Enver Paşa, Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında Türk asker ve siyaset adamı. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kurucu ve önderleri arasında bulunmuş, 1913’te “Babıali Baskını” adı verilen askeri darbeyle cemiyetin iktidara gelmesini sağlamış, 1914’te Almanya ile askeri ittifaka önayak olarak Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na girmesine öncülük etmiş. Savaş yıllarında 33 yaşında dünyanın en genç; “Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili” sıfatıyla askeri politikayı yönetmiştir.

I. Dünya Savaşı’nın yenilgi ile sonuçlanması üzerine, yurtdışına kaçmış. Almanya ve Rusya’daki Türkleri’n biraraya getirilmesi amaçlı pek çok mücadelede bulunmuş, Sovyet hükûmetinin desteğini kaybettikten sonra Orta Asya Türkleri’ni, Rus işgaline karşı ayaklandırmak amacıyla Türkistan’da Bolşevik Ruslar’a karşı mücadeleye başlamıştır. 1914’te Padişah Abdülmecit’in torunu (Şehzade Süleyman’ın kızı) Naciye Sultan’la evlenerek Osmanlı hanedanına damat olmuştur. Bu evlilikten Türkân Mayatepek ve Mahpeyker Ürgüp adlı kızları ve Ali Enver Akoğlu adlı bir oğlu vardır. Enver Paşa, Genel Kurmay eski başkanlarından Kazım Orbay’ın da kayınbiraderiydi.

1881’de İstanbul’da sıradan bir memurun oğlu olarak dünyaya gelen İsmail Enver için, yaşadığı dönemden bugüne kadar pek çok yorum yapılmış, her yönüyle inceden inceye işlenmiştir. “Enver Paşa; “1908’in Hürriyet Kahramanı Binbaşı Enver Bey, işte bu kısa devrede Enver Paşa, daha doğrusu imparatorluğun tek söz sahibi olan, genç, inançlı, muhteris, daha doğrusu hem kaderci hem de kaderini yaratan adam olarak sahnededir.” 1908’de Genç Türkler İhtilali ile yıldızı parlayan Enver’in hızlı yükselişi 1913’te Yarbayken yine aynı senenin sonlarında Albaylığa, 19 gün sonra 1 Ocak 1914’te 33 yaşında Paşalığa yükselmesi ile başlar. Kabineye Harbiye Nazırı olarak girer; Genelkurmay Başkanlığı’ndan bir süre sonra da Başkumandan Vekilliği yetkilerini de elinde toplar. Naciye Sultanla evlenip, saraya, Padişaha damat oluşu da bu safhaya rastlar. Enver Paşa kendini zirveye ulaştıran basamakları yine kendi elleriyle döşemişti.

Enver Paşa’nın vatanseverliği ve bu topraklara olan bağlılığı gerçektir. Bunun yanı sıra hayal gücünün genişliği ve gerçeklerle bu hayallerin zaman zaman birbirine karıştığı da inkâr edilemez. Hayallerini süsleyen İran, Hindistan, Turan ve Kafkasya’ya hâkim olmak düşünceleri o günün şartlarında gerçek temeller oturmaz. Örneğin Cemal Paşa anılarında “Hakikati söylemek gerekirse, bu birinci Kanal Seferi yaptığımız zaman hiç kimse bu Kanalın nasıl geçileceğini bilmiyordu…” der.

Halbuki Enver Paşa bu görevi, IV. Ordu Kumandanlığı’nı, Cemal Paşa’ya teklif ettiğinde, Suriye’deki asayiş sağlama ve Kanal Seferi’ni her ikisi de inanarak imzalamışlardı. Bu sefer gerçekleştiğinde ise Kanal Türk cesaretiyle dolmuştu. Kanal’dan önce Sarıkamış’ta yaşananlar ise tam bir felaketti. 90.000 askerden10.000’in sağ kalabildiği, özellikle de donmaktan ve açlıktan kurtulabildiği bu sefer, sonuçları açısından korkunçtu. Hayatında Alay kumandanlığı dahi yapmamış olan Enver Paşa tecrübeden ziyade gençliğinin getirdiği coşkuyla kumanda edecekti ordusunu. Amaç 1878 Berlin Antlaşması’nda kaybedilen toprakları geri almaktı ve başarılı olacağına inanıyordu.

Enver Paşa Ordu Kumandanı Hasan İzzet Paşa’nın hava şartları, soğuk, karın şiddeti gibi uyarılarına kulak asmaz ve taarruz emri verir. III. Ordunun ölüm emridir bu! (http://www.turkbilimi.com

Enver Paşa Sarıkamış’ta “Hükümete” başlıklı bir vasiyet bırakır.

Hükümete

“Planım, Ruslara, hemen iki misli faik iki Kolordu ile arkalarına düşerek ricata mecbur etmek ve bu suretle XI. Kolordu ve Süvari Fırkasıyla takip olunan düşmanı karşılayıp, tamamıyla mahvetmekti. IX. Ve X. Kolordu ve Süvari Fırkasını bekliyorum. Gelir de yetişirse, düşmanı bozacağım. Fakat gelmeden düşman zayıflamış kıtaatımıza taarruz eder ve taarruzda muvaffak olursa o vakit Ordu mahvolmuş demektir. Şimdiye kadar asker ve zabitler hiç kusursuz harp ettiler. Her manevrayı yaptılar. Eğer Allah da yardım ederse, muvaffakiyet katidir. Eğer muvaffak olmazsam, son neferimle beraber öleceğim. Bu halde vasiyetim: Ben vazifemi yaptığımı sanıyorum ve öyle ölüyorum. Yaşasın dinim, vatanım, Padişahım.

Eğer geride kalanlarıma yardım etmek isterseniz, refikam Sultan Efendi Hazretleri’nin muhassısatı(maaşı) kâfi değildir. Kendisinin müreffehen yaşaması için hiç olmazsa, Başkumandanlık muhassısatımın(maaşımın) kendi muhassısatına(maaşına) zammı ve ebeveynimin temini refahı ile, rahmeti ilahiyeye mazhariyetim için birkaç hayır yapılmasını rica eder ve tealisine çalışmaktan başka bir maksat beslemediğim din ve milletimin tealisine dua eder, tanıyanlara selam ederim. Yaşasın Müslümanlık ve Osmanlılık ve Osmanlıların Padişahı Sultan Mehmet Han!”

Enver

“Servet namına bir şeyim yoktur. Mamafih ne varsa, Refikam Sultan Efendi hazretlerine bırakıyorum.”

Enver

Evet büyük kahraman İsmail Enver 23 Kasım 1881’de İstanbul’da gözlerini açmış ve 41 yıllık kısacık ömrüne ikindi güneşindeki gölgenin büyüklüğünde muhteşem bir kahramanlık yapmıştır. 4 Ağustos 1922 yılın da Tacikistan’da Türk Milleti için şehit olarak 41 yaşında hayata gözlerini kapamıştı. Kim ne yazarsa yazsın, kim ne derse desin. O bir kahramandır, hatalı da olsa unutulmaz bir kahramandır!..