Yunan Mitolojisi’ndeki Narcissus’un sonunu hatırlayarak başlayalım. Peri kızı Echo görenlerin çok beğendiği genç ve yakışıklı Narcissus’a aşık olur ve duygularına karşılık bulamayınca bir köşeye çekilip kahrından ölür. Olympos’un tanrıları Echo’nun intikamını almak isterler. Narcissus bir gün sudaki yansımasını görerek büyük hayranlık duyar ve aşkla suya bakmaktan kendini alamaz hale gelir. Tükenerek yok olduğu yerde bizim “nergis” dediğimiz “narcissus” çiçeği açar. Son zamanlarda sıkça duyduğumuz “narsisizm” kavramı da buradan gelir.

Belki özel hayatınızda ve çevrenizde narsisistlerle karşılaşıyor, onlarla nasıl iletişim kuracağınızı bilemiyor, tuzaklarına düşerek yaşam enerjinizi kaybediyorsunuz. Onların etkisinde kalarak yönlendirmelerine açık hale geldiyseniz artık kendi hayatınızı yaşamıyorsunuzdur. Durumu geç anladıysanız uzman desteği almanız kaçınılmazdır. Kısa sürede mutsuzluğunuzun ve uğradığınız zararın farkına vardıysanız uzaklaşmak, mesafeli olmak, kararlı konuşmak gibi yöntemlerle kendinizi kurtarma olasılığı yükselir.

Gelelim profesyonel dünyanın Narcissuslarına… Bizde iş dünyasında bilinen iki tür Narcissus var: İlki genel kültürüyle, uzmanlığıyla, dış görünüşüyle ve diksiyonuyla etkileyen, beğenilen ancak çalışanlara tepeden bakan yöneticiler. Onlar çalışanları ve yapılan işleri kusurlu bulur, takdir etmez, teşekkür etmez, gülmeyi tercih etmez, soğuk ve ulaşılmazlardır. Diğeri ise yeterince donanıma sahip olmayan ve otoriter yönetme tarzını benimseyen, kibirli yöneticilerdir.

Her ikisi de kurumlar ve çalışanlar açısından zolayıcı, motivasyon kırıcıdır. Sürekli merkezde kalma hırsları bir yana yetkilerinin iletişim biçimlerinden, makamlarının insanlardan üstün olduğu yanılgısına kapılırlar. Bilhassa donanımsız, otoriter ve kibirli yöneticiler çalışanların kendilerini değersiz, pasif, özgüvensiz hissetmelerine neden olurlar. Üstelik zamanla “aba altından sopa gösterme” veya mobbing yoluyla kendi söz ve davranışlarını normalleştirip kabul ettirirler. Kurumlarda hiyerarşik olarak korku, kabul, riyakarlık, dedikodu, memnuniyetsizlik yerleşir. Hatta el birliğiyle iş etiğine aykırı karar ve uygulamaların üstü bile örtülebilir.

Böyle yöneticiler kurum içi iletişimde ve toplantılarda kullandıkları nezaketsiz dille, kibirli davranışlarıyla çalışanların açık, net, çözüm odaklı konuşmalarını ve soru sormalarını önemli ölçüde engeller, gelişmelerini istemezler. Bazen ya da çoğu zaman zayıf içerikli veya kurum gündemine uymayan toplantılar düzenleyerek çalışanları katılım konusunda baskı altına alırlar. Kurumdaki aksamaların kök nedenlerini göremez veya görmezden gelirler. Sonra da yapılan toplantının zorunlu olduğunu söyleyerek çalışanların aklıyla dalga geçerler.

Gözlemlediğim bir toplantıda kurumdaki görevine yeni başlayan orta düzey bir yönetici çok sayıda çalışanı uyarır tarzdaki konuşmalarını azarlama seviyesinde devam ettiriyordu. Mükemmellik timsali (!) bu yönetici konuşmalarıyla ve beden diliyle tüm salonda soğuk bir rüzgar estirdi. Daha şaşırtıcı ve dramatik olan ise çalışanların yöneticiyi konuşmasının bitiminde alkışlamalarıydı. Bu gerçekten “Kurumda senden önce ve şimdi neler olup bittiğini sormadan sorumluluklarımız konusunda bizi azarladığın için teşekkür ederiz. Biz bunu hak ettik.” anlamına mı geliyordu? Yoksa sadece zorunlu bir nezaket davranışı mıydı? Yönetici bu dille toplantı yönetemez, çalışanları rencide edemez, kurumu temsil edemez. Çalışanlar toplantı bitene dek tepkisiz kalmalı, toplantı sonunda ya da sonraki bir zamanda önce kendi eksiklerini ve hatalarını gidereceklerini söyleyip yöneticiden uygun bir iletişim biçimi talep etmeliydiler.

Kaldı ki alkışlamayan bilinçli çalışanlar aynı ortamda bulunmaktan rahatsızlık duyuyordu. Bu noktada kamu ya da özel sektörün iş ve ilişki dinamiklerinin ayrımını yapmanın da gereği bulunmuyor.

Çalışanların görev ve sorumluluklar konusunda öz eleştiri yapmaları ya da yöneticiler tarafından bu konuda dikkatli olmaya çağrılmaları anlaşılabilir. Ancak ezilmeyi, hor görülmeyi alkışlayarak onaylarlarsa değer üretemezler, esareti kabul ederler, yöneticilerin ve kurumların değişmesini engellerler. Ayrıca kurumsal nezaket tek taraflı yerleşir. Otoriter ve kibirli yöneticilere gelişme izni verilmezse, eleştirilen çarpık düzene teslimiyet devam eder.