İkinci Dünya Savaşı’nda Hitler ve Nazilerin zulmünden milyonlarca insan öldü. Peki esir kamplarını hiç düşündünüz mü?
O yıllarda gaz odalarında, fırınlarda ve tifüsün patladığı tutsak kamplarında Hitler‘in insanlığa nasıl zulüm ettiğini araştırdınız mı? Kendinizi o yıllara götürerek, kamplardaki insanların yaşadığı psikolojiyi tahmin edebilir misiniz? Sizler 1940‘lardaAuschwitz toplama kampında olsanız, elektrik yüklü tellere mi koşardınız yoksa hayatta kalmak için bir umuda tutunur muydunuz?
Bu haftaki yazımda, meşhur Auschwitz kampında yaşamış ve sonunda özgür kalmış olan Viktor Frankl ‘ınbu kampta yaşadıklarını kâğıda döktüğü İnsanın Anlam Arayışı kitabını değerlendirdim. Herkese keyifli okumalar dilerim.
VIKTOR FRANKL
Avusturyalı psikiyatr, Üçüncü Viyana Okulu’nun ve logoterapinin kurucusu olan Viktor Frankl, varoluşçu terapinin de en önemli isimlerinden biridir. İkinci Dünya Savaşı sırasında toplama kamplarında yaşadıklarını kaleme döktüğü İnsanın Anlam Arayışı otuzun üzerinde yabancı dile çevrilmiştir,psikiyatrik öğretisi bağlamında geniş kitlelere sunduğu bu kitap ile Frankl, Freud ve Adler’den sonra sahasının en dikkat çeken ismiolarak anılır.1997 yılında, 92 yaşında hayata gözlerini yuman Frankl, insancıl psikolojiye önemli bir ilham kaynağı olmuştur.
İNSANIN ANLAM ARAYIŞI
Bu kitap olayların ve olguların değil kişisel anıların, milyonlarca tutsağın defalarca yaşadığı deneyimlerinin bir beyanıdır. Bir toplama kampının, oradan çıkanlardan biri tarafından anlatılan içeriden hikayesidir. Bu masal yeterince anlatılmış büyük dehşetler değil, küçük eziyetlerden oluşan birikimle ilgilidir. Başka bir deyişle şu soruyu cevaplamaya çalışır: Ortalama bir tutsak için toplama kampında gündelik yaşam nasıldır? Gaz odası ya da fırınlara verilmek üzere seçilen bu tutsakların numaraları neydi? Doğru okudunuz, isimleri yoktu bu masum insanların, sadece derilerine dövme ile damgalanmış numaraları mevcuttu.
Auschwitz kampı, gaz odaları, fırınlar, katliamlar…
Frankl, İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi zulmü altında tutsak olduğu kamp hayatı boyunca yaşadıklarından ve edindiği tecrübelerinden yola çıkarak yazdığı bu kitabı ile bizleri hayatın anlamını keşfetmeye yöneltiyor.
O günleri yaşayan insanların psikolojilerini üç evreye ayırıyor kitapta Frankl ve en büyük yoğunluğu bu konuya veriyor. Kamp günlerinde yaşadığı anıları ile bu üç evreyi derinlemesine anlatıyor ve inanılmaz insan psikolojilerine tanıklık ediyorsunuz. Tutsakların kampa getirilişleriyle başlayan döneme birinci evre, kamp rutinine uyum sağlanan döneme ikinci evre, özgürlüğün gelmesiyle başlayan hayata üçüncü evre ismini veriyor. Birinci evrede insanların genellikle şoka uğradığını belirten Frankl, ikinci evrenin duyguları körleştirdiğini ve artık hiçbir şeyin insanların umurunda olmadığını anlatıyor. Bu evrede tutsaklar kendilerinde bir gelecek göremediği için çöküşe uğruyorlardı. Üçüncü ve son evre içinseöncelikle insanların keyif alma becerilerini yitirdiklerini belirtiyor. İnsanların başına gelene psikolojik olarak depersonalizasyon adını veriyor. En kötüsü olarak da özgürlükten sonra bazı insanların evlerine vardıklarında onları bekleyen kimse olmadığını anlayınca ‘’vay o insanın haline’’ sözlerini dile getiriyor Frankl. Ve o andan sonra insanın tüm ıstıraplarının ardından ‘’Tanrı’dan başka korkacak hiçbir şeyin kalmadığını’’ fark ettiğini söylüyor.
Kitapta ilk kısımda üstte yer verdiğim toplama kampı deneyimleri anlatıldıktan sonra, ikinci kısmında çeşitli örneklerle logoterapiyi, varoluşu, hayatın ve sevginin anlamını keşfediyoruz. Final bölümüne geldiğimiz kitabın üçüncü kısmında ise iyimserlik için ve daha iyi bir dünya yaratmak için bizi motive eden yazılar okuyoruz.
Kitabın en sonunda yer alan çok etkileyici ve ajandalarınıza not olarak yazacağınız bir paragraf ile devam etmek istiyorum yazıma. Sonunda da düşünmeniz gereken iki konu bulacaksınız.
‘’ Dürüst insanlardan bahsetmek yeterli değil midir? Bunların bir azınlık olduğu gerçektir. Bundan da fazlası, her zaman azınlık kalacaklardır. Yine de bu azınlığa katılmanın, büyük bir mücadele gerektirdiğini düşünüyorum. Dünya kötü bir durumdadır ve her birimiz elimizden gelenin en iyisini yapmazsak daha da kötüsü olacaktır. Bu yüzden uyanık olalım. İki şekilde uyanık olalım: Auschwitz’ten beridir insanın neler yapabileceğini biliyoruz. Hiroşima’dan bu yana ise neyin tehlikede olduğunu! ’’
Kitabı tamamlayınca o insanların yaşadığı psikolojiyi anlamaya çalışıyorsunuz, maddesel hazların hiçbir öneminin olmadığının farkına varıyorsunuz, geriye dönüp baktığınızda kırdığınız insanlar varsa bunların ne kadar boş sebeplerle olduğunu düşünüyorsunuz çünkü bir insanı sevebilmenin güzelliğini ve sevdiğiniz bu insanların kıymetini anlıyorsunuz, iyiliğin ve dürüstlüğün önemine varıyorsunuz, en önemlisi de kendinizi keşfetmenin gerçek haz olduğunu anlıyorsunuz.
İnsanın anlam arayışı, kendisini keşfetmesi, yaşamı keşfetmesi, hayatımızın temel motivasyonudur. Ve bu anlam her bireye göre özeldir, sadece kendisi tarafından karşılanabilir. Hayatın anlamını keşfetmek sizin elinizdedir ve bunu ölüm döşeğinde fark etmeniz sizin için çok geç olabilir; o zaman pişman olmamak için şimdi yapman gerekeni artık biliyorsun…
Çok okuyun, kitapla ve sevgiyle kalın…