Değerli okur! Bu yazı, bir önceki yazımın devamı niteliğinde olup “Birleşmiş Milletler Kan Kaybediyor” başlıklı serinin üçüncü bölümüdür.

“Koridor Diplomasisi” denilen bir kavram var. Tepki çekmesinden endişe edilen görüşmelerin planlı olarak değil, gayri resmi olarak yapılması anlamında kullanılıyor. Koridorda görüşme yöntemi geçmişte, İsrail Dışişleri Bakanı Peres ile Filistin Lideri Arafat arasında kullanılmıştı. Ardından ABD Başkanı Bush ile yine Filistin Lideri Arafat görüşmesi için kullanıldı. Birçok lider planlı görüşme yapamadığı veya yapamayacağı ülkelerin liderleri ile, BM genel kurulu gibi toplantılarda koridor görüşmeleri gerçekleştirdi. Peki bunu neden yapıyorlar? Yine Peres ve Arafat üzerinden örnek verelim.

İsrail Başbakanı Ariel Şaron, İsrail Dışişleri Bakanı Şimon Peres’in Filistin Lideri Yaser Arafat ile görüşmesine sadece koridorda olması koşuluyla izin vermişti. Bu onaydan sonra Peres ile Arafat, 72 saat içinde 3 defa koridor görüşmesi yaparak rekor kırmışlardı. Ardından o dönem ABD Başkanı olan Bush ile görüşmek isteyen Yaser Arafat’a Beyaz Saray’dan planlı görüşme onayı çıkmadı. Bunun üzerine Beyaz Saray Bush’a, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu sırasında tesadüfen koridorda karşılaşırlarsa Yaser Arafat’ın elini sıkabileceğini söylüyor. Bu bilgi ise İsrail basınının Amerikalı kaynaklarından sızdırılıyor. O dönem Haaretz Gazetesi, iki liderin de BM Genel Kurulu için New York’ta olacaklarını belirterek kameralara yansıyacak böyle bir tesadüfi el sıkışmanın Arap dünyasını tatmin ederken, Washington’u Yahudi lobisinin eleştirilerinden kurtaracağı yorumunu yapmıştı.

Sadece bir karşılaşma zannedilen koridor görüşmeleri esnasında birçok mesaj verilmiş, mesaj alınmış ve bilgi paylaşımı yapılmıştır. Bu nedenle BM Genel Kurulu gibi toplantılar ülkeler açısından büyük önem taşımaktadır. Özellikle son yıllarda etkili bir güç kaynağı haline gelen Küresel Güney ülkeleri için diplomasiye bir şans verilmesini sağlaması açısından çok daha fazla önem arz ediyor. Ukrayna konusunda NATO tarafında olmak konusunda isteksiz davranan Küresel Güney ülkeleri, BM Genel Kurulu’nun ardından yeniden gündeme geldi.

Dünya sahnesindeki varlığını pekiştiren Küresel Güney ülkeleri herhangi bir büyük gücün tarafını tutmayı istemese de ABD, Güney ülkelerindeki ortaklarına, Amerika’nın dünya liderliğine boyun eğmeleri için baskı yapmaya ve kendisi dahil diğer küresel güçlerin politikalarındaki piyonlar muamelesi yapmaya devam ediyor. Kendilerini dışlanmış hisseden güney ülkeleri ve benzer konumdaki diğer ülkeler için BM genel kurulu gibi toplantılar, koridor diplomasisi anlamında çok şey ifade ediyor.

Başka bir husus ise koridor diplomasisinin, orada yapılan plansız görüşmelerin öneminin farkında olan basın mensupları tarafından hassas bir şekilde takip edilmesi nedeniyle eskisi kadar rahat yapılamıyor olmasıdır. Bu koridorlarda, başta ABD medya kuruluşlarınca yapılan ve yayılan fotoğraf çekimleri ve ilk yayınlayan kuruluşun yorumunun, görüşmenin gerçek sebebi olarak algılanması nedeniyle tarihe bile karışabilir. Yine de liderlerin (özellikle küresel güçlerin liderlerinin) bir araya geldiği toplantılar, gelişmekte olan ve dezavantajlı ülkelerin liderleri için bir fırsat konumundadır. Elbette bu fırsatı bekleyen ülkeler için tek hayal kırıklığı, küresel güçlerin liderlerinin bu toplantılara katılmaması değil, toplantı içeriğinde dezavantajlı durumda olan ülkelerle ilgili sorunların çözümüne yeterli ilgi gösterilmiyor olmasıdır.

Çoğu ülke, BM genel kurulunda toplantının asıl amacına odaklanmaya ve dünyanın krizlerden en çok etkilenen ülkelerinin ihtiyaçlarının dinlenmesine istekliydi. Bu sebeple toplantının odağı olan Zelensky’nin tüm dikkatleri üzerinde toplayarak, konuyu diğer liderlerin çağrılarından ve önceliklerinden uzaklaştıracağından endişe ettiler. Bu endişe de haksız da değiller zira dünyanın geri kalanı Birleşmiş Milletler’e artık güven duymuyor.

Özellikle Küresel Güney ülkelerinde, uluslararası karar alım süreçlerinde temsil edilmemeleri nedeniyle sesler daha fazla yükselmeye başladı. Güçlü ülkelerden oluşan bir azınlığın küresel sistem içindeki egemenliğini, sadece kendi çıkarlarını pekiştirmek için kullanmaları ve güney ülkelerine yansıyan olumsuz sonuçları engellemek ya da çözmek yerine sadece gündem oluşturmak amacıyla kullanıyor olmaları bu ülkeler için artık kabul edilemez duruma gelmiştir.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in şu sözlerini hatırlayalım: “Siyaset uzlaşmadır. Diplomasi uzlaşmadır. Etkili liderlik, ödün verebilmektir. Ancak Birleşmiş Milletler’de işler artık bu şekilde yürümüyor.”

“Philadelphia” filmini izleyenler şu sahneyi hatırlayacaktır:

Mahkeme salonu sahnesinde yargıç, Denzel Washington'un canlandırdığı avukata şunu söylüyor:

"Bu mahkeme salonu ırk, mezhep, renk, din ve cinsel yönelim konularına karşı kördür." 

Avukat buna şöyle yanıt verir:

“Kusura bakmayın Sayın Yargıç ama, biz bu mahkeme salonunda yaşamıyoruz, değil mi?”

Gerçekçi diplomasinin baltalanması nedeniyle parlaklığını yitiren Birleşmiş Milletler’in mevcut durumu ile bu sahne arasında ne çok ortak yön var değil mi?

Çin'in BM Büyükelçisi Zhang Jun’un açıklaması ile bitireyim:

"Çatışmayı, güç politikalarını veya çifte standartları engellemeye hayır demeliyiz. Eğer gelecek Genel Kurul doğru yönü belirleyebilirse, insanların BM'ye olan güvenini yeniden tesis edebilirse, diğer tüm sorunların ele alınması daha kolay olacaktır."