Keşke bir teknede olsaydım. Özgürce dolaşabilseydim koylarda. Gördüğüm her adaya uğrardım, kimsenin olmadığı yerlerde keyifle denize girerdim özgürce. Balıklar tırtıklardı ayaklarımı, kaplumbağalarla oynaşırdım. Belki bir akdeniz foku çıkardı karşıma, nesli tükenmeden onu da görürdüm. Şnorkelimi takar kendimi bilmediğim bir dünyanın, tertemiz ardniyetsiz binbir çeşit yaratığın yaşadığı sulara bırakırdım. Ve gördüğüm tüm güzelliklerde Yaradan'ın gücü ve kuvvetini bir kere daha tespit ederdim. Huzurdur deniz, sessizlik, sakinliktir.. dinginliktir. Sonra gecenin sessizliğinde, yıldızların altında mışıl mışıl uyurdum. Milyonlarca yıldız ve gezegenin süslediği evrenin bir parçası gibi, yalnız ama o evrene ait. Ve yine şükrederek uyanırdım yeni güne.. çünkü evrenin tüm güzelliklerini nasip etmiş yaradan bize, farkedebilene...

Lüks şeyler değil benim hayalim. Mesela peynir, zeytin, domates, yumurta, makarna, o an ne varsa basit yemekler yeterdi bana. Denizde pek kıyafete de ihtiyaç yok. 

Bir kaç tişört, bir kaç şort, terlik, mayo, mutlaka bir hırka; mevsim geçişlerinde akşamları serin olur çünkü. Televizyon olmasın mümkünse. Belki bir radyo ve radyoda Sezen Aksu, Zeki Müren, biraz Ajda, biraz da Ayten Alpman.. başka ne ister ki insan.. işte ruhumuzun gıdası da tamam. Zaten dünyadan uzaklaşmak değil mi maksat.. İnsan kalabalığından, keşmekeşlikten, siyasetten, ekonomik parametrelerden, yalan dolan gereksiz haberlerden, magazinden, salak saçma tv şovlarından, uzadıkça uzayan dizilerden... O kadar kalabalık ki hayatımız, o kadar boş şeylere takılıp kalıyoruz ki gün içerisinde kaçmak gerek tüm bunlardan. Bir dur demek gerek. Diyeceksiniz ki; izleme, başka şeylere yönel.. siyasetin dalgasına kapılma, diziymiş, tv programı vs takılma, kalabalık ortamlarda durma, trafiğe girme, ekonomi dibe vurmuş umursama, o onu demiş, bu bunu demiş duyma.. kolay tabii ki.. Söylemesi kolay.. Keşke bir teknede olsaydım.

Herkesin hayali değil mi bu; yüzme bilsin veya bilmesin veyahut ömrü boyunca deniz görmesin herkesin hayali. Dertleri, sıkıntıları, kaygıları arkada bırakıp kaçmak, saklanmak. Sade ve sadece yaşamak. Hayatı yaşamak. Hayatını yaşamak. Hiç kimse için değil, kendin için yaşamak. Doğanın kucağında yemyeşil çam organının kıyısında, hoyratça uzamış dalların suya düşürdüğü gölgeler içinde denizin nazlı nazlı, köpük köpük vurduğu bir sahilde, kimsesiz ve sessiz. Ağustos böceğinin yaz boyu cırlaması kimi zaman kulakları tırmalasa da insanların riyakar ve boş muhabbetine tercih edilir doğrusu. Mümkünse plastik atıklar, boş şişeler ve teneke kutular toplamayacağımız bir sahil olsun. Mümkünse insanların bıraktığı atıkları getirmesin dalgalar. Atıldıkları yerde kalsın o çöpler, bari buralar temiz kalsın, kendi çöplüğünde boğulsun o insanatlar. Kuş uçmaz kervan geçmez bir yer olsun, karadan ulaşımı mümkün olmasın. Mümkün olmasın ki o zümrüt ormanları kimse yakamasın. Böylece kalsın; el değmemiş, tertemiz. Milyonlarca yıldır varoluğu şekilde, doğanın biçimlendirdiği güzellikle.

Keşke bir teknede olsaydım.. ama benim değil, bir arkadaşımın teknesi olsun mümkünse.. çünkü teknenin giderlerini karşılamak ayrı bir mesele.

Yalancı mıyım?