İran kültüründe doğup büyüdünüz. Sinema, hayatınıza çocukluktan doğan bir aşk oldu. Sinemaya olan yolculuğunuz ilk nasıl başladı?

Benim dedem İran’da kültür bakanıymış. Babam, İran da serbest sinemayı getiren kişi oldu. serbest sinemanın açılımı; gençler, kim film çekmek istiyorsa, gelsin film çeksin demekti. Benim yazarlık genim de babamdan gelmiş. Ben sinemayı babamla tanıdım. Sanat dünyasındaki ilk ödülümü 9 yaşında, babamın yazdığı bir tiyatrodan aldım.

İran zor bir coğrafya, bu iklimin rüzgarında sinemaya olan tutkunuzu sürdürmek zor olmadı mı?

İran zor bir coğrafya, ama tüm bu zorluklara rağmen sineması baya gelişmiş bir yer. Sineması geliştiği için, eğittiği insanlar bu sektöre ciddi emek vermiş insanlar olmuş. Her yıl İranlı sanatçılar dünyanın çok önemli festivallerinden ödüller alıyor. Ben de o dünyadan gelen bir sinema sanatçısıyım.

IMG-20230502-WA0013 1

9 yaşından itibaren değişik branşlarda tiyatroyla ilgilenmişsiniz. Neler yaptınız?

İlk önce tiyatroya başladım. 13 yaşında İran televizyon ve radyosuna girdim, oyuncu olarak çalıştım. Canlı yayında hem radyo programı hem televizyon programı yürütüyordum. Beş yıl sonra çok önemli bir yerden sunuculukla ilgili birincilik kazandım. Zaten içimde büyüyen bir sinema aşkım vardı. O esnada bir tane film çektim. Du Jon festivalini kazandım. O zamanlar bir lise öğrencisiydim ve liseye kendi arabamla gidiyordum. Bu benim için çok tatlı bir hatıradır. Üniversiteden sonra, Tahran’ın en tanınmış yapım şirketleriyle tanıştım. Bu sayede ikinci üniversite okudum diyebilirim. Çalıştığım yerler beni büyüttü. Rusya’ya gittim ve Mus Akademisi’nde sinema okudum.

Nasıl bir çocukluk geçirdiniz? Hayalleri bedenine sığmayan çocuklardan mıydınız?

Benim çok acayip, çok ilginç bir çocukluğum oldu. Şimdiki çocuklara bakıyorum ve hepsine çok üzülüyorum. Çocukluklarını yaşayamıyorlar. Harika günler geçirdim. Çok hayal kurardım, özgürdüm. Hiç hata yapan bir çocuk olmadım. Hayallerimin peşinden gitme fırsatım oldu.

IMG-20230502-WA0010 1-1
Sunuculuk, kanal ve televizyonlarda prodüksiyon müdürlüğü, senaristlik yapımcılık… Yeteneklerinizi say say bitmiyor. Bu mesleklere yönelmek sizin için bir arayış mıydı yoksa sektörün içinde olunca denemek mi istediniz?

Türklerin çok güzel bir sözü var “İnsanın kanında vardır” benim de kanımda var. benim ailemin mesleği kuyumculuk. Bir gün babamın yanına gidip “Ben dört duvar arasına sığamıyorum” dedim. o da bana ne yapmak istediğimi sordu. “Ben senin geçmiş mesleğini yapmak istiyorum. Sinema yapmak istiyorum” dedim. Sinemaya girdiğinde o sevgi seni alıp götürüyor. Ne kadar yürüdüm, gördüm daha çok görmek istedim. Şükürler olsun ki, hepsinde başarılı oldum.


Yazdığınız ve çektiğiniz filmlerle Türkiye’den ödüller aldınız. Severek yaptığınız bir işten ödül almak ruhunuzu okşamış olmalı…

Türkiye adına 2019 yılında yarıştım Profestival Los Angeles ödülünü kazandım. Herkes kendi yaptığı mesleğin sonucunu görmek ister. Aslında bizleri görünmek güçlü hissettiriyor. Sizce Allahın bizim şükretmemize ihtiyacı mı var? Hayır, ama neden şükredin diyor? Çünkü bu kadar büyük bir dünyayı yaratmış, sizin bu yaratanı tanımanız lazım. Bizler de sinema dalının yaratıcılarıyız. Sürekli onun okunmasını, insanlardan yorumlar almayı istersin. Biraz da aşçılık gibidir sinema; aşçı gelir güzel bir yemek yapar, hiçbir şey söylemeden insanların tebessümünü bekler.

IMG-20230502-WA0012
Ben yönetmen olmak istiyorum dedikten sonra mesleğinizde koyduğunuz ilk hedef neydi?

Ölmeden önce bir eser yaratayım ki, öldükten sonra eserim sonsuz olsun. Birçok film yazdım, çektim, ama hala aradığımı bulamadım.


Kafamda bir şey var, bu benim ustalık eserim diyebileceğiniz bir hikayeniz var mı?

Pandemi süreci benim için hem çok sıkıcı hem de güzel bir fırsat oldu. Setlerden uzak kaldık ve bu bizi çok yıprattık. Bizim işimiz uyuşturucu gibidir, o sahneye gittikten sonra çıkman mümkün değil. Pandemi de çoğumuz depresyona girdik. Ben depresyona girmemek için sürekli yazdım. Bu süreçte 40’ı aşkın eser yazdım. Bu hikayelerin hepsi birbirinden farklı, bu beni hayatta tuttu. İçlerinde birkaç tane eserim var ki, eminim bunları çeksem, o son hedefime varmış olurum.

O yönetmen koltuğuna oturduğunuz zaman, sanki dünyayı kurtaracak Süpermen gibi kendinizi hissediyor musunuz?

Benim öyle bir düşüncem yok. Ben setteyken tamamen işime odaklanırım. Yardımcılarım gelir, bir yudum su, bir yudum kahve için der. Gerçekten bunları düşünecek zamanım kalmıyor. Benim filmi çekerken ki tek düşüncem bir an önce izleyicisiyle buluşturmak olur.

IMG-20230502-WA0009

Aynı zamanda çektiğiniz birçok işi siz yazdınız. İkisini bir arada yürütmenin dezavantajları var mı?

Ben hiç dezavantajını görmedim, çünkü avantajı çok fazla. Yazar, yazdığının bir kelimesine bile kıyamaz, ama yönetmen elinde kılıcı olan insandır. İstemediği cümleleri kesebilir. Benim için en iyi tarafı; kendi yazdığımı parçalamıyorum. Ben eseri yazmadan önce kafamda çekerim. Kameranın en iyi değil, ama yönetmenin en iyi çekeni önemlidir.

Sizce yönetmenliğin kalbi neresidir? Sizin için özel kılan, anlamlı kılan nedir?

Yönetmenliğin iki tarafı var; biri teknik tarafı biri de hissiyatı. İkisinin de bir arada olması lazım Çok iyi gören yönetmenlerin çoğu gördüğünü çekemiyor. Yönetmenlik; sadece güzel bir açı yakalayayım değil, ışığı çok iyi bilmesi lazım.

Son filminiz, Son Geçen en iyi film ödülü almış…

Evet, şimdi yeni bir filme hazırlanıyorum.

Yeni filminiz, Astigmat… Seyirci koltuğa oturduğu zaman ne hissetsin istiyorsunuz?

Film bittikten sonra, “bir buçuk saat bu filme harcadım, ama değermiş” desinler, bana yeter. Biz insanlarla farklı farklı duyguları paylaşıyoruz. Bazen bir film izliyorum, keşke izlemeseydik diyoruz. Bazen de tam tersi, bitsin istemiyorum. Benim filmlerime bakanlar, o tadı sonuna kadar alsın istiyorum.

Astigmat’ı yazarken, sizi hikayenin içine çeken duygunun adı nedir?

Ben tüm senaryolarımı yazarken küçük bir hisle başlarım. Oradan hikaye doğmaya başlar. Doğar, büyür, ergenliği geçirir, ergenlikten sonra ben yazmaya başlarım. Bunun adının ne olması gerektiğini bilmiyorum, ama yazdığım eserlerin hepsini yaşadım. Senaryoyu yazarken, sadece o dünyanın içinde yaşıyorsun. Her şeyi orada tecrübe edip, sonra yazdım.

IMG-20230502-WA0006


Bir filmi izlerken en çok neyden etkilenirsiniz?

Bizim normal seyircilere göre bakış açımız daha sıkıntılı oluyor. Ben ışık, devamlılık, oyunculuklar… Her şeye bakarım. Filmin kumaşı beni çok etkiler. Benim için giriş çok önemli değil, bazen filmin ortasından uçup gidiyor. Bence her filmin iyi bir kumaş elde etmesi için setteki çarcı bile önemli.

Hiç düşündünüz mü, yönetmen olmasaydım nasıl bir hayatım olurdu?

Kesin pilot olurdum. Uçakları çok severim.


Zor bir mesleğiniz var. Aynı zamanda aile babasısınız. Babalık, en zor icra edilen mesleklerden biridir derler? En büyük mesainiz hangisiydi?

En büyük mesaim film yapmak… Babalık mesaimde gerçeklerle yaşıyorum, ama film sektöründe iyi bir yalancı olmam lazım. Ben gerçek hayatımda hiç iyi bir yalancı değilimdir, ama sinema dünyanın en tatlı yalanıdır.

IMG-20230502-WA0008
Kendi yürüdüğünüz yolu çocuklarınıza da açtınız. Hem kızınız hem de oğlunuz bu sektörün içinde, bu kaderin döngüsü mü?

Öyle diyebiliriz. Onların ilgisi olmasaydı, ben hiç zorlamazdım.

Çocukların ilgisini ilk ne zaman keşfettiniz?

Narşin, benim setlerimde büyüdü. Filmlerle çok ilgiliydi. Benim koltuğuma oturur, monitörden çekimi izlerdi. 3 yaşında birinci sinema filmini oynadı. Beni şaşırtan Rastin oldu. Narşin’in yeteneğini, azmini görüyordum. Oğlum o zamanlar çok küçüktü. Şuan Türkiye’nin en iyi dizilerinden birinde oynuyor; Adım Farah ve ben gördüm ki, Rastin içinden bir dev çıkardı. Hepimizi şaşırttı. Kızımı kırmızı halıda hayal ederdim, sonra “Keşke oğlum da bu mesleği seçse” derdim. Ama gördüm ki, Rastin de o halıda yürüyecek.


Gönül rahatlığıyla çocuklarınıza bu mesleği miras bırakabilir misiniz?

Her işin hem kötü yanı var, hem iyi yanı vardır. Bence sinema bir dart tahtası gibi, herkes bir yerine atar. Aslında bizim sektör dünyanın en sağlıklı sektörüdür. Hangi mesleğe baksam, kötü yanı bizim meslekten daha çok. Unicef’in söylediğine göre madencilikten sonra en zor bizim işimiz. Ben her zaman dualarımda “Allahım karşıma benim gibisini çıkar” derim. Bu sektördeki bütün çocuklara “Her zaman önünüze sizin gibisini çıkarsın” derim. Ben şu ana kadar hiçbir sıkın yaşamadım. Umarım benim çocuklarım da böyle söyler.

Oğlunuz Rastin Paknahad, şuan Adım Farah dizisinde oynuyor. Herkes Rastin’i Kerimşah olara çok sevdi. Oğlunuzun bu ufak yaşındaki başarısı size neler hissettiriyor?

Şuan tüylerim diken diken oldu. Annelik ve babalık çok acayip bir histir. Aslında ben kıskanç birisi değilimdir, ama kendi sektörümde kıskancımdır. Ben oyunculuk da yaptım. Oğlumu hiç kıskanmadım. Onu gördüğüm an kendim oynuyormuşum gibi hissediyorum. Onunla birlikte büyüyorum.

İlk hocası sizsiniz. Peki, çocuklarınızı eleştirir misiniz?

Hayır, çünkü benim babam hiçbir zaman öyle yapmadı. Her zaman çocuklarıma “Düştüğünüzden korkmayın, kalkmadığınızdan korkun” derim.


Şuan bulunduğunuz yerden mutlu musunuz?

Aslında değilim, çünkü pandemi bizi çok geriye attı. O iki yılı telafi etmek 10-15 yılımızı alacak.


Aslında herkes profesyonel anlamda olmasa da kendi hayatının yönetmenidir. Bugün hayatınız beyazperdeye aktarılsa, bir film olsa biz neyi izlerdik, siz neyi anlatmak isterdiniz?

Seyirci ciddi bir anlamda fedakarlık izlerdi. Ben bunu anlatmak isterdim, ama etrafımdaki çok insan utanırdı.