Osmanlı Ordusu, devletin çöküşüne kadar hayranlıkla anılan bir kurum olmuştur. Kendileri isteyerek yani gönüllü olarak ordunun önünde yer alan “Deliler”, en ilgi çeken birliktir. “Osmanlı tokadı” kavramını hafızalara kazıyan bu cesur askerlerdir. Deliler kimdi? Tarih sahnesinden çekildikten sonra bile maketlerinin yapılarak yaşatılmalarına sebep olan özellikleri neydi? Sahiden deliler miydi?

Azaplar veya Deliler Anadolu beyliklerinde, donanma hizmetinde kullanılan asker olarak biliniyor. Azap kelimesi Arapça kökenli olup evli olmayan, bekar erkek anlamına geliyor. Azapların evlenmeleri yasaktı. Azap sınıfındaki askerler genellikle savaşlarda zırh giymezlerdi. Düşmanı endişeye sevk eden giyimleri ve güçlü elleriyle düşmanı yere serdikleri söylenir.

Deliler’in bugünkü benzeri hangisidir dersek; ruh hali, hayata bakış tarzı, itaat, gözü peklik ve eğitim olarak daha çok özel kuvvetlerle komando birliklerine denk geliyor. “Deliler”, boy pos olarak da o dönemin en uzunlarından seçiliyordu. O dönem Avrupa'nın boy ortalamasını 1.60- 1.70’ti. 'Deliler'inboy uzunluğu ise 2 metre civarındaydı.

Deliler, piyade- süvari sınıfında yer alan özel bir birliktir. Kıyafetleri genelde Aslan ve kaplan postundan yapılır ve özel olarak hazırlanırdı. Bu kıyafetlerin ürkütücü olmasına dikkat edilirdi. Ön safhalarda düşmanla çarpışan Deliler’in asıl ismi“Deliller” idi. Rehber ve öncü anlamına gelen “Delil,” daha sonra “Deli'ye” dönüştü. Altmışar kişilik “bayrak” adı verilen ocaklara ayrılmışlar, seferlerde “Delibaşı” adı verilen komutanları tarafından yönetilmişlerdir.

Bugün çok insan nasıl, kale kuşatmalarında tünel kazarak sur duvarlarına ulaşmak ve alttan havaya uçurmak için görevli Lağımcılar’ın “lağım temizleyicisi” olduğunu zannediyorsa, Deliler Ordusu bazılarının yanlış anlaması gibi akıl hastalarından oluşmazdı. Hatta bu kanıya varanlar sadece günümüzdekiler değil. Geçmişte de yabancı kaynaklarda, Deliler Ordusu’nun cünunlardan (mecnun) oluştuğuna dair bilgiler veriliyordu. Gerçeği ise sefere önde başlayıp düşman askerini korkuttukları için adlarına “deli” deniliyordu.

“Deli” kelimesi, azgın, korkusuz, gözü pek, atılgan, ateşli manalarına geliyor. İşte XV. Yüzyılda tarih sahnesine çıkan Deliler’in bu adla anılmasının mahiyeti, savaşlarda bu anlamla uyuşan performans göstermelerinden ileri geliyor. Tarih sahnesine çıkışları XV. Yüzyıla denk gelen Deliler, ilk başlarda sadece birer bölük birliği iken zamanla savaşların olmazsa olmazları haline geliyorlar. Görevleri, sefere ordunun önünden gitmek ve korkusuzca düşman saflarına hücum etmek... Öncü birlik olarak seferi başlatmalarının sebebi ise düşman Ordusunu iri cüsseleri, giydikleri kıyafetler, insan boyunu aşan silahlarıyla dehşete düşürüp, korkmalarını sağlamak. Böylece, düşmanın azmini kırmış oluyor ve arkadan gelen ordu daha rahat savaşıyor. Bu özellikleriyle adeta savaşı şova dönüştüren Deliler’in bunun yanı sıra, hemen savaş başlar başlamaz düşman süvarilerini esir alıp orduları hakkında bilgi edinmek gibi bir yükümlülükleri de var.

Ne var ki, Deliler Ocağı’nı yabancı gezginlerin dillerinde efsaneleştiren ve Orta Avrupalı devletler tarafından taklit edilmesine yol açan dehşet verici görünüşe sahip olmaları öyle kolay olmuyor. Yani dünya savaş tarihinin en sıra dışı savaşçıları arasında görülen “Deli” statüsünde bir asker olabilmek için çeşitli özelliklere sahip olmak gerekiyor. Bu özellikler cesaret ve gösterişli fizikî bir yapıya sahip olmak demektir.

Deliler; iri cüsseleri, kuvvetli fizikleri ve büyük bıyıklarıyla gururlu bir görünüşe sahiplerdir. Bu ocağa girmek isteyenlerin savaşlara katılması, orada silah kullanma atikliğini göstermesi ve en az 9-10 tane düşman süvarisini öldürmesi şart. Bu birliğe girebilme şartları yerine getiren erkeklerin, düzenlenen bir törenle yemin ettiğini ve deli başlığını giyerek ocağa resmen katıldığı bilgisini veriyor. Bu arada Deliler Ocağı’na girebilmek için belli bir ırktan olmak gerekmiyor. Müslüman olmayı kabul eden Boşnak, Sırp ve Hırvatlar da birliğe kabul edilebiliyor denilse de delilerin büyük çoğunluğunu Türkler oluşturmuştur.

Düşmana korku salmak için savaş alanlarında cenk eden Deliler, kendilerini dehşet verici bir görünüşe sokmak için kıyafetlerini yırtıcı, savaşçı hayvanların derilerinden tercih ederlerdi. Hatta kuş cinsi hayvanların kanatları ve tüylerini kullanarak kendilerine olağanüstü güce sahip olduklarını hissettirecek bir hava vermeye çalışıyorlar. Mesela başlıklarını benekli sırtlan, samur, kaplan, leopar derisinden yapıp, üzerine kartal kanatları takıyorlar. Üzerlerine leopar, kaplan gibi hayvanların postlarını geçiriyorlar.

Şalvarlarını ise ayı ve kurt postundan tercih ediyorlar. Bıyık bırakmak gibi zorunlulukları yok. Bu yüzden aralarında bıyıklı bıyıksız, sakallı sakalsız çok çeşitli tipler görmek mümkün. Kanunî Sultan Süleyman devri Deliler’in uzun saçlıoldukları kayıtlarda vardır. Bu ulu ve yiğit askerler koltuk altlarına karakuş kanatları bağlalardı. Rivayetlere göre, meşhur Osmanlı tokadının kahramanı da bu askerler idi. İri cüsselerine elleriyle katkı sağlamak isteyen Deliler, düşmanı silahsızken de kolayca yere serebilmek için ellerini mermere vurarak büyütüyorlarmış. Zaten “Osmanlı tokadı” mevzuu da Deliler ’in savaşlarda düşmanı elleriyle yıktıkları için ortaya çıkıyor.

Deliler, düşman karşısında korkunç oldukları kadar korkusuzlar da. Cesaretlerini savaşa önde giderek göstermiyorlar sadece. Onlar, gelen oklar ve ateşli silahlardan korunmak için diğer askerlerin giydiği zırhlardan giymiyorlar. Çünkü “yazılan gelir başa” inanışı var hepsinde. Bir anlamda Rıfai tarikatının etkilerinin görüldüğü Deliler Ocağı, Hz. Ömer’e bağlıydılar. Bu sebeple; “Kalpaklarımız Emirü’l-mü’minün Hz. Ömer’in çizmesinin konçuğudur, ocağımız müşarünileyh efendimize mensuptur.” cümlesi, dillerine pelesenk olmuş bir dua gibi adeta.

Savaşlara efsane hücumları, kıyafetleri ve korkunç görünüşleriyle adlarını yazdıran Deliler, Osmanlı’nın son yüzyılından itibaren tarih sahnesinden çekilmiştir. Çünkü II. Mahmut’un askerî alanda yaptığı reformlar sonucu Deliler Ocağı da kaldırılıyor. Fakat tarihçi Neşrî’nin II. Kosova Savaşı’nda tasvir ettiği sahne, onların tarihin silinmeyen kahramanları olduklarını anlatmaya yetiyor: “Deri takkeli Deliler’in atlarının boyunlarında öten ziller, dürtüştükleri düşmanların iniltileri ve figanları idi. Bu garip tarz ve acayip tavırla düşmanlara köpeksiz koyuna kurt girer gibi koyuldulardı… Dünya depreme tutuldu, Kaf Dağı yerinden oynadı, gökler yer üstüne yığıldı sandılar, gaziler kâfirleri öyle kırdılar ki…” Bir başkası şöyle yazıyordu; “Deliler'in süvarileri, Rus Ordusu ile kedinin fareyle oynadığı gibi oynadı.”

Kısacası; Deliler Osmanlı Ordusu’nun canlı savaş makineleri gibiydiler!