Tükenmişlik sendromunu çok duyduk. Yaşamsal enerjinizin diplerde olduğu durumlarda böyle hissetmemiz çok normal.
Düzensiz uyuma, sağlıksız beslenme, hastalıklar gibi fiziksel etmenlerden kaynaklı olsa da ruhsal etmenler de barındırmakta.
Bazen bir stres kaynağı emer enerjimizi bazen kıskanç bir göz bazen de hayatta amaç edinemediysek eğer, kendimizde devam etmek için güç bulamayız.
Nasılsın bitkilerin güneşe, hayvanların beslenmeye ihtiyacı varsa insanların da yaşan enerjisine ihtiyacı vardır.
Günlük kaygılarda ya da gelecek kaygısında bu enerjiyi korumak çok mümkün değildir. Bir otobüsü kaçırdığında bile insanın gününü mahvetmeye yeterken bu enerjiyi nerede bulacağımız tartışma konusu.
Belki de hayatın kendisiyle çok ilgileniyoruzdur, fazla ciddiye alıyoruzdur. Yaşamın gerekliliği aslında onun anlamını bularak keyfini çıkarmak değil midir?
Aslında insanın içindedir aradığı enerji. Sadece bazen biraz yardım gerekebilir ortaya çıkarmak için.
Hayatın bize verdikleri, sağlığımız, sevilip sevmemizi nimet olarak gördüğümüz gün yaşam enerjimiz de yükselecektir.
Yaşamı tüketmek asıl amaç değildir. Bu bir yolsa o yolculuğu iyi geçirmektir.
Beklentimiz çok fazla olduğunda karşılanmazsa mutsuz oluruz ama kimse mutluluğun buna bağlı olmadığını bilmez. Bazen sıcak bir gülümseme bile mutlu ederken neden farklı yönlere bakıp bundan mahrum kalıyoruz ki?
Hayattan ne beklediğiniz önemlidir bu noktada. Huzur istiyor ve bulabiliyorsanız mutlusunuzdur. Kaos seviyor ve içindeyseniz de mutlusunuzdur.
Aslında sizin motivasyon sebebiniz önemlidir. Siz ne motive ediyorsa, ileriye götürecek olan her ne ise, iyi veya kötü odur yaşam sebebiniz.
Mutluluk ve enerji denilince herkes iyilik güzellik beklese de kimi insan da karmaşıklık sever ve bundan beslenir.
Tek düze bir anlamı yoktur o yüzden yaşam sevincinin. Yaşam sevinciniz ne kadar yüksekse yaşam enerjiniz de o kadar yüksek olur.
Tek yapmanız gereken sizi en mutlu eden şeyi düşünmektir. Yaşam enerjiniz tam da bunun içinde.