöhreti Sadrazamlıktan, siyasetten ziyade edebiyatçı ve nüktedan bir zât-ı muhterem olmasından gelir. Koca Ragıp Paşa sadrazam iken yalısında bulunan devlet ricaline:

“Samimî söyleyiniz, içinizde rüşvet almayan var mı?" diye sorunca oradakiler yemini billah ederek sadrazamı, rüşvet almadıklarına inandırmaya çalıştılar.

O sırada meşhur Şair Haşmet de bir kenara çekilmiş, sessizce duruyordu. Paşa, Haşmet'e:

"Sen de Rumeli'de bir hayli görevlerde bulundun. Yemin edemediğine bakılırsa rüşvet almışsın demektir." dedi.

Haşmet:

"Devletlû, İslamiyet’te yalan yemin edenler çatlar diye bir itikat vardır. Şimdi yemin eden şu efendilere bakıyorum, çatlamazlarsa, ben de yemin edeceğim." diyerek herkesin rüşvet aldığını anlatmak istemiştir.

Sadrazam bulunduğu senelerde Ragıp Paşa'nın yıldızına bakan bir yıldız bakıcısı "öldürüldükten sonra ayağına ip takıp sürükleneceksiniz" demişti. Onun için de kendisinin bir Yeniçeri isyanından korktuğu ve geniş ıslahata girişemediği söylenir. Kalbine bir korku giren Paşa en ufak bir gürültüden korkmaya başladı. Yine bir gün sokakta acayip gürültüler işitti. Korkup gayri ihtiyarî:

"Acep Yeniçeriler mi isyan etti?" diyerek pencereye koştu.

Pencereden baktığı sokakta, bir sürü külhanbeyinin bir karganın ayağına ip takıp sürüdüklerini, etrafındakilerden şaklabanlık edip bağrıştıklarını gördü. Geniş bir nefes alarak "müneccim karga demek olan "Gurupa" kelimesini yanlışlıkla "Ragıp" okumuş" diyerek yerine oturdu. İşte bu tereddüt ve çekingenlik onun devlette fazla yenilik yapasını biraz engellemiştir.

Kıssadan hisse; O değerli ve saygın sadrazam keşke şu sözü ilke edinmekten tereddüt etmeseydi. Ne idi bu söz? Cevap:  ”Devlet yönetiminde tereddüt olmaz.”