Artık kader günü geldi çattı. 1 yılın, hatta 4 yılın emeklerinin, uykusuz geçen gecelerin, yanlışların götürdüğü doğruların, kaçırılan tüm özel günlerin hesabının kapatılacağı üniversite giriş sınavı için hazırsınız. Şöyle bir bakıyorum da, daha doğduğumuz andan itibaren sınavlara tabi tutuluyoruz. Önce anne babalarımıza kendimizi ispat etmek zorunda kalıyoruz. Ağladığımız geceler, yemediğimiz mamalar, diş çıkarma sorunu, emekleme derken düşüp kalkmayı öğreniyoruz. Anaokulu’nda okul öncesi zeka testleri, egzersizlerle okul yolculuğuna başlıyoruz. Sonra ilkokul da harflerden rakamlara bir mücadele geliyor. Münazaralar, okullar arası müsabakalar, kendini geliştirme eğitimleri derken lise sınavları için yoğun bir çalışma dönemi karşımızı çıkıyor. En iyisi olmak zorundasın, çünkü senden beklenen bu. 

O sınav kağıdını verip, iyi bir okul kazandıktan sonra bu sefer de karşına üniversite çıkıyor. “Ne okuyacaksın? Hangi mesleği yapacaksın? Sen daha iyisini yapabilirsin” gibi motive edici soruların arkasında sorgulayıcı imalar konuşulmaya başlanıyor. Özel hocalar, kurslar, dershaneler, test kitapları, günde en az çözeceğin 250 soru, konu anlatımları derken şimdi o büyük gündeyiz. 

Bir okulun içine farklı şehirlerden, farklı semtlerden, farklı kültürlerden gelmiş çocuklar toplanıyor. Benim en çok merak ettiğim şey, o sınav kağıdında ne kadar net yapacakları değil, o sınav kağıdına omuzlarındaki hangi yükü yükledikleri… Kimisi yıllarca onu okutmuş ailesine borcunu ödemenin ağırlığıyla, kimisi kendini ispatlamanın umuduyla, kimisi geleceğini kurtarma hayaliyle, kimisi akrabalarını, çevresini mutlu etmek kaygısıyla kendi dışında her şeyi düşünerek o sıraya oturuyor. 

Bu hiçbir zaman değişmedi, bir de sınav sonuçları geldikten sonra intihar eden, hayatını tek bir güne bağlayıp bütün umutlarını kaybeden, yitip giden gençler… Aslında yaşarken bir sürü sınav veriyoruz. Bırakın başkalarına karşı, kendimize karşı bile savaş halinde olduğumuz zamanlar oluyor. Hayat bir sınav, bazen dört yanlış bir doğruyu değil, tek bir yanlış bütün doğruları götürüyor. 

Her sınavın bir sonucu olduğu gibi üniversite sınavının da bir sonucu var, ama bu sadece bir sınav sonucu, hayatın sonucu değil. Bu sabah kalktığınızda ilk önce güneşe bakın, güneşin her sabah doğduğunu unutmayın. Ardından muhteşem bir kahvaltı ve aklınızda yeni bir kapının sizler için açılacağı neşesiyle bu günü tamamlayın. Sınavlar hayatımızda hep olacak. Onları bir ceza gibi değil, bir yük gibi değil, bir sorumluluk gibi değil de, yeni bir yolculuk gibi düşünürsek belki yanlışlarımız doğruları götürmez.