Özellikle ilkokul yıllarında çocukların seslendirdiği  “Orda bir köy var, uzakta. O köy bizim köyümüzdür. Gezmesek de, tozmasak da. O köy bizim köyümüzdür.” sözleriyle sürüp giden şarkı vardı… Çocukluk günlerimizde sıradan bir şarkı gibi gelirken nedense şimdi daha bir anlamlı daha bir iç parçalayıcı manaya büründü sanki. Köyünü terk edip gurbet elleri mesken tutmak zorunda kalmış bizlere o günden bir mesaj mı veriyordu dersiniz… Hayat şartları savurdu herkesi bir yerlere.

Köyümde sürülen tarlaları, orakla biçilip kağnı ile harman alanına taşınan ekinleri, savrulan harmanları, çamurla sıvanan kerpiç duvarları, çocukluğumu, çocukluk arkadaşlarımı, akrabalarımızı, komşularımızı ve köyümü, sevinçlerini, acılarını yokluk ve yoksulluklarını paylaşan köylülerimi, soba üzerinde demlenen çayı, pişen aşı, ısınan suyu, elenen unu, yoğrulan hamuru, oklava ile açılan yufka ekmeği, evde kesilen erişteyi ve köyümü  özledim.

Meydana kurulan kahvehanenin önünde oturan kalbi temiz insanların muhabbetini özledim. Seralarda yoğun çalışmanın ardından yere serilen bezin üzerinde yenilen yemeği ve içilen çayı özledim. Ahhh ahhh açıkçası köyümün herşeyini özledim, hem de çok…

Dağlardaki lale, çiçek ,mor menekşe kokusu… Denizin gök mavisi tertemiz suyu…yerini bıraktı beton yığınlarına ve inanılmaz insan kalabalığına… Büyük şehir inanın ömründen ömür alıyor adeta. İçtiğiniz su, yediğiniz yumurta, yağ, peynir, et ve daha neler neler köydeki lezzeti vermiyor maalesef… Keşke köylerimiz eski günlerine geri dönebilse…