Bu hafta daha önce hiç yapmadığım bir şey yaptım. Uzun yıllar sonra ilk defa dedemi gördüm. Dedem; babamın babası… En son onunla oturup, sohbet ettiğimde 6 yaşlarındaydım. Aradan 20 yıl geçmiş. Belki sokakta karşılaşsak birbirimizi tanımayacak kadar uzun bir zaman. Halam “Deden annenle seni bekliyor” dediği zaman çok şaşırdım. Çünkü dedem hiçbir zaman beni görmek istediğini söylemedi. Onu gördüğümde hissettiğim ilk şey acıma oldu. Çok yaşlanmış, o kadar çok yaşlanmış ki, aldığı her nefes sanki hayatından bir yıl daha çalıyormuş gibiydi. 

Beni görünce ağlamaya başladı. Sonra cebinden bir miktar para çıkartıp bana verdi. Verdikten sonra da “Allah kimseyi elden avuçtan düşürmesin” dedi. Sonra çok düşündüm. Onca yıl sonra karşımda ağlaması geçmiş pişmanlıklarını dile getiriyordu. Çok garip, böyle anlarda insan ne yapacağını bilemiyor. Çünkü bana hem çok yakın, ama bir o kadar da uzak bir insan. Anneannem, annemin babası bütün çocukluğum onlarla geçti. Bir insan yaşlandığı zaman nasıl olur, sevdiklerine ne anlatmak ister çok iyi biliyorum. İşte onun gözlerinde de yapamadıklarının ağırlığı, geriye dönememenin üzüntüsü vardı. Bir de hiç durmadan konuşuyordu. Sanki sussa, bir daha konuşmaya vakti olmayacakmış gibi. İşte o an anladım; dedem konuşarak akan zamanı durdurmaya çalışıyordu. Tıpkı düşeceğimizi anladığımız an kollarımızla yüzümüzü koruma refleksimiz gibi. Onun da sürekli bir şeyler anlatması yaşlılığa karşı bir savunma mekanizmasıydı. 

Çok eskiden bir yazı okumuştum. Orada yaşlılık için “Yarışı birincilikle bitirmiş bir at, neden başlangıç noktasına geri dönmek istesin?” diyordu. Dedem 88 yaşında. Hem babalığı hem dedeliği hem de torunlarının çocuklarını görecek kadar uzun ve sağlıklı yaşadı. Birçok kişinin hiç tadamayacağı mutluluklar tattı. Evet, şimdi yaşlandı, eskisi gibi ayaklarının üzerine sağlam basamıyor, eskisi kadar hızlı koşamıyor, ama hayat ona güzel anılar biriktirecek kadar uzun bir ömür hediye etti. Böyle bir insanın yaşlılığına neden acınır ki?

Genel olarak yaşlılara neden acınır? Her gün insanların nedensizce birini öldürdüğünü düşünürsek, doğum haberlerinden çok ölüm haberlerini duymaya alışmışsak ve yarın her geçen günden çok daha fazla bir bilinmeze dönüşmüzse yaşlılık acınacak değil, gıpta edilecek bir dönemdir. Artık yolda bir yaşlı gördüğümde ya da ağlayan gözlerle bakan dedemi gördüğümde onlara acımak yerine bu savaşçı ruhlarını kutluyorum. 

“Zaman insandan çalan, ama tek bir anla kendini telafi ettirebilen bir mucizedir. Koca bir ömür yaşarsın tek bir an o ömrü anlatmaya yeter.” Yıllar önce huzurevine gittiğimde orada bir teyze böyle demişti. Şimdi hayatın ona hediye ettiği anlara şükrediyor. Zaman insandan neler alıp götürse de, yerine koyacak bir şey illa veriyor.