Kendine dokunamayan biri BİR’e bir olana dokunamaz ve bir olana dokunamayan birinin ise başka birinin ruhuna yüreğine dokunması mümkün değildir.

Ne yazıktır ki çağımızın hastalığı olan ruhi bunalımlar hat safhada, bunu nedeni ise kendimizi atamayışımız, kendimizden başka ne varsa onları arayışımızdır. İçimize, özümüze yönelmekten öylesine kaçıyoruz ki, kendi içsel yolculuğumuza çıkmaktan, aynalarda kendimizi görmekten, sanki vahşi bir hayvanın azı dişlerini görmüşçesine öylesine kaçıyoruz ki. Kendimizden kendimiz bile etkilenmezken, yüzeysellikten çıkamamışken başkalarını etkileme derdine düşüyoruz ne yazık ki. Mevlana Celaleddin Rumi’nin bir sözünü ilham etti “ilhamların ve yıldızların Rabbi” “Derdin yoksa git kendine bir dert bul”

Maalesef çağımızda, bizim olmayan, üzerimize vazife olmayan her şeyi kendimize dert ediyoruz. Halbuki tek derdimiz kendi varlığımızı anlamak dolayısıyla Rabbimizi anlamak olursa tüm aleme dert oluruz. Bunu “kendini bilen Rabbini bilir sözüyle özetlemek mümkündür…”

Halbuki tek derdimizin kendimize varmak olması gerekiyor, kendimize varmanın yolu da başkalarının yoluna bakmadan, başkalarının yolunda çevre kirliliğine yol açmadan onların yolundan çekilmek ve kendi istikametimizde sabit ve kararlı bir duruşla yürümekle olur. Ve böyle olduğumuz da ise başkalarının kirli ayaklarıyla yani bilincindeki kirli düşünceleriyle yolumuza ayak basmalarına da izin vermeyecek kadar kendimizi koruyacak hale geliriz…

Yani kendi hikayemizin kahramanı oluyoruz, kahraman bekleyen bir insan düşünülmesi bile ürkütücü geliyor kulağa öyle değil mi?

Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz şöyle söylüyor . “Allah cc sizin davranışlarınızı sınamak için, kimin iyi kimin kötü işler yaptığını kaydetmek için ölümü ve hayatı yarattı.” Bu ayeti kerimeye dikkatlice bakalım mı? Düşünsenize ölüm ve hayat kavramlarının dahi olmadığı bir alemde bizim varlığımız söz konusu iken her şeyi ihata eden ve sırf bizim sınavımız için ölüm ve hayat yaratacak kadar bize değer veren bir yaratıcıların yaratıcısı varken biz nasıl olurda bize değer verecek bir değer arıyoruz? Bir kahraman arıyoruz!

Peki neden bu anlamsız arayışlarımız?

Çünkü kendi mevcudiyetimizin eşsizliğini bilmiyoruz ve arama gayetine girmiyoruz. Bir bilebilsek ki, bir başkasında kendimizi aramaktan çok çok daha kolaydır kendimizde bulmamız kendimizi.

Eskiden hastahane ve eczanelerin sembolü yılandı. Sonradan E olmuştur. Peki neden yılan hiç düşündünüz mü?

Çünkü yılan zehiride panzehiri de içine bir arada barındıran bir hayvandır. Kundâlini enerjimizin şekli de yılan şeklindedir. “Kundalini” = Kundalini; insan bedeninde kuyruksokumunda yer alan Muladhara Çakra'da bulunan gizemli bir enerjidir. Yaşam enerjisi Prana'nın statik yönüdür. Kundalini enerjisinin uyandırılması insan bedeninin sınırsız potansiyelinin açığa çıkmasını sağlar. Kundalini enerjinle ilgilendiğinde varlığının özüne inmeye başlarsın yani sendeki sen ile tanışırsın!!!

Sonra nemi olur?

Hallac’ı Mansur olursun, Yunus Emre olursun, Şems olursun ve Mevlana ve bir çokları gibi olursun, olurum, oluruz…

Bir ve bütün olmak ve haftaya görüşmek dileğiyle sevgiler…