Sadece 74 gladyatör, Trakyalı Spartaküs önderliğinde Antik Çağ’ın en büyük köle isyanını başlatıyordu…

Romalı yardımcı birlik askerliğinden, Antik Çağ’ın en büyük gladyatörlüğüne uzanan bir yaşam. Şüphesiz ki Antik Çağ’ın en büyük ve en ünlü köle ayaklanması denilince akıllara tek bir isim gelir, Spartaküs. Ordusunu Alpleri geçmeye ikna edebilse belki de her şey çok farklı olacaktı Trakyalı için. Koskoca Roma İmparatorluğu’nda birçok devlet adamı ve kumandan geldi geçti, bunların başarılı olanlarından birçoğu belki de hâlâ Spartaküs kadar akıllarda bile değil. Trakyalı bir başka iz bırakmıştı Roma tarihinde.

Roma daha önce de köle isyanları ile karşılaşmış ve mücadelede bulunmuştu. Ancak bu isyan çok farklı olacaktı. Hannibal’in Alpleri geçmesinden bu yana İtalya ikinci kez büyük tehlike altında kalacaktı. Başlangıçta Spartaküs’ü küçümseyen Roma, ona karşı düzenli ordu kurmayan Roma, isyanı bitirebilmek için 50.000 kişilik bir birlik kurmak zorunda kalacaktı.

Spartaküs’ün ayaklanmasında sadece Trakyalılar yoktu. Belki de o yüzden bu ayaklanma bir süre sonra fikir ayrılıkları yaşadı. Bu köle ayaklanmasında Trakyalılar haricinde, Keltler ve Cermenler de olacaktı. Tabii ki Keltler denilince de akıllara ilk olarak Crixus ve Oenomaus gelecekti.

Kitap Resmi-8

Öncelikle şunu belirtmek istiyorum, Spartaküs denilince neticede MÖ 70’li yıllara uzanıyoruz. Dolayısıyla o yılların tarihini net bir şekilde kaleme almak imkansızdır. Tabii ki o günlerden günümüze doğru bir şekilde aktarılan bilgiler vardır ancak o dönemde yaşanılan bazı olaylar ise düşünce üzerine, bir tahmin üzerine, bir kurgu üzerine aktarılanlardan ibarettir. Gerçekte ne Spartaküs’ün Trakyalı kadınının adı bilinmektedir, ne de Spartaküs’ün son savaşta öldüğünde cesedi bulunabilmiştir. Ya da Crixus ve Oenomaus tam olarak ne zaman öldü bilinmiyor, sadece son savaşları biliniyor. En net bilgi şu ki, ilk isyanda Oenomaus hayatını kaybetmiştir. İsyanın daha sonraki evresi Spartaküs ve Crixus önderliğinde olacaktır ve orada da bir dönem sonra Trakyalılar ile Keltler ve Cermenler bir fikir ayrılığına düşecektir. Şüphesiz ki düzenli bir Roma ordusu böylesine bir isyanı, hele ki kendi içinde bile ayrılığa düşmüş bir isyanı mutlaka bastıracaktı. En sonunda akıllarda tek bir soru kalacaktı; eğer Crixus da Spartaküs’e fikir olarak katılsaydı ve Spartaküs tüm bu orduya Alpler’i geçmeyi ikna etseydi ne olurdu? Belki de hepsi özgür olacaktı.

Bu arada Spartaküs’ün kendisinin kaleme aldığı ve o yılları anlatan, günümüze ulaşan hiçbir kaynak yoktur. Kendi arkasından gelen takipçileri de hiçbir detayı yazıya dökmedi. Ancak MÖ 40’lar itibariyle Yunanlı ve Romalı yazarlar tarafından Spartaküs isyanı kaleme alınmaya başlandı. MÖ 70’li yıllarda bu isyan yazıya dökülebilseydi belki de çok daha keyif verecek, çok daha heyecan uyandıracak tarihi olayları okuyacaktık.

Trakyalı kadın, yani Spartaküs’ün kadını ise tarihte Spartaküs ile nasıl tanıştı bilinmiyor. Ya da kendisi bir köle mi belli değil. Onunla ilgili tek bilinen gerçeklik, Capua’da Spartaküs ile beraber yaşadığı ve kentten onunla kaçtığıdır. İsyanda ise Spartaküs’ü tanrılaştırarak, onun önder olmasında, savaşçılarının da onu takip etmesinde öncü rol oynayanlardandır.

Spartaküs denilince akıllara “Neden böyle bir maceraya atıldı?” soruları geliyor. Onun hikâyesi bir savaş hikâyesidir, etnik bir çatışma hikâyesidir, aşk ve mücadele hikâyesidir, Trakyalı kadının hikâyesidir, Trakya ve ona dahil olan Keltler ile Cermenlerin hikâyesidir, özgürlük hikâyesidir, Dionysios hikâyesidir, Romalı olup da Roma’nın içinde kimlik bulamayanların hikâyesidir.

Roma, gladyatör statüsünü sadece çok ciddi suç işleyen kişilere ayırıyordu. Spartaküs’ün ise böyle bir ciddi suç işlemediği düşünülüyor. Çünkü Varro tarihte onun için şöyle diyordu:
“Suçsuz olduğunu bilmek, Spartaküs’ün isyanının alevini daha da artırmış olmalı.”

Bu isyan ilk başladığında Spartaküs, Romalılar için sadece bir köleydi, Glaber’in ordugâhını ele geçirmişlerdi ve ilk isyanda Kelt Oenomaus da hayatını kaybetmişti. Bundan sonrası köle ayaklanması için çok daha büyüleyici olacaktı ama aralarında ayrılıklar da başlayacaktı. Crixus, Varinius’a saldırmak istiyordu, savaşı tüm İtalya’ya yaymak istiyordu. Spartaküs ise Alpler’i aşmayı başarıp, özgürlüğe ulaşmak peşindeydi. Spartaküs, düzenli bir Roma ordusuna karşı bir gün mutlaka kaybedileceğini biliyordu. Ancak çoğunluğu oluşturan kitle Keltler ve Cermenler olduğu için, ayrılıktan sonra Crixus’un arkasından giden asker sayısı daha çok olacaktı ve bu da köle isyanının bir gün sonunu getirecekti.

Ve bu ayaklanmada Roma ordusu sürekli isyancıların peşindeydi. Roma’dan ilk darbeyi Spartaküs’ten ayrılan Crixus ve ordusu aldı. Tabii bu muharebeden kaçanlar bir şekilde Spartaküs’ün ordusuna dahil olacaktı. Ve bu muharebede Crixus’un da öldüğü tahmin ediliyor. Sonrasında Trakyalı da büyük darbe yiyecekti; korsanlara çok güveniyordu ve kaçış için en iyi yolun onlar olduğunu düşünüyordu ancak Spartaküs’e oyun oynayacaktılar. Belki de kaçış planını öğrenen Romalı casuslar sayesinde Roma, korsanlara daha çok para vermiş ve Spartaküs ortada kalmıştı. Sonrasında ise Spartaküs de kaybedecekti ve kazanan ise Romalı Crassus olacaktı. O son savaşta da kaçabilirdi Spartaküs, çok öncesinde de kaçabilirdi ama ona göre kaçmak bir Trakyalı kanununda yoktu. Sonuna kadar savaştı, yenileceğini bildiği o son savaşa rağmen.

Spartaküs son savaşında bir gladyatörün ölümüne mücadelesini verecekti, atının başını kesmişti ve ordusuyla beraber ayakta savaşacaktı. Onun için artık “sine missione” geçerliydi yani ölümüne çarpışma. Spartaküs Roma’ya karşı savaşta başarısız olmuştu ama efsane yaratma konusunda da çoğu Roma imparatorunu geride bırakmıştı.

Aslında bu isyanda bazı sorular sormamız gerekiyor. Böyle bir Roma İmparatorluğu’na karşı köle ayaklanması nasıl bu kadar uzun süre başarılı kaldı?  Bu başarıdan sonra gladyatörler ve ordusu neden kaybetti? Roma İmparatorluğu’nun bu ayaklanmayı kısa sürede sonlandıramamasının altında yatan sebepler neydi? İşte tüm bu soruların cevapları, MÖ 70’li yıllarda Scilya’dan Alpler’e uzanan bir coğrafyada yaşanılanlar, Spartaküs’ün cesur hayatı ve o dönemin Roma’sı, hepsi bu kitapta. Konu Antik Çağ ise yazar tabii ki Barry Strauss ve onun kaleminden Roma’yı sarsan köle isyanı “Spartaküs”.

Kitapta günümüze ulaşan gerçek bilgiler, kanıtlarıyla anlatılmış. Eğer bir bilgi kesin değilse de bu açıkça dile getirilmiş. Olaylarda tahmin yürütülen ve hikâyeleştirilerek anlatılan kısımlar ise ayrıca belirtilmiş. Spartaküs’ün hayatı heyecan uyandırıcı bir şekilde anlatılmış bu romanda. Akıcı, sürükleyici ve öğretici. Bizleri MÖ 70’lere götüren eşsiz bir roman. Roma’yı sarsan Antik Çağ’ın en büyük köle isyanını ve Spartaküs’ü anlatan kıymetli bir tarihi eser diyorum bu kitap için. Spartaküs’ü merak edenlere, başlangıç için ilk olarak bu kitabı okumalarını tavsiye ederim.

MÖ 70’lerde Spartaküs’ün söylediği düşünülen ve günümüze kadar gelen bir cümle ile yazıma son vermek istiyorum.

“Eğer bize karşı güç kullanacak olurlarsa, açlıktan ölmektense demirle ölmek çok daha iyidir.”

Çok okuyun, kitapla ve sevgiyle kalın.