Avrupa’da idam cezalarında uzun yıllar farklı aletler ve yöntemler kullanıldı, bunların en meşhurlarından biri giyotindi. Diğer idam yöntemlerinin ve aletlerinin çok acımasızca olduğunu düşünen ve idamı daha insancıl gerçekleştirebilmek için mekanik olarak giyotini geliştiren Joseph Guillotin bunu Fransız hükümetine sunmuş ve kabul edilmişti. Dolayısı ile Guillotin bu idam aletinin mucidi değil geliştirenidir. Çünkü giyotinin kökeni Orta Çağ’a kadar dayanıyor. Ancak ne kadar acı hiç düşündünüz mü? Burada amaç idamın kaldırılması değil, sadece daha insancıl olması için idamı gerçekleştirecek mekanizmanın geliştirilmesi…

Fransız Devrimi ile adı duyulan giyotini 20 Mart 1792’de Fransa resmi idam aleti olarak kullanmaya başladı. 1981’de idam cezasının kaldırılmasına kadar ülkede idam aleti olarak kalmayı sürdürdü. Nicolas Pelletier hırsızlık suçundan dolayı 1792 yılında, tarihte giyotin ile idam edilen ilk kişidir. Bu idam aletini Nazi Almanya’sı da kullandı.

Darağaçları, idam sehpaları asırlar boyunca insanların vahşice katledilmesinde kullanıldı. Ancak dünyada, bütün ulusların ve devrimlerin kökünden sökemediği tek ağaç olan bu darağacına karşı çıkanlar da vardı. Onlardan biri de Fransız edebiyatının ünlü yazarlarından Victor Hugo’ydu. O yüzden bu haftaki yazımda ünlü yazarın idam cezasına kesinlikle taviz vermediği ve çok eleştirdiği meşhur kitabı Bir İdam Mahkûmunun Son Günü’ne yer vermek istedim.

VICTOR HUGO

1802 – 1885 yılları arasında yaşayan Fransız edebiyatının ünlü yazarı Victor Hugo, edebi ününü şiirleri ve oyunları ile kazandı. Romantik akımın en tanınmışlarından olan Hugo, toplumsal sorunlar ve politika ile yakından ilgilendi.

III. Napolyon’un 1851 yılı sonundaki askerî darbesi sonucunda sürgüne gönderildi. 1859’da gelen genel af ile cezası sona erdi fakat imparatorluk yıkılana kadar gönüllü olarak sürgünde kaldı.

Prusya ve Alman ittifakının zaferi ile sonuçlanan Fransa-Prusya savaşı sonunda III. Napolyon iktidardan çekilmek zorunda kalınca, Victor Hugo ülkesine yeniden döndü.

Klasik edebiyatın en iyileri arasında yer alan Notre-Dame’ın Kamburu ve Sefiller adlı romanlarıyla dünya edebiyat tarihine geçti ve ülkesinin kanonları arasında yer aldı.

1885 yılında zatürreden hayatını kaybeden yazarın mezarı, önemli Fransız entelektüellerinin gömüldüğü ve başlangıçta kilise olan ancak Fransız Devrimi’nden sonra bir anıt mezar hâline gelen Pantheon’da.

BİR İDAM MAHKÛMUNUN SON GÜNÜ

Victor Hugo, Bir İdam Mahkûmunun Son Günü için ön söz kısmında, "Bu eser herhangi bir suç nedeniyle, herhangi bir gün idam edilen, herhangi bir mahkûmun savunması için herhangi bir hâkime yazılmıştır. Ve savunmanın da yargılama kadar kapsamlı olması için kaleme alınmıştır." sözlerine yer veriyor.

Kitabı okurken, giyotin sehpasına götürülecek bir mahkûmun yaşadığı psikolojiyi, çöküşü, çaresizliği görüyorsunuz. Bu mahkûmun geride bıraktığı ailesinin hissettiği gelecek kaygısı, endişe ve dramı düşünüyorsunuz.

Victor Hugo bir insanın giyotine götürülme hikayesini anlattığı kitabında, başından sonuna kadar darağacının ve idamın kalkması adına bu ceza sistemini eleştiriyor ve kınıyor. Bunun yerine yapılması gerekenleri anlatıyor. Ceza sisteminin idamla değil gerekli yasalarla sağlanması gerektiğini vurguluyor. Müebbet hapis cezasının yetebileceğini anlatan Hugo, insanlığı bu konuda aydınlatmak ve farkındalık yaratabilmek için cümlelerini bir bir dokumuş eserinde…

Kitapta idama götürülecek olan mahkûmun hapishaneye girmesinin ardından, giyotin sehpasına çıkacağı güne kadar hem korku yaşadığını hem de umut beslediğini görüyorsunuz. Ya hüküm geçerli kılınacak ve idam edilecek ya da son anda bir şey çıkıp affedilecek. En kötüsü de idam kararı onandıktan sonra o giyotinin bir kerede öldürmemesi. Giyotinin beş ya da altı kez inmesine rağmen infazın gerçekleşmediği idamlar var. O acı, o korku sanırım hiçbirimizin tahmin edemeyeceği boyutta. İşin bir diğer yanı ise bu idam anını zevkle ve merakla izleyen insanların oluşu, Victor Hugo idama karşı çıkarak farkındalık yaratmaya çalışırken, bunu izlemekten zevk alan insanlar da var. İnsanlığın iki türlüsünü de görüyorsunuz bu eserde.

"Zindancının yeterli olduğu yerde, cellada gerek yoktur." diyor Victor Hugo kitabında. Sizin yasalarınız yeterli ve güvenilir olduktan sonra, herkese eşit olduktan sonra insanları ölüm cezası ile yargılamaya ne gerek var? Daha da önemlisi insanlığı suç işlemekten caydıracak yasaları koyabilmekte. Buna rağmen suç işleyen varsa da müebbet neye yetmiyor? Ancak bir kez daha belirtiyorum, hukuki yaptırımlar herkese eşit olacak.

Yazımı her zaman olduğu gibi kitaptan aldığım güzel bir alıntı ile sonlandırıyorum.

"Demir parmaklıkların sağlamlığına güvenmiyorsanız, hayvanat bahçelerini açmaya nasıl cesaret ediyorsunuz?"

Çok okuyun, kitapla ve sevgiyle kalın…