İşsizlik, iş kaybı, geçinmekte güçlük çekme, barınma sorunları ve gelecek kaygısı gibi sosyo-ekonomik sorunlar sebebiyle özellikle erkeklerde alkol tüketimi giderek artmaktadır.

Alkol sebebiyle hayatını kaybedenlerin cinsiyetlerine bakıldığında %95’inin erkeklerden oluştuğunu görmekteyiz. Zira erkekler, aile sorumluluğu sebebiyle geçim ve gelecek kaygısını en üst düzeyde yaşamakta olup sorunlarını kadınlara kıyasla daha fazla bastırdıkları için rahatlamak adına alkole başvurmaktadırlar. Alkole bağlı ölümler, kadınlarda daha az görülmesine rağmen alkol kullanımı erkeklerden daha az değildir. Cinsiyet fark etmeksizin eğlence ve rahatlama amaçlı alkol tüketimi giderek artmaktadır.

Parası olmayan insan alkol tüketmesin diyebilirsiniz ancak birçok insan, özellikle ekonomik kriz dönemlerinde altında boğulduğu sorunlarından birkaç saatliğine de olsa uzaklaşabilmek ve nefes alabilmek için alkole sığınmaktadır. Alkol tüketimini engellemenin yolu, ekonomik anlamda eşitsizliği perçinleyen vergi artışları ve alkol fiyatlarına zam yapmak değil, insanlarda alkole başvurma ihtiyacı doğuran sosyal, siyasal ve ekonomik sorunları tespit etmek ve çözüm üretmektir.

Yüksek düzeyde gelir eşitsizliğinin kötü ruh sağlığına neden olduğuna ilişkin araştırmalar bulunmaktadır. Aynı araştırmalar ekonomik kriz dönemlerinde uygulanan sosyal koruma müdahalelerinin ve aile destek programlarının ise toplumsal ruh sağlığını korumada çok önemli olduğunu da ortaya koymaktadır. Krizlere kısa vadede çözüm üretilemiyor olsa da toplumun akıl sağlığını korumasına ve kriz dönemlerine karşı dirençli kalabilmesine yardımcı olacak borç hafifletme destekleri, aktif işgücü piyasası programları, ücretsiz veya maddi olarak kolay ulaşılabilir psikolojik destek imkanları sunulmalıdır. Zira alkol tüketimindeki yaygınlığın altında yatan sosyo-ekonomik nedenlere müdahale edilmedikçe alkol satışının ve merdiven altı üretilen sahte içkiye yönelimin önüne geçilmesi engellenemeyecektir.

Gelişmiş ve ekonomik anlamda güçlü ülkelere bakıldığında, kriz dönemlerinde nüfusun ruh sağlığında Türkiye’ye kıyasla daha küçük değişiklikler olduğu gözlenmektedir. Avrupa verileri, iyi bir sosyal korumaya sahip ülkelerde, gelir düşmesi veya krizler sırasında fiziksel ve ruhsal sağlık bozulmasında artış olmadığını göstermektedir. Örneğin, İsveç ve Finlandiya’da, derin bir ekonomik durgunluğun ve işsizlikte büyük bir artışın olduğu dönem boyunca, alkol tüketimi ve intihar oranları artmamıştır çünkü istikrarlı şekilde uygulanan sosyal yardımlar ve destekler, halkın buhrana sürüklenmesinin ve ülkesine olan güveninin sarsılmasının önünde tampon görevi görmüştür. Kısaca insanların, mevcut ekonomik kriz dönemini daha kolay atlatmalarını sağlayacak sosyal refah reformları, toplumun ruh sağlığının korunmasına yardımcı olacaktır. Bu da alkol, uyuşturucu ve bunların sonucunda artan intihara eğilimin bir nebze olsun azalmasını sağlayabilir. Devletin, akıl sağlığı hizmetlerinde reformu hızlandırması şarttır. Kriz dönemlerinde sağlık ve refah bütçelerini kısmak veya ulaşılabilirliği zorlaştırmak yerine kamu harcamalarını kısmak daha mantıklı olacaktır. Özellikle yerel seçimler yaklaşırken bu hususu göz önünde bulundurmalarını ümit ediyorum. Seçim kampanyaları süresince, insanların siyasi fikirlerini ve kişi seçimlerini etkilemeyen organizasyonlara, milyonlarca lirayı saçıp savurmaktansa, bu bütçenin derinleşen krizde boğulmak üzere olan insanlar için kullanılması daha iyi etki bırakabilir.