Tiyatro; her zaman severek izlediğimiz, o sahnenin büyüsüne kapılıp gerçek dünyayı unuttuğum, dertlerimizi, öfkelerimizi o kapının arkasındaki bıraktığımız küçük mola yeri. Çok sevdiğim arkadaşım Erdi Işık’ın yazdığı, sahnede tek başına tüm yükü üstlenen ve çok başarılı performans sergileyen Nergis Öztürk’ün oynadığı “Düğün Şarkıcısı” oyunu bize çok uzun zamandır unuttuğumuz şeyleri hatırlatıyor. Sorgulamak, boş bir eleştiriden önce durup bir bakmak, nereden nereye gittiğimizi anlamaya çalışmak… 

Oyun biter bitmez Nergis Öztürk’ü buluyorum ve hemen “Bir röportaj yapabilir miyiz?” diye soruyorum. Bir saatlik sahne performansının ardından bomba gibi, enerjisiyle, yüzündeki gülümsemesiyle “Ben bir oyun daha çıkarırım buradan” diyor sanki. Sonrasında randevulaşıyoruz ve çok güzel bir sohbete başlıyoruz. Aynı zamanda şu anda herkesin övgüyle konuştuğu, her Pazar bizi ekran başına kilitleyen “Yargı” dizisinde Seda olarak onu izliyoruz. Hem oyun hem dizi… Yoğun ama hızlı bir tempoda ilerleyen bir hayatı var. Ben de Nergis Öztürk’ü bulmuşken bu kadar çok sevilen bir projenin içinde yer almanın avantajlarını soruyorum. İşte Nergis Öztürk röportajı…

Merhaba Nergis Hanım, geçen hafta sizi “Düğün Şarkıcısı” oyunu ile sahnede izledim. Hepimizin kendi hayatında yaşadığı sıkıntıları anlatan ve sizin oyunculuğunuzla muhteşem bir oyundu. Text’i ilk okuduğunuzda aklınızdan ilk ne geçti?

Tanıdığım, bildiğim, şahit olduğum bir dönem olduğu için çok yakın buldum kendime ve okurken çok eğlendim. O dönemde hayatımıza dahil olan, nerdeyse hepimizin isimlerini ezbere bildiğimiz bir takım ünlüler vardı ve gerçekten çok ünlülerdi. BBG evi sonrasında değişen düzen, değişen semtler, değişen mekanlar ve şimdi.

Sahnede 60 dakika tek başınıza Şahnaz’ın hikayesini anlatıyorsunuz. Yoğun bir iş temponuz var. Oyuna başlamadan önce kaygılarınız oldu mu?

Oyunu Erdi ilk teklif ettiğinde çok kaygılanmıştım. O sıra Kapanmaların olduğu bir dönemdi. Öncelikle tek kişilik bir oyun oynamak benim hem istediğim hem de çok çekindiğim bir şeydi. Sahnede tek başınıza olmak, bütün sorumluluğun siz de olması biraz ürkütücü geliyordu. Yapamam dedim ama sonrasında karşı duramadım. Sadece tek kişilik oyun oynarken değil ben her oyun öncesi aşırı heyecanlanırım.

Günümüzde işsizlik, yoksulluk, ekonomik krizinde daha çok yaşandığını görüyoruz. Bu oyunla topluma vermek istediğiniz mesaj nedir?

Bütün bu söylediklerini dert edindiği için Erdi böyle oyunlar yazıyor. Onu etkileyen, üzen ya da sevindiren şeyleri kaleme alıyor. Bu bizim 3. Oyunumuz birlikte yaptığımız. Hepsinin hikayesi ayrı ve etkileyiciydi benim için.

Şahnaz’ın yerine Nergis’i koysanız, o nasıl davranırdı?

Her oynadığım rolün içinde bir yerlerde ben varım çünkü benden çıkıyor hepsi. Değişime Şahnaz gibi ayak uydurur muydum bilemiyorum. Bu zamana kadar istemediğim bir işin içinde olmadım, keşke yapmasaydım dediğim bir şey olmadı. Ama koşullar insanı bazen içine çekebiliyor Şahnaz’ın ki böyle bir durum, içine çekiliyor.

Oyunun içinde Z kuşağını ilgilendiren güzel atıflarda da bulunuyorsunuz. Z kuşağı gençliğinin hızlı tüketiminin altını da çiziyorsunuz…

Z kuşağına bayılıyorum. Onlar çok hızlı bir dünyaya doğdular ve ayak uyduruyorlar. Ayak uyduramayan bizleriz belki de ağır olan, geç algılayan bizim baktığımız yerden hızlı tüketim gibi görülüyor. Seviyorum onları bir eleştirim yok açıkçası.

2000’li yılların başından günümüze çok güzel nostaljik hatıralar canlandı gözümde… Bu oyunun rüzgarı sizi nerelere götürdü?

Üniversite yıllarıma denk geliyor. BBG evi izleyip eğlenirdik hep birlikte. Taksim Beyoğlu ise yüksek lisans ve mesleğimin başlarına denk geliyor. Ben küçük yerlerde büyüdüm. Geç taşındık İstanbul’a, çok geçmeden de üniversite için Ankara’ya gittim. İstanbul’a döndüğümde Galatasaray, Tünel, Çukurcuma, Tepebaşı; Beyoğlu’nun bir sürü güzel yerinde oturdum. Çok güzel zamanlardı. Sonra ne olduysa bir anda oldu şimdi bambaşka bir yer. İçi acıyor insanın.

Şahnaz’ın hikayesiyle birlikte sarsılan adalet duygusunun üzerine de düşünmeye başladım. Şahnaz’ın isyankar zılgıtları biraz da adaletsiz sisteme mi yakılıyor?

Hepsine, sisteme, sistemin içine sürüklenen kendine, etrafına, etrafındakilerin kabullenişine

Şuan aynı zamanda “Yargı” dizisinde oynuyorsunuz. Hem haftalık bir dizide oynamak hem de tiyatro yapmak zor olmalı… Bu yoğun tempoda kendinize zaman kalıyor mu?

Kalıyor tabi. Şöyle oluyor aslında. Çok çalışırken zamanı daha iyi kullanabilmek için daha organize oluyorsunuz böylelikle size de zaman kalıyor. Hiç çalışmadığım dönemlerde daha aylak oluyorum ben.

Bu senenin en başarılı, en çok konuşulan dizisi Yargı oldu. Dizinin bu kadar çok sevilmesini, herkesin merakla beklemesini neye bağlıyorsunuz?

Çok incelikli bir iş ve çok incelikli bir ekip kurulmuş. Doğru hikaye doğru insanların elinde olunca sonuç böyle oluyor. Sema Ergenekon şahane bir kalem... Çok özgün ve şaşırtıcı bir hikaye kurmuş. Çok güzel çekiliyor, çok güzel oynanıyor, çok güzel ilerliyor. Özel bir proje.

Seda zor bir karakter… Hem Engin’in avukatı olduğu için ona kızıyoruz hem de kötü biri olmadığını görüyoruz. Siz Seda’yı nasıl tanımlarsınız?

Salt iyiler salt kötüler dünyası yok Yargı’da. Her karakterin her insanda olduğu gibi zaafları çıkmazları var. Karakteri gerçek kılanda o. Seda da onlardan biri.

Yargı dizisinde bir Avukat, tiyatro sahnesinde bir Düğün Şarkıcısı… Aynı zaman dilimlerinde farklı karakterlerin içerisine bürünüyorsunuz. Günün sonunda Nergis’i bulmakta zorlandığınız oluyor mu?

Hayır, tabi ki bu benim mesleğim. Bitince bitmesi gerekiyor. Bize de hocalarımız bunu öğretiyor.

Bu keyifli sohbet için çok teşekkür ederim. Geleceğe doğru her adım attığımızda değişen, dönüşen bir toplumun içinde varlığımızı korumaya çalışıyoruz. Gelecekle ilgili kaygılarınız var mı?

Var olmaz mı. Bir oğlumuz var daha çok küçük ve her olayda onun için kaygılanıyorum Ama bir taraftan da içine doğdukları dünyayı bizden daha iyi biliyor olduklarını düşünüyorum. Yani şimdi bile olaylara tepkisi benden daha olgun .Bu beni rahatlatıyor.