Peki bu sözü kim, hangi olay sonrası ve niçin söylemiştir?

İşte bu sorunun kısaca cevabı;

“Devlet-i Aliye Teşrifâtbaşıcısı Ahmet Ağa Viyana günlüğünde 1683 Viyana kuşatması bozgununu ve Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın idam edilişini dramatik bir şekilde şöyle anlatır:

‪25 Aralık Pazar Belgrat’da öğleden az önce Kapıcılar Kethüdası Ahmet Ağa ile Çavuşbaşı Mehmet Ağa, İstanbul'dan geldiler. Görevleri Sadrazam Kara Mustafa Paşa'dan Mühr-ü Hümayunu, Sancak-ı Şerifi, Kâbe Anahtarları'nı geri almak ve ruhunu kerem sahibi yüce Allah’ın rahmetine havale etmekti. Sadrazamlar devlet gücünün sembolü olarak Padişahın mührünü (Mühr-ü Hümayun) yanlarında taşırlar ve boyunlarına asarlardı. Hazreti Muhammed'in bayrağının bir parçasını ihtiva eden Sancak-ı Şerif İslam dünyasının kutsal merkezi Mekke'de bulunan Kâbe’nin Anahtarı da Sadrazam, Padişahın vekili olarak imparatorluk ordusunun başkumandanlığına tayin edilir ve “cihat” diye adlandırılan kutsal bir sefere çıkarsa, emanet olarak kendisine verilirdi. Bu emanetler ordugâhta Başkumandanın (Padişahın veya Sadrazamın) çadırının yanı başında özel bir çadıra konup çok sıkı şekilde korunurdu.

Yerine vekil olarak Yeniçeri Ağası ve yiğit vezir olan Mustafa Paşa getirildi. Kapıcılar Kethüdası Ahmed Ağa ile Çavuşbaşı Mehmet Ağa, Kethüda Ali Ağa'nın evine konuk oldular.

Bu olay aşağıdaki şekilde cereyan etti:

Sadrazam Mustafa Paşa öğle namazını kılmak üzere seccadesini serdirmişti. İmamı Mahmut Efendi namaza başlamış, Sadrazam da başlamak üzere yerini almıştı. Tam bu sırada sokaktan at sesleri duyuldu. Meraklanan Sadrazam pencereden sokağa baktı. Yeniçeri Ağasını ve arkasından Kapıcılar Kethüdasıyla Çavuşbaşı’nın geldiğini görünce: "Namazı kes İmam Efendi, bir şeyler oluyor, " dedi. Ellerini ovuşturarak odanın içinde aşağı yukarı gezinmeye başladı.

Gelenler, derhal saraydan içeri girip yukarı çıktılar. Kethüda Ali Ağa durumu hemen anlayıp önlerine düştü ve doğruca Sadrazam’ın bulunduğu odaya gittiler. Yeniçeri Ağası kendisine yaklaşarak eteğini öptü. Kapıcılar Kethüdasıyla Çavuşbaşı ise sadece selam verip el pençe Divan durdular.

Sadrazam: "Ne var? " diye sordu. Kapıcılar Kethüdası: "Şevketli Padişahımız sana emanet edilmiş olan Mühr-ü Hümayunu, Sancak-ı Şerifi ve Kâbe anahtarını geri istedi," diye karşılık verdi.

Sadrazam: "Ferman Padişahımındır" diyerek koynundan mührü çıkardı. Sancak-ı Şerifle Kâbe anahtarını muhafazaları içinde getirdi ve hepsini onlara teslim etti.

Sonra da: "Bana ölüm mü düşünüldü? " diye sordu.

Kapıcılar Kethüdası: "Elbette, olması gerek!" diye karşılık verdi. Devam ederek: "Allah doğru imandan ayırmadan ölmek nasip etsin. "

Bunun üzerine Sadrazam: "Allah’ın dediği olur, " karşılığını verdi. Sonra da: "Seccadeyi tekrar sersinler, " diye buyurdu. Ötekiler odadan çıktılar. Töreye göre, görevinden alınıp ölüme mahkûm edilen vezirlere karşı gerekli her türlü saygı yapılırdı. Son istekleri de eksiksiz yerine getirilirdi.

Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, en küçük bir dalgınlık eseri göstermeksizin, bütün ruhunu vererek öğle namazını kıldı. Duasını edip elleriyle yüzünü sıvazladıktan sonra içoğlanına: "Şimdi siz de dışarı çıkın ve dualarınızda beni hatırdan çıkarmayın," dedi. ve kendi eliyle kürkünü, sarığım çıkarıp "gelsinler. Ve tarihe geçecek şu unutulmaz ve ibret verici sözü söyledi: "Bu kaliçeyi (halıyı) de alın buradan. Bu devletimin malıdır. Kanımla kirlenmesin! Hem cesedim, toza toprağa bulansın isterim." kaldırdılar ve cellatlar dahi gelip iplerini hazırladıktan kendü elleriyle sakalını kaldırıp bir hoş usulüyle takın deyip kazaya rıza verdi i onlar da takıp iki defa çekip- teslim-i ruh eyledi; bâdehu esvabını soyup aşağı saray havlusunda bir köhne çadıra indirip gasl(yıkayıp) ve tekfin ve kaldırıp namazın kıldılar ve yine ol çadıra götürüp tabut içinde cellat başını yüzüp cenazesini saray karşısında cami-i şerif havlu suna defneyledirler (Silûhdar tarihi, c. 2, s. 123) İslâm inancına göre bu hareketin anlamı, şöyledir: İnancı uğruna savaşta ölen, şehittir. Şehitliğin belirgin özelliği de vücudun toz toprağa bulanmış olması ve ruhun doğruca Cennet’e gitmesidir. Siyasal nedenlerle idam edilenler de şehit sayılır.

Hâdiseler iyice tetkik edilecek olursa katledilmemiş olsa idi, kusurlarına rağmen Kara Mustafa Paşa'nın Viyana yenilgisinden sonra az zayiat ile ve belki de başa baş olarak vaziyeti düzelteceğinde tarihçiler ve savunucuların ortak görüşleri vardır; hatta ilk bozulan sağ kol kumandanı Uzun İbrahim Paşa bile öldürüleceği sırada:

"Bu adam beni haksız yere öldürüyor, zayiatı telâfi edecek yine odur; padişahımıza söyleyin, öldürmesin" dediği meşhurdur; yerine gelenlerin hiç birisi onun yarısı kadar bile iktidara sahip olmadıklarını uzun süren muharebe göstermiştir.”

Kısacası: Merzifonlu Kara Mustafa Paşa hainlik yapmadı. Biraz gururlu ve kendine çok güvendiği ve de kimseyi dinlemediği için kaybetti. Yani hatalı idi. Aslında şu bir gerçektir ki, hata insanlara mahsustur. Hata yapan birisine hata yapmaması için bir fırsat daha verilir, bir uyarı, bir öğreti ve de örnek gösterilirse hata yapan azalır ve hata yapmamayı öğrenir. Unutmayalım ki; hain affedilmez hata yapan affedilebilir.