Cumhuriyetimizin en önemli; başka bir deyişle kritik seçimini geride bıraktık. Şimdi önümüzde cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçimi var. Sonucun ne çıkacağını, seçmenlerin kime oy atacaklarını bilebilmek oldukça zor. Yalnızca bildiğimiz İsmail Oğan ile Muharrem İnce’nin oyları böldüğü, vatandaş yapılan Suriyelilerin, yurt dışı oylarının ve cemaatlerin etkili olduğudur.  Bazılarımız umutlu bazılarımızın da umutsuzluğunu sosyal medyadaki yorumlarda görebiliyoruz. .. Böyle olunca da;  bu konuda bir şeyler yazmanın her baba yiğidin harcı olmadığını düşünenlerdenim. Kendi düşüncenizde olanlarla bilgi alış verişi yapıyorsunuz. Ya gerçekleri bilgilendirmek istediğiniz toplum; işte o biraz zor zordan da öte… Düşündüklerinizi, gerçekleri dilediğinizce yazamayıp, aydınlatmak istediklerinizi aydınlatamayınca üzülüyorsunuz. Bu kez suya sabuna dokunmayan,  azıcık aşım ağrısız basım, fincancı kervanını ürkütmeyim derseniz konu bulmakta zorlanmazsınız. Taşın altına elinizi sokmadan yine de yazacak bir şeyler bulursunuz.
İnsanın aklına W. Shakespeare’nin Hamlet oyunuzdaki ünlü tiradı geliyor; Olmak veya olmamak…
Bu sözü kendinize uygularsanız; ya yazacak ya da yazmayacaksınız…
Belirli bir yaştan sonra kahramanlık! yapmanın da hiç yeri yok; o halde ne yazayım diye düşünürken birden aklıma hemen hiç kimsenin değinmediği kaynana zırıltısı geldi.
Kaynana zırıltısı deyince eli öpülesi kaynanaları bu sözün dışında bırakmak isterim. Bazı kaynanaların gelinlerine, damatlarına yaptıkları zırıltılarla yazımın ilgisi yok… Örneğin benimde kaynanam var; ben onun inançlarına ters düşecek bir konuyu açmaya kalksam sessizce odadan kaçar…
Yeni doğum yapmış annelere bazen sataşır; bebek tıpkı kaynanana benziyor  der; sonra da onların yüz ifadelerine bakarım!..
Bazı kaynanalar her şeyi bildiklerinden (!) , ulu orta konuşurlarsa da o da yazımızla ilgili olmayan başka bir konu…
Yazımın asıl konusu kaynana zırıltısına gelince;  bir sohbet sırasında benim kuşaktan biri eskiden kaynana zırıltısı vardı diye bir söz söylemişti. Oradakilerin yüzlerine baktım; benim kuşak dışındakilerin kaynana zırıltısının ne olduğunu bilmediklerini yüz ifadelerinden anladım,
Geçtiğimiz yüzyılda; İstanbul’un tarihi semtlerinden Eyüp tahtadan yapılan oyuncaklarıyla ünlüydü. Onların arasında bugün artık tamamen ortadan kalkan kaynana zırıltıları da vardı.  Birbirine dik açı şeklindeki iki tahtanın arasına madeni bir sistem yerleştirilir ve kendi çevresinde döndürüldüğünde yüksek volümlü bir ses çıkarırdı. Küçük yaştaki çocukların sevdiği bu oyuncak futbol maçlarının da vazgeçilmezleri arasındaydı. Hatırladığım kadarıyla maçlara giderken bazılarımız yanlarına kaynana zırıltılarını da alır gol olduğunda kaynana zırıltılarıyla tribünleri hareketlendirirdi.
Bazı aileler küçük yaştaki çocuklarına kaynana zırıltısı alarak onların kol kaslarının geliştirilmesinde yararı olduğuna inanmışlardı. Ayrıca onların işitme gücünü kuvvetlendireceğine, yeni sesler keyfedeceğini söylerlerdi.
Kaynana zırıltısı geçen yüzyılın sonlarına kadar işlevini sürdürmüş; bu arada Aram Gülyüz’ün yönettiği;  Necdet Tosun, Ahmet Tarık Tekçe, Bedia Muvahhit, Aysel Tanju, Tansu Gürsu, Feridun Çölgeçen gibi şimdi hepsi rahmetli olmuş sanatçıların oynadığı “Kaynana Zırıltısı ”  diye bir de film çevrilmişti.
Hepimizin bildiği; geçmiş günleri ara sıra da olsa düşünenlerin söylediği bir söz vardır “Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer”
Sanırım kaynana zırıltısı da onlardan biri olmalı…