Sözcüklerin anlamlarını bilerek mi çarpıtıyoruz yoksa özensiz miyiz? İletişim kurarken sözcüklerin, sesin ve beden dilinin bilinen öneminin yanı sıra bilinç dışının görünmeyen büyük bir etkisi var. Bu nedenle konuşarak anlaşmak zorlaşabiliyor. Bunun üstüne istenen mesajı iletmeyi sağlayan sözcüklerin eksik ya da yanlış kullanımı da eklenince iletişim süreci daha karmaşık hale geliyor. 

Konuşarak anlaşabilmek için aramızdaki sözcükler boyu mesafeyi aşmalıyız. Bu yol kısa olsa da olumsuz niyet, çarpık düşünceler ve dikkatsizlik önümüzdeki engelleri oluşturuyor. Bu nedenle günlük konuşmalarda bile iletişimin yönü çoğu kez değişebiliyor.

Sıkça gözlemlediğim gibi, son zamanlarda nadiren rastlayabileceğimiz mütevazı kişilere “çekingen” sıfatını lâyık görüp acıyan bir ifadeyle yaklaşmamak, daha çok karşımıza çıkabilen kibirli, düşüncesiz, sözü kimseye bırakmayanlara “özgüvenli” ödülünü vermemek, her fırsatta ajitasyona sığınanların “haklı” olduklarını sanmamak ya da otorite olmayıp otoriter tarzda konuşanları alkışlamamak iyi bir başlangıç olabilir. Sözcüklerin hakkını vermek için önce niyet, düşünce ve dikkatimizi gözden geçirmeliyiz.

İnsan kültür üreten bir varlıktır ve kültür sayısız anlam taşır. Az okumak, yüzeysel düşünmek, imajlara yoğunlaşmak ve empati kurmamak bizi anlamdan uzaklaştırıyor. Konuşmaların içeriği zayıflıyor, anlaşmazlıklar artıyor. Bir de gün geçtikçe sözcüklerimize sevgisizlik bulaşıyor. Patavatsızlığı açık sözlülükle karıştırmak, eleştiriyi suçlamaya dönüştürme hevesi, saldırgan cümlelerle cesaret timsali gibi görünmek, tartışmayı kavgayla sonlandırmak, soru sorarken sorgulama cüretkarlığı, yardım ederken lütufta bulunduğunu sanmak, hâkim olunan konuda başkalarını ezmeye çalışmak, reddedilince rencide etmek içimizdeki büyük sevgi boşluğunu sözcüklerimize yansıtıyor.

İnsan ilişkilerinde çoğumuz sözle üstün gelme tuzağına düşüyoruz. Elbette iletişim hep masum ve romantik süreçleri içermiyor. Rahatsız edici konuşmalar karşısında bunun olumsuz etkisini karşınızdakilere anlatmak isteyebilirsiniz. Burada önemli olan o kişinin düzeyinden mi yoksa kendi yaratıcılık kaynağınızdan mı cümleler kuracağınız. Sessiz kalarak uzaklaşmak ise bir diğer seçeneğiniz. Tabii sonu uykusuzluğa ve kendine kızmaya varmayacaksa.

Çevrenizdekilerin konuşmalarını izleyin. En çok hangi sözcükleri kullanıyorlar? Sizinle çatışma sırasında nasıl iletişim kuruyorlar? Kırıcı, ezici ya da yalnız hissettiren sözcüklere dikkat! Bunlar kişilerin kendisiyle ilgilidir ve kabul edip etmemek, etkilenip etkilenmemek de sizin kararınız. Diliyle sizi yenmeyi seçen kimseler sevgiden söz üretme becerisi olmayan ya da bunu çeşitli nedenlerle kaybedenlerdir. İletişimde sevgi-anlam-nezaket bağlantısını kurdukça aramızdaki sözcükler boyu mesafeyi kısaltabiliriz. Ve kendimize yeniden hatırlatabiliriz;

Konuşmak  bilmek değil,

Susmak bilmemek değil,

Samimiyet lakaytlık değil,

Dürüstlük patavatsızlık değil,

Yalın olmak siliklik değil,

Özgüvenli olmak kibirlenmek değil,

Mesafeli olmak kırıcı olmak değil,

Esneklik umursamazlık değil,

Tavır almak kinlenmek değil,

Taraflılık fanatizm değil,

Paylaşmak gösteriş yapmak değil,

İstemek zorlamak değil,

İkna etmek ısrar etmek değil,

Hassasiyet alınganlık değil,

Espri yapmak alay etmek değil,

Uyarmak rencide etmek değil,

Duygusallık ajitasyon değil,

Örnek almak kopyalamak değil,

Gerçekçilik kötümserlik değil,

Akılcılık duygusuzluk değil,

Sadakat bağımlılık değil,

Güçlü olmak duyguları bastırmak değil,

Özgürlük sorumsuzluk değil,

Azmetmek hırslanmak değil,

Hâkim olmak ezmek değil,

Öneride bulunmak  dikte etmek değil,

Yardım istemek yalvarmak değil,

Yardım etmek lütuf değil,

Sormak sorgulamak değil,

Yönlendirmek emretmek değil,

Eleştirmek  suçlamak değil,

Tartışmak kavga etmek değil,

Gözlemlemek gözetlemek değil,

Kibarlık  samimiyetsizlik değil,

Övmek tapmak değil,

Cesaret saldırganlık değil,

Uyumlu olmak riyakarlık değil,

Zarafet  yapmacıklık değil.