Merhaba Asiye Hanım, doktorluk en kutsal mesleklerden biri… Siz doktor olma hayalini ilk ne zaman kurmaya başladınız?

İlkokul yıllarından itibaren desem doğru olur. Daha çocukluk yıllarından itibaren tüm hayalim, ilerde doktor olmaktı, ancak bir hayalim daha vardı; çok iyi bir Kadın Doğum Doktoru olmak. Bunda da en büyük etken annemin -maalesef sürekli devam eden- hiçbir doktorun çözemediği kadın hastalıklarıydı. Dolayısıyla ilkokul yıllarında annemin muayene olduğu sırada polikliniklerin kapısında beklerken başlayan uzun bir serüvendi benimki. Saatlerce koridorları gözlemler, koşuşturan doktorlara ve içerden çıkan çoğu zaman mutsuz kadınlara bakardım. Ve her seferinde bir gün çok iyi bir doktor olup hastalara şifa olmayı arzu ederdim. Bu yüzden bu meslek benim sadece işim değil aynı zamanda çocukluk sevdam.

Kadın Doğum Uzmanı olduktan sonra sizin için başka anlamları oldu mu?

Hem cerrahi hem klinik olarak iki alanı da içermesi önemli bir etken. Özellikle pelvik saha yani kadın hastalıklarının olduğu bölüm ve anatomisi, organların manevi anlamı, dokuların, bağların, damarların yerleşimi en önemlisi rahmin muhteşem düzeneği benim bu bölüme olan afinitemi geçen her yılla beraber giderek arttırdı. Zira rahim, yumurtalıklar yani kadın hastalıkları organları muazzam bir denge içinde yaratılmış. Gebelik ve doğum zaten mistik bir süreç, jinekolojik hastalıklar ve endoskopik cerrahi ise başlı başına ayrı bir lezzet. Dolayısıyla olmam gerektiği yerdeyim. Ve bu alanda en iyisi olmaya sözüm var.

Özellikle pandemiden sonra doktorların haklarının çok ihlal edildiği ve hasta yakınları tarafından çoğu zaman iyimser yaklaşılmadığı gündeme geldi. Sizce Türkiye’de doktor olmak zor mu?

Bence birçok ülkede doktor olmak zor. Eğitim süresinden, eğitimin zorluklarından tutun da asistanlık ve uzmanlık dönemine kadar tüm gençliğinizin en güzel yıllarını adadığınız bir hayat. Ve maalesef bu mesleğin tam olarak karşılığını maddi olarak almak mümkün değil . Ancak muazzam bir manevi zenginliği var. Tabi ki birçok meslektaşımızın başına gelen çok üzücü olayları duyuyor ve esefle kınıyoruz ancak her türlü olumsuzluğa rağmen ben mesleğime olan inancımı hiçbir zaman yitirmedim. Temennim de o noktaya hiç gelmemek. Böylesi kutsal bir mesleğin hak ettiği saygıyı mutlaka yakalayacağını ümit ediyorum.

Kadın hastaların; özellikle kadın doğum uzmanına başvuracakları zaman kadın doktor seçmelerini nasıl karşılıyorsunuz? Daha önce bu başınıza geldi mi?

Evet, oldukça sık gördüğümüz bir durum. Alanımız itibariyle hastaların kendilerini rahat ifade edemedikleri, kolay muayene olamadıkları gerekçesiyle bayan doktor öncelikleri olsa da günümüzde artık bu algının zayıfladığını bilmekteyiz.

Şuan gündemde olan HPV Virüsünden bahsetmek istiyorum. Cinsel yolla bulaşan bir hastalık ve son zamanlarda birçok kişinin bu virüsle savaştığını görüyoruz. HPV Virüsü kansere yol açıyor mu?

İnsan papilloma virüsü (HPV-Human papillomavirus) tek konakçısı insan olan bir DNA virüsüdür. En yaygın cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlardan biri olan HPV ile bulaş çoğunlukla ilk cinsel ilişkiden hemen akabinde olmaktadır. HPV enfeksiyonlarına çoğunlukla adölesan ve genç yetişkinlik dönemlerinde sıklıkla rastlanılmasına rağmen her dönemde yakalanma riski yüksektir. Yeni bir cinsel partnere sahip olmak her yaşta yeni bir HPV enfeksiyonu için potansiyel bir risk faktörüdür. Bu nedenle cinsel olarak aktif bireylerin çoğunluğunun yaşamları boyunca en az bir kez HPV ile enfekte olma ihtimali çok yüksektir. HPV enfeksiyonlarının çoğu geçici ve asemptomatik olduğu için çoğu birey HPV ile enfekte olduğunun farkında değildir. Bu nedenle HPV, günümüzde halk sağlığına yönelik dünyadaki en büyük tehditlerden biri olarak görülmektedir.HPV genotipleri düşük,orta ve yüksek riskli olarak sınıflandırılmaktadır. Yüksek riskli HPV genotipleri ile sıklıkla servikal, anal, vajinal, penil, vulvar ve kanserlere neden olurken; düşük riskli HPV genotipleri tekrarlayan solunum papillomlarına ve genital bölge ve mukozalarda genital siğil adı verilen lezyonlara neden olmaktadır.

Hpv aşısı, virüsün ölmesinde ne kadar etkilidir? Başka bir tedavi yöntemi uygulanabilir mi?

Güçlü bir immünojen olan HPV aşıları virüs benzeri partiküller olup DNA içermemektedir. İmmünizasyon Uygulamaları Danışma Komitesi tarafından çocuklarda, adölesanlarda ve yetişkinlerde aşıların rutin kullanımı için öneriler geliştirilmektedir. Bu kapsamda aşı üç doz HPV aşısı (0, 1–2, 6 aylık program) önerilmeye devam edilmektedir. Üç doz aşılama serisinde birinci ve ikinci doz aşı arasının en az bir ay, birinci ve üçüncü doz aşı arasının en az beş ay, ikinci ve üçüncü doz aşı arasının ise en az üç ay olması önemlidir. Aşılar, 0,5 ml intramüsküler olarak uygulanmaktadır İlk HPV aşısı 2006 yılında uygulanmaya başlanmıştır. Bu nedenle tam koruma süresi henüz bilinmemektedir. Aşının etkinliğine yönelik bir Cochrane sistemik derlemesinde 15–26 yaş arasında HPV pozitif ya da negatif tüm kadınlar ele alındığında aşının içerdiği HPV tiplerine bağlı lezyonların görülme sıklığının 10 binde 341’den 157’ye düştüğü ve ideali HPV ile temas öncesi olsa da HPV ile bulaş sonrası da dâhil olmak üzere HPV’ye bağlı hastalık yükünün %50 oranında azaldığı belirtilmektedir…

Hpv testin pozitif ama vücudunda siğil yoksa?

HPV virüsü kişinin genital bölgesinde ve çevresinde ‘’Verrükaya’’ olarak da bilinen genital siğil lezyonları oluşmasına neden olan bulaşıcı bir virüstür. HPV virüsü vücuda girdikten sonra uzun yıllar hiçbir belirti göstermeden kuluçkada kalabilmektedir. Genellikle vücuda girdikten sonraki 3-4 ay içerisinde genital siğil oluşumları görülse de bazı hastalarda herhangi bir vücut lezyonu gözükmez. Bu durum virüsü taşıyan kişinin bağışıklık duruma göre de değişiklik gösterebilmektedir. Yani Hpv virüsü bulaşmış her hastada siğil olması gerekmez. Hpv pozitif ama siğil yok diyen pek çok hastada aslında bağışıklık sisteminin güçlü olmasında dolayı vücut siğil oluşumunu baskılamıştır... Bu nedenle HPV testiniz, genital bölgenizde siğil çıkmasa bile virüs vücudunuzda olduğu için pozitif çıkacaktır. Ancak bu durum ilerleyen zamanlarda da siğil çıkmayacağı anlamına gelmez. Bu durumda doktorunuzun yönlendirmeleri ile bağışıklık yükseltici tedaviye başlamanız gerekebilir..

HPV Virüslerinin çoğu geçici ve asemptomatik, bu nedenle halk sağlığını tehdit eden en büyük tehditlerden biri. Hangi aşamada virüse müdahale edilebilir

Ülkemizde ilk cinsel ilişki yaşının giderek düşmesi, birden fazla cinsel eşe sahip olma HPV ile ilgili hastalıkların önlenmesinde korunmanın gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. HPV, enfekte bir kişiyle yakın ten tene temas yoluyla bulaşmaktadır. Bulaş en yaygın olarak vajinal, penil, anal veya oral cinsel ilişki yoluyla olmaktadır.HPV’den birincil korunma önem kazanmaktadır. Birincil korunma cinsel risk faktörlerinin ortadan kaldırılması (tek eşli cinsel yaşam, ilk cinsel ilişki yaşının geciktirilmesi, bariyer yöntemlerin kullanımı) ve profilaktik HPV aşı uygulamalarını içermektedir. Etkili birincil (HPV aşısı) ve ikincil (tarama programları) korunma yaklaşımları servikal kanser başta olmak üzere HPV ile ilişkili kanserler ve hastalıkların önlenmesinde önem taşımaktadır. Bu taramalar Türkiye Halk Sağlığı Kurumu tarafından Kanser Erken Teşhis, Tarama ve Eğitim Merkezleri, Aile Sağlığı Merkezleri (ASM)yapılmaktadır. Tarama programının başarısında hedef popülasyonun HPV hakkındaki farkındalık düzeyi önem taşımaktadır.

Son bir yıl içerisinde hastalarınız en çok hangi şikayetle geliyor?

Ağırlıklı olarak gebelik ve doğum hastalarımız olsa da miyom, rahim alma, yumurtalık kistleri, idrar kaçırma, rahim sarkması , laporoskopik ve histeroskopık tüm jınekolojik operasyonlar, HPV tanı ve tedavisi, kolposkopi, lazerle jınekolojik işlemler, jınekolojık estetik, vagınoplasti, labıoplastı, hudoplasti olmak üzere tüm operasyonları yapmaktayım.

Polikistik Over Sendromu birçok kadının ismini duyduğu bir rahatsızlık. Bu hastalıktan dolayı uzun bir süre doğum kontrol hapı kullanmak zorunda olan hastalar var. Bu durum kısırlığa yol açıyor mu?

Polikistik over sendromu (PKOS), etyo-patogenezi henüz net anlaşılamamış yaygın bir endokrinopatidir. PKOS, açıklanamamış hiperandrojeneminin eşlik ettiği kronik anovulasyon, heterojen etyolojilere sahip bir antitedir, fakat bir çok PKOS?lu kadında önemli bir şekilde insülin aracılı glukoz kullanımında direnç vardır. Vakaların büyük çoğunluğunun nedenini açıklayacak net moleküler ve genetik mekanizmalar halen yoktur. PKOS olan kadınlar; infertilite, menstrüel düzensizlikler ve hirsutizm şikayetleriyle başvururlar. Diabetes mellitus, kardiyovasküler hastalık ve endometrium kanseri açısından risk altındadırlar. Tedavide açısından çok az sayıda randomize kontrollü çalışmalar yapılabildiği için maalesef net bir şekilde tedavi algoritmaları oluşturulamamıştır. Bu nedenle, tedavi semptom temellidir, ancak yaşam tarzı değişiklikleri ve insülin duyarlılığını arttırmaya yönelik farmasötik tedaviler, sendromun çoklu komponentlerini iyileştirir gibi görünmektedir Tedavide östrojen ve progesteron kombinasyon tedavisi yani doğum kontrol hapları gebe kalmayı düşünmeyen kadınlara uygulanan ilk tedavidir. Östrojen hipofizdeki luteinizan hormon salınımını baskılamakta bu da yumurtalıklardaki androjen üretimini azaltmaktadır. Östrojen karaciğerde cinsel hormon bağlayıcı proteinin üretimini arttırarak kandaki testesteron seviyesini düşürmektedir. Ancak Oral kontraseptifler akne ve hirşutizmde düzelme sağlamakla birlikte insülin direnci üzerine olumlu etki göstermemektedir. Kullanım süreleriyle ilintisiz bir şekilde doğum kontrol hapları kısırlığa yol açmamaktadır.

Uzun süre doğum kontrol hapı kullanmak hastaların hayatını nasıl etkiliyor?

- Doğum kontrol hapları, diğer birçok doğum kontrol yöntemine oranla önemli avantajlara sahiptir. Bu nedenle kadınlar tarafından gebelikten korunmak için sıklıkla tercih edilir. Bu avantajlardan bazıları şu şekilde sıralanabilir

- Koruma sağlayarak cinsel ilişki durumunda doğum kontrolü hakkında herhangi bir ek işlem gerektirmez, böylelikle herhangi bir endişe veya hazırlık gerekliliği oluşturmaz

- Adet döngüsünü düzenlemeye, anemiyi (kansızlık) önlemeye, hormonal dengeyi korumaya ve tüylenme, akne gibi bazı hormonal kaynaklı hastalığın tedavi edilmesine yardımcı olur

- Ağrılı adet dönemleri olan kadınlarda bu sorunun giderilmesini, adet kanamasının daha az ve ağrısız olmasını sağlar

- Birçok doğum kontrolü yöntemine oranla çok daha yüksek etkiye sahiptir

- Kullanımının bırakılmasıyla birlikte kısa bir süre içerisinde doğurganlık yeteneği yeniden kazanılır.

Polikistik Over Sendromunu genel olarak kilo ve beslenmeyle ilişkilendirebilir misiniz?

- Üreme çağındaki kadınların % 5-%10’ unun görülen bu hastalık, insan yaşam kalitesini ciddi derecede zora sokmaktadır. Hastalığın tam nedeni bilinemese de genetik geçiş ve aile öyküsü önemlidir. Polikistik over sendromu ile ilgili diğer bir konu da obezite ile olan ilişkisidir. İnsülin bir pankreas hormonudur ve hücrelerin şekeri kullanmalarını sağlar. Polikistik Over Sendromunda ise hücreler insüline karşı bir direnç gösterir. Pankreas durumla başa çıkabilmek için daha fazla insülin salgılar. İnsülin resistansı olarak bilinen bu durum metabolizmayı bozar. Şeker hastalığı ortaya çıkabilir, hormon problemleri ve yumurtlayamama problemi de insülin resistansı ile ilişkilidir. Polikistik Over Sendromuna sahip zayıf kadınların %30 unda, kilolu kadınların ise %75’in de insülin direnci vardır İnsülin direnci olan hastalarda kilo kaybı polikistik over sendromunun semptomlarını hafifletir. Örneğin sivilce, kıllanma ve yüksek androjen değerleri olan hastalarda diet ve egsersiz ile kan şekeri ve insülin seviyesini kontrol altına alınması bu semptomlarda da iyileşmeye neden olur. Spor ve sağlıklı beslenme ileride polikistik over sendromu nedeniyle şeker hastası olma riskini azaltacağı için bilhassa önemlidir.

Polikistik Over geçici bir hastalık mı yoksa bu hastalıkla yaşamayı öğrenmek mümkün mü?

- Polikistik Over Sendromu kronik bir rahatsızlıktır. Bu nedenle bu hastalığı öğrenmek ve buna uygun bir yaşam tarzını benimsemek gerekiyor. Polikistik Over Sendromu olan her kadın aynı belirtileri göstermez En önemli faktörler sağlıklı beslenme, spor ve kilo kontrolüdür. Bütün tedavilerde olduğu gibi polikistik over sendromunda da öneriler yaşam tarzı değişikliği ile bitmektedir. Bu nedenle önemle hatırlatılmalıdır ki yaşam tarzı değişikliği hastalık seyrini iyileştirmekte ve yaşam kalitesini artırarak daha ileri hastalık komplikasyonlarını önlemektedir

Korona virüsü 2 yıl boyunca evlere kapanmamıza sebep oldu. hem psikolojik hem de fizyolojik olarak çok yorucu bir dönemin içinden geçtik. Virüs geçirenlerin hamilelik ve doğumla ilgili zorlandığını birçok makalede okudum. Bununla ilgili ne söylemek istersiniz?

- Corona virüs enfeksiyonu (COVID-19) dünyada şimdiye kadar görülen en şiddetli pandemi olmuştur. Gebeler hali hazırda solunum yolu enfeksiyonlarına daha yatkın olduklarından bu süreçte daha da dikkat edilmesi gereken bir kesimi oluşturmaktadırlar Klinik, gebelerin yüzde 95’inde hafif, % 3’ünde şiddetli, binde 8’inde ise kritik seyretmektedir. Ciddi vakalarda, pnömoni, ağır akut solunum yolu enfeksiyonu, böbrek yetmezliği ve hatta ölüm gelişebilir. Her enfeksiyon gibi COVID-19 enfeksiyonu da fetusun anne karnında strese girmesine neden olabilmektedir. Şu ana kadarki vaka serilerinde sezaryen ile doğum oranı yüzde 69.4 iken normal vajinal doğum oranı yüzde 30.6 olarak saptanmıştır. Vakaların yüzde 67’si 36. haftadan sonra doğurmuştur. Bebeklerin yüzde 99’u canlı doğarken, ölü doğum binde 6 oranında görülmüştür.

COVID-19 tanılı gebelerde düşük ya da erken gebelik kaybının arttığına dair de herhangi bir bulgu yoktur. Enfekte anneden bebeğe olası geçiş yolları olarak plasentadan, doğum kanalından ya da emzirme ile geçiş düşünülmüştür. Ancak anneden bebeğe geçişe dair henüz bir kanıt yoktur. Doğumun şekli açısından baktığımızda doğum eyleminin spontan başlayıp aktif ilerlediği hastalarda normal vajinal doğuma izin verilmelidir. COVID-19 hastalarında vajinal doğum kontrendike değildir COVID-19 enfekte annelerin emzirmesi yasaklanmamalıdır. Anne sütü ile bebeğe geçiş gösterilemediğinden bebeğin anne ile bağ kurması ve anne sütünün bebek için faydaları düşünülerek desteklenmelidir. Bu açıdan anne ve bebeğin bir arada tutulması önerilmektedir. Ancak anne bebeğe, biberonlara veya sağma pompalarına dokunmadan önce mutlaka ellerini yıkamalı ve maske takmalıdır. Her kullanımdan sonra pompalar temizlenmeli ve hastaya özel bir pompa kullanılmalıdır.

Korona virüs aşısının da kısırlık yaptığı birçok kez gündeme geldi. Sizce aşı doğurganlığı azaltıyor mu? Covid-19 aşılarının, birçok komplikasyona sebep olduğu öne sürüldü. En çok duyulanlardan biri de Covid-19 aşısının kısırlığa neden olduğudur. Bu tür asılsız haberler insanlarda korkuya, paniğe ve dolayısıyla aşı karşıtlığına sebep olmaktadır. Yapılan bilimsel çalışmalarda Covid-19 aşısının doğurganlık ile ilgili herhangi bir olumsuz sonuca sebep olmadığı belirlendi.

Şimdiye kadar yapılan araştırmalara göre Covid-19 aşılarının kısırlığa sebep olduğunu kanıtlayan herhangi bir veri tespit edilmedi. Aşının düşüğe neden olabileceği şeklindeki iddia, memelilerde plasentada bulunan syncytin-1 adlı proteinin, aşının ana hedefi olan virüs spike proteini ile benzer genetik talimatı paylaştığı bilgisinden kaynaklanır. Aşı, vücudun spike proteinine karşı antikor üretmesine neden olursa, aynı zamanda syncytin-1'e karşı antikor üretmesine neden olarak kısırlığa yol açacağı varsayılmış, ancak yapılan araştırmalarda böyle bir çapraz reaksiyon saptanmadı. Hamile kalmak isteyen kadınların hastalık riskini en aza indirmek için mutlaka Covid-19 aşısı olmaları öneriyorum.

Bir insan hayatını kurtarmak veya o hayatı yanlış teşhisle kabusa çevirmek sizin elinizde. Bu çok büyük bir sorumluluk… Bu duyguların dengesini nasıl sağlıyorsunuz? Hiç doktor olduğunuz için pişman oldunuz mu?

- Tıp, dünyanın en saygın mesleklerinden biridir. Hayat kurtarmak ve insanları sağlığına kavuşturmak, muazzam bir mutluluktur. Doktorluk sadece meslek değil, kutsal bir görevdir, sonsuz bir aşktır. Hiçbir zaman pişman olmadım. Gençliğimin en güzel yıllarını versem de uykusuz kalsam da en önemlisi aileme yeterince vakit ayıramasam da, bitmeyen eğitimlerin peşinde koşsam da, gece gündüz beynim hastalarımla dolu olsa da yani her anım işim olsa da ben bu mesleğe aşığım. Bu yüzden gençlere eğer bu fedakarlıkları göze alabiliyorsanız bu mesleğe gönül vermelerini öneriyorum. Tüm hastalarıma sevgilerimi iletiyorum.