Kıymetli okuyucularım bu haftaki yazımda sizlere iş hukuku davalarında tanıklık müessesesinden bahsedip aynı işverenle husumeti olan şahısların birbirlerine yapacakları tanıklığın mahkeme tarafından dikkate alınıp alınamayacağı hakkında bilgi vereceğim.

İş Davalarında İspat Yükü

Hukukta temel ilke olarak bilindiği üzere, herkes iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür. Eskiler bunu “Müddei iddiasını ispatla mükelleftir.” şeklinde ifade etmiştir. Kendisine ispat yükü düşen taraf iddiasını ispat edemezse, kendisine ispat yükü düşmeyen diğer tarafın onun iddiasının aksini ispat etmesine gerek yoktur; o olgu ispat edilememiş sayılır. Yani kural olarak ispat yükü davacıya düşer; davacı davasını dayandırdığı olguları ispat etmelidir. Bu husus iş davalarında kısmen değişiklik göstermektedir. Bazı durumlarda ispat yükü davacı-davalı sıfatına bakılmaksızın işçi ve işveren arasında yer değiştirmektedir.

Tanık Beyanlarının Takdiri

İş davalarında işçilerin en önemli delili tanıklardır. Bu davalarda tanık delillinin takdiri hâkimde olmakla birlikte uygulamada genelde işçi tarafının tanıklarının beyanları işveren tanıklarının beyanlarından daha üstün tutulur. Takdiri bir delil olan tanık beyanları hâkimi bağlamaz ancak hâkim, tanık beyanını serbestçe takdir ederken sadece vicdani kanaati ile karar veremez. Tanık beyanları yönünde ya da aksine hüküm tesis edilmesi durumunda, tanık beyanının neden kabul edildiği ya da edilmediği net bir biçimde açıklanmalıdır. Belirtilmelidir ki, tanık beyanları arasında veya tanık beyanı ile diğer deliller arasında çelişki bulunduğu takdirde, sadece tanık sözlerine dayanılarak hüküm tesis edilmesi mümkün değildir.

Aynı İşveren ile Husumeti Bulunan Tanıklar

Yargıtay uygulamasında da kabul edildiği üzere; işveren ile husumeti bulunan kişilerin tanıklığına itibar edilemez. Bu konu, Yargıtay kararlarında özellikle vurgulanmış ve aynı işverenle husumetli tanıkların beyanlarının hükme esas alınamayacağı belirtilmiştir. Yüksek mahkemenin bir kararında; “Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacı tanık beyanlarına ve işyeri kayıtlarına göre davacının fazla çalışma yaptığı ve tatil günlerinde çalıştığı kabul edilip alacak hesaplanmıştır. Oysa davacı tanığı olarak dinlenen işçiler aynı şekilde davalı aleyhine dava açan kişilerdir. Tanıkların konumu, tanıklıklarına duyulacak güveni etkileyecek durumdadır. Bu sebeple tanıklıklarına itibar edilemez.” denilmiş, diğer bir kararında da “Dinlenen davacı tanıklarının işverenle davasının bulunduğu anlaşılmakta olup, husumet sebebiyle beyanlarına tek başına itibar edilerek sonuca gidilmesi mümkün değildir.” ifadelerine yer verilmiştir.

Bu sebeple işçilik alacaklarına ilişkin davalarda, işçinin çalışma olgusunun tespitinde işyerinde veya komşu işyerinde çalışanların tanıklığı önemli olduğu gibi tanık olarak dinlenecek kişinin tanıklığına güveni etkileyebilecek bir durumun olup olmadığı da araştırılmalıdır. Aynı işveren aleyhine dava açanlar tanık olarak dinlenmiş ise bu işçilerin tanıklıklarına ihtiyatlı yaklaşılmalı ve salt bu tanıkların beyanı ile sonuca gidilmemelidir. İşveren ile husumet içinde olan tanıkların beyanları diğer yan delillerle birlikte değerlendirilmelidir. Diğer taraftan işçilerin tanıklarının beyanlarına ancak kendi çalıştıkları dönemle sınırlı olarak itibar edilebilir. Çalışma döneminin tamamında çalışmadıkları anlaşılan tanık beyanlarının tüm döneme hasredilmesi hatalı olacaktır.