“Hayır demesini bilmeyen kişi güçsüz kişidir. Hayır demesini bilemeyen kişinin ′evet‵inin de anlamı yoktur.” sözlerini dile getirmiştir kıymetli Doğan Cüceloğlu.

Kâti̇p Bartleby

“Yapmamayı tercih ederim” cevabını bu zamana kadar kaç kez kullanmışsınızdır? Peki tam tersi olarak hayatınızda şu ana kadar istemediğiniz halde ve içinizden gelmediği halde yaptıklarınıza ne diyorsunuz, hiç düşündünüz mü? Yani birinin talimatıyla veya baskısıyla yapmak zorunda kalarak yaptıklarınız, tam olarak bundan bahsediyorum. O zaman insanın kendisi olarak kalma iradesi nerede kalıyor? Başkalarının her dediğini yaparsak, her söylenene evet dersek, kendimizin bir görüşü ya da duruşu olmazsa, hayatımız boyunca kendimiz olarak kalabilme iradesini ne zaman gerçekleştirebiliriz? Hiçbir zaman ve yaşam boyu sadece satranç tahtasındaki en zayıf taş olan piyonu canlandırırız.

Dolayısı ile ne kibar olmak için her şeye “evet” demek zorundayız ne de karşı tarafı kırmamak için “katılmıyorum” ya da “hayır” demekten çekinmeliyiz. Kısacası katlanmak zorunda değiliz. Çünkü katılmıyorum demek ya da hayır diyebilmek bir nezaketsizlik değildir, kabalık hiç değildir. İnsan kendi özgür düşüncesi ve iradesi ile kendi mantığına, adaletine ve ahlak değerlerine uyan cevabı vermelidir. İşte Herman MELVILLE tarafından kaleme alınan “Kâtip Bartleby” kitabı da tam olarak bu konuyu ele alıyor ve “yapmamayı tercih ederim” cümlesini kullanmaya farkındalık uyandırıyor.

Kitaba geçmeden önce biraz da olsa bu usta yazarın hayatından bahsetmek istiyorum. 1819-1891 yılları arasında yaşayan Herman MELVILLE, Amerikan edebiyatının en büyük yazarlarından biridir. Babası iflas edip, üzerine de hayatını kaybedince, Melville küçük yaşlardan itibaren çalışmak zorunda kaldı. Çalışma hayatında birkaç yılı denizlerde, gemilerde geçti. Ancak bu gemi yolculuklarının birinde, gemidekilerin kötü davranışları sebebiyle Markiz Adaları’nda gemiden kaçtı ve bir süre Typee yerlileri ile yaşadı. Adaya gelen bir gemi ile yeniden yolculuğa çıktı ancak bu sefer de gemide meydana gelen bir isyana katıldığı gerekçesiyle Tahiti civarında bir hapishanede bir süre tutuklu kaldı. 1843 yazını Tahiti’de yerlilerle geçirmesi ve buralarda kazandığı deneyimler “Moby Dick” isimli romanının ilham kaynağı oldu. Yerliler arasında geçen günleri, gemi çalışanlarının zorlu görevleri de ileride yazacağı kitaplarına fikir oldu. Aslında yaşamı boyunca kitapları çok ilgi görmedi ancak yazar öldükten sonra yirminci yüzyılda bir anda eserleri dikkat çekmeye başladı ve dolayısıyla asıl ününü hayatını kaybettikten sonra kazandı. Amerikan Kütüphanesi tarafından eserleri yayımlanan ilk yazar olmakla da ünlüdür. Kâtip Bartleby, Moby Dick, Benito Cereno, Billy Budd bugün adını klasiklere yazdırmış en meşhur eserlerindendir.

1853 yılında ilk olarak Putnam’s Monthly Magazine’de tefrika edilen “Kâtip Bartleby” ise 1856 yılında Piazza Tales adlı hikâye kitabında yayımlanmıştır. Kitabın arkasında bu kitap için yazılan şu cümleler yer alıyor: “Yirminci yüzyıl edebiyatını derinden etkileyen Bartleby, dünya edebiyatının simge karakterlerinden biri, hayata karşı takınılan alabildiğine net bir tavrın ismidir. Kâtip Bartleby bir reddedişin, bir direnişin, nihayet insanın kendisi olarak kalma iradesinin ölümsüz simgesidir.”

Kitapta anlatıcı aynı zamanda hikâyenin de avukatıdır. Avukatın gençlik yıllarından beri felsefesi en iyi hayat en kolay hayat kavramı olmuştur. Kendisini de jüriye hitap etmeyen, herhangi bir şekilde halktan alkış toplamayan ve kendi halinde bir avukat olarak belirtmektedir.

Avukatın ofisinde üç kişi çalışmaktadır. Bunlardan birincisinin lakabı “hindi”, ikincisinin ki “kıskaç” ve üçüncüsünün ki ise “zencefilli kek”dir. Bu takma isimler, çalışanların birbirlerine taktıkları isimler olup, ofisteki hitapları bu isimlerle olmaktaydı. Ve bu takma isimlerin, karakterleri birebir yansıttığı düşünülüyordu.

Karakterlerden hindi, kısa boylu ve şişman bir İngiliz’di. Yaşı avukatın yaşına yakın olan hindinin sabahları çalışma disiplini ve tertibi daha iyiyken, öğleden sonra bu disiplin bozuluyor ve hataları oluyordu hatta öğleden sonraları sinirli ve agresif oluyordu.

İkinci karakter olan kıskaç ise korsan tipli bir delikanlıydı. Hırs ve hazımsızlığının kurbanı olan biriydi. Giyinişinden dolayı da odanın itibarını artırıyordu. Hindinin aksine öfkesi sabahları oluyordu tabii bu da avukatın işine geliyordu çünkü iki karakter birbirini dengeliyordu. Biri sabahları öfkeliyken diğeri ise öğleden sonra sinirli bir hal alıyordu. Avukat bu iki karakterin tuhaflıkları ile aynı anda uğraşmak zorunda kalmıyordu.

Avukatın ofisinde çalışan üçüncü kişi ise ofisin getir götür işlerini ve temizliğini yapan zencefilli kekti. On iki yaşlarındaydı. Hukuk belgelerini kopyalamak en çok yaptığı işti.

İşte böyle bir ofis ortamında işlerinin yoğunluğu artan avukat bir kâtip daha almak ister ve biraz da hindi ve kıskaç karakterlerini yatıştıracak birini aramaktadır. Bu sayede Bartleby işe alınır. Başlarda her işi yapan kâtip, kendi işinin haricinde de çok fazla iş üstlenir ve bunların hepsini tamamlar. Ancak bir gün bir belgenin kendisi tarafından kontrol edilmesi istendiğinde, “yapmamayı tercih ederim” cevabını verir. İlerleyen günlerde daha da az iş yapmaya başlayan kâtip gün gelir kendisine iletilen tüm isteklere “yapmamayı tercih ederim” cevabını verir ve hiçbir iş yapmamaya başlar. Kâtibin bu pasif direnişi kitabın asıl ve tüm hikâyesinin başlamasına vesile olur. Bakalım bu hikâye sonunda sizleri nereye götürecek?

En iyi hayat en kolay hayattır diye düşünen avukat bu inancını yaşanan olaylar sonucunda sorgulamaya başlayacaktır. Çünkü en kolay bir iş ya da en kolay bir hayat belki de en iyi hayat değildir. Ya da kâtibin hayatta kalmak için hiçbir motivasyonu kalmamıştı.

Belki bu kitabı okuduktan sonra “yapmamayı tercih ederim” cevabı hepinizin akıllarında bir soru işareti, bir düşünme sebebi olacak. Bu zamana kadar ama iş hayatında ama sosyal yaşamda ama ilişkilerinizde kısacası tercih altında kaldığınız birçok durumda belki sizlerin de bu cevap dilinizin ucuna kadar geldi ama söyleyemediniz, peki neden? İşte kitap size bunu sorgulatıyor.

Kitaptan aldığım iki güzel alıntıya yer vermek istiyorum:

“Vücuduna merhem olabilirdim ama ona acı veren vücudu değil, kederli ruhuydu ve ruhuna ulaşamazdım.”

“Bağnaz kafaların sürekli baskısı, sonunda daha cömert olanların tüm kararlılığını yer bitirir.”

Geçmişte “yapmamayı tercih ederim” cevabını vermek isteyip de veremediğimiz durumlar mutlaka olmuştur ancak bunlar artık geçmişte kaldı. Pişman olmaya gerek yok çünkü bunlar hata değil kazanılmış birer tecrübe oldu bizler için. Ancak bundan sonrası için iki kere düşünüp, eğer gerekiyorsa “yapmamayı tercih ederim” cevabını verebilmeliyiz. Kendimiz olarak kalabilme irademiz için.

Kitap, elinize aldığınızda fiziki olarak 50 sayfalık ve bir oturuşta bitirilecek kısacık bir eser olarak görünüyor ancak okurken, sayfaları çevirirken hiç de öyle olmadığının farkına varacaksınız. Son derece sorgulatıcı ve düşündürücü. Var oluşu, insanlığı ve kendimiz olarak kalabilmenin direnişini göreceğiz bu muazzam eserde.

Çok okuyun, kitapla ve sevgiyle kalın…