Aşk ve Ceza, Bugünün Saraylısı, Filinta, Cesur Yürek ve birçok dizi ve filmin yönetmen koltuğunda oturan, başarılı kadın yönetmen Melek Öztürk ile yönetmenlik, oyunculuğun evreni, televizyon dünyası ve bugüne kadar ki başarılı projelerini detaylı bir şekilde konuştuk. Kudret Sabancı ile birlikte açtığı 45’lik Film Akademi’de sektöre başarılı, genç yetenekler yetiştiriyorlar. Biz sorduk, Melek Öztürk sizler için yanıtladı. 

Karşımda başarılı bir iş kadını, güçlü bir anne görüyorum. Yönetmenlik, senaristlik, eğitmenlik elinizin değdiği her işi başarıyla sonuçlandırmışsınız. Öncelikle melek Öztürk hangi projelerde yer aldı? “Aşk Ve Ceza, Bugünün Saraylısı, Tozlu Yollar, Yasak, Karaoğlan, Filinta, Sen Benimsin, Cesur Yürek, Vecihi Hürkuş” şuan bulunduğumuz 45’lik Mekan ve buranın doğası ve yapısıyla ilgili konuşalım. Burası hem bar, hem cafe, hem de film akademi…

45’lik 27 senelik bir mekan. İstanbul dışından da birçok insanın geldiği bir yer. Burada dönem müzikleri yapılıyor. Zamanda yolculuğun mekanı ...(Issız adam filminin repliğidir :) Mekanın sahibi Fuat Bey (Akyol), daha önce burada eğitimler veriyordu. Senaryo, Dj’lik eğitimleri gibi eğitimler.  Kudret hoca(Sabancı) ve ben daha önce workshoplar veriyorduk, fakat uzun süredir vermek istediğimiz eğitimin sistemini değiştirmeyi hedefliyorduk. Bizim hayalini kurduğumuz workshop saatlerle sınırlı ve  her parayı verenin geldiği bir yer olmamalıydı. Kudret Hoca’nın da, benim de tarzımız ve isteğimiz bu değildi. Biz Kudret Hocayla eğitimimiz için  “Konservatuar sistemi oturtalım ve seçerek alalım” kararlılığındaydık. 45'lik Akademi ile aynı fikre sahip olunca yollarımızı birleştirdik.Biz de eğitim için öncelikle akademi ile  iletişime geçiyorlar. Ekip arkadaşlarımız başvuruları alıp kişilerin sunum dosyalarını bize iletiyor ve biz inceleyip kendilerine dönüş sağlıyoruz. Elbette eğitimimize başvuran  herkes oyunculuk mezunu olmuyor. Öğrencilerimizin arasında mühendis de var, ekonometri okuyan kızımız da var, senelerdir oyunculuk yapan çok değerli oyuncularda var.  Bizim ilk hedefimiz "Ünlü mü olmak istiyorsun, oyuncu mu olmak istiyorsun?"  sorusuna doğru yanıtı bulmak. Sonrasında onlardan showreel’lerini, fotoğraflarını ve auditionlarını alıyoruz. Oyunculuklarına bakıyoruz. En sonunda bir araya geliyor ve karşılıklı olarak eğitim hakkında konuşuyoruz. Katılmak isteyenler arasından maksimum 12 kişi seçerek eğitime başlıyoruz. Yönetmen ile birebir ve sınırlı sayıda kişi ile eğitim olunca doğal olarak  çok fazla talep oluyor. Temmuz ayında iki bin tane başvuru vardı. Doğru kişileri seçip yol almaya çalıştık, çünkü buradan çıkacak kişi Kudret Sabancı  imzalı bir sertifika taşıyacak. Bizim istediğimiz sadece oyunculuk değil, oturmasıyla, kalkmasıyla, senaryo okumasıyla, karaktere girmesiyle en donanımlı oyuncuları  yetiştirmek. Yönetmenlik workshopları haftada bir, dört saat toplamında ayda 16 saattir  fakat biz ek derslerle birlikte temmuz ayını 63,ağustos ayını 56 ssatlik ders ile kapattık.

Sadece oyunculuk üzerine mi eğitim veriyorsunuz?

- 45'lik Akademide bir çok eğitim var.Senaryo atölyesi,dj'lik,  kamera önü oyunculuk, diksiyon ve nefes eğitimi, make-up ve fotoğrafçılık atölyesi…

Ağustos ayı derslerimiz Kudret Sabancı ile kamera önü oyunculuk ve Yeşim Gül ile diksiyon, nefes eğitimi, Murat Cem Yılmaz ile aksiyon ve yakın dövüş eğitimleriydi. Eylül ayında tekrar Kudret Sabncı kamera önü oyunculuk eğitiminin yanı sıra çok değerli cast directorü sevgili Rabia Sultan Düzenli ile Audition eğitimi ve çok değerli fotoğrafçı Emanuel Daniel Meca ile fotoğrafçılık atölyesi başlayacak

Eğitimlerinizin bir kısmı kamera arkası eğitimleri... Bunun bir nedeni var mı?

Elbette var, mesela Make up bir proje için çok önemlidir. Set makyajı bambaşka bir şeydir. Oyuncuya baktığınız zaman ne kadar güzel makyajı var dememelisiniz, ne kadar güzel kadın demelisiniz. Çok güzel bir makyajı olmalı, ama doğal bir güzellik olarak kendini göstermeli. bunun yanı sıra effect makyajı çok önemlidir; yara, kesip,yanık vs gibi normal makyajdan farklı bir eğitimdir effect makyajı. Bunun eğitimi aldığınızda sadece kişilere özel gece, gündüz  veya günlük makyaj yapmakla kalmayıp setlerde makyözlük yapabilirsiniz. Buraya gelen insanların hobi olarak bu makeup lık eğitimi  görmelerini istemiyoruz, buradan çıkan kişinin gidip mesleğini yapabilmesini istiyoruz. İnsanların işe ihtiyacı var ve biz eğitimlerimizi bu çatı altında kuruyoruz.

Mekanın doğası, ruhu, aktarmak istediği mesaj da çok özel. Öğrencilerinizle aile gibisiniz. Burada değil de başka bir yerde eğitim veriyor olsaydınız her şey daha mı farklı olurdu?


- Akademinin eğitim için bir mekanı  daha var. Kolçaklı masaları ve tahtası olan bir mekan, ama Kudret Hoca ve ben özellikle burayı istedik. Çünkü 45’lik mekanın çok güzel bir doğası var; taş duvarlar, her yerde afişler, kafeslerde kitaplar… Biz buraya girdiğimiz zaman sanki sette bir mekana giriyor gibi oluyoruz. Öğrencilerimiz kapıdan girdikleri anda okula geldiklerini değil de sete çıktıklarını hissediyor.

Buradan çıkan öğrencilere bir garanti veriyor musunuz?

Bu en çok sorulan soru… Mimar Sinan ve bir çok iyi  konservatuardan mezun olup, senelerini vermiş oyuncu arkadaşlarımızın garantisi yokken, kim nasıl böyle bir garanti verebilir?  Bu asla mümkün değil!  Buna evet demek hayal vaat etmek demektir. Biz zaten oyunculuğunu çok beğendiğimiz birini neden değerlendirmeyelim? Ama buna evet demek çok çok yanlış… Eğer bu iş bu kadar basit olsaydı herkes bir kaç ay eğitime gider ve hemen çat diye sete çıkardı. Şu 2  aylık dönemde öğrencilerimizden bazıları çok yetenekli çıktılar ve projelerde başladılar bile.

Yönetmenlik; gerçekten de çok özel bir meslek. Siz kendi tarzınızı nasıl anlatırsınız?

Benim en büyük şansım, Kudret Sabancı gibi iyi bir hocayla çalışıyor olmak. Eskilerden bir söz vardır  “el vermek”. Gerçekten Kudret Sabancı bana el verdi. Beni Kudret Hoca yetiştirdi. Eğer bugün bu mesleği yapıyorsam Kudret Hocam sayesinde. Kendisi benim Hocam, ustam, abimdir. Diğer yandan ben çok fazla çalıştım ve emek verdim. Yeri geldi hiç uyumadan setten gelip, ertesi günün setine hazırlandığım çok olmuştur. Benim avantajım birçok türde çalışmışmış olmam... Düşünsenize drama, aksiyon, dönem, romantik komedi ve daha birçok projede çalışmış olmak nasıl büyük bir şans... Yönetmenlik ekibine en doğru briefi verebilmektir. Her dönemde, hangi işi yaparsan yap, önce araştırma yapmanız lazım. Yapacağımız projenin türü her ne olursa olsun tüm detaylarını araştırmak ve keşif yapmanız gerekmektedir. 1900’lü yılların atmosferinde yaşayıp, saç modellerinden,  kostümlerinden, dünyasından çıkıp bir anda  2020’nin dünyasına giriyorsunuz. Sonra bir anda kendinizi 1400'lü yıllarda buluyorsunuz...  Bu çeşitlilik,  hayatıma birçok şey kattı. Her iş bana yeni bir heyecan getirdi. 

Biraz önce kudret sabancıdan çok fazla sevgi ve saygıyla bahsettinizsizin gözünüzde  kimdir kudret sabancı?

Kudret Sabancı anlatılmaz, tanımak lazım (gülerek) tanıyanlar için ayaklı ansiklopedi denilen kişidir… Çok entelektüel, çok donanımlı, çok başarılı bir yönetmen ama diğer yandan bence bu dünyada tanıdığınız tanıyabileceğiniz en iyi kalpli insandır. Ben 19 yaşımdayken 1996 senesinden  Londra'da okuduğum dönemde çok yakın bir arkadaşımın  arkadaşı olarak tanımıştım. İşte o zamandan beri hiç kopmadık. Mesleki olarak da 12 senedir sürekli beraber çalıştık... Kudret Sabancı benim hocam, ustam, sırdaşım, akıl verenim,  dostumdur ama en önemlisi abimdir. Benim bir abim var; İlkay Öztürk, ama ben asla bir abim var demem. Benim iki abim var. Ne şanslıyım ki muhteşem iki abiye sahibim.

Nasıl bu kadar başarılı oldunuz”  Çok yorucu bir meslek değil mi?

- Benim 17 yaşında bir oğlum var; Efe, O'na sürekli diyorum ki “Eğer sevdiğin işi yaparsan hayatın boyunca çalışıyor olmayacaksın. Aşkla gidip geleceksin.” Ben işimi aşkla yapıyorum, çünkü bizim işimiz gerçekten bir deli işi (gülerek). Çok yorucu, saatleri olmayan, özel hayatı olmayan bir iş ve bu işe uzun seneler devam edebilmek çok zor. Aşkla yaptığın zaman bu saydıklarımın hiçbiri sorun olmuyor. Yönetmenlik sette bitmez, 24 saatlik bir iştir. Set ekibindeki herkes neyin nereye konulacağını, nasıl yapılacağını size soracaktır. Dolayısıyla set paydos ettiğinde iş bitmez. Her hafta gelen yeni bölüm senaryosunu son cümlesine, en ince ayrıntısına kadar algılamak, yaşamak ve çalışmak  lazım…

Yönetmenlik titizlik işidir derler. Sizin de kırmızı çizgileriniz var mıdır?

- Benim için her şeyden önce sette disiplin önemlidir. Setler bizim iş yerimiz ve biz eleştiriye çok açık bir iş yapıyoruz. Ben elma satıyor olsam, elmamda problem varsa en fazla sattığım 10 kişiyle problem yaşayacağım, ama bizim işimiz televizyona çıkıyor ve çok fazla eleştiriliyor. Eleştirenlerin arasında sadece seyirci yok, iş arkadaşın da var, ailen de var. Bu bir kör kuyu, o yüzden sağlam durmak gerekiyor. Elinizdeki işi muhteşem yapsanız bile 10 Milyon kişi sizi izliyor. Herkesi memnun etmeniz imkansız.

Özellikle son yıllarda kadınlara uygulanan şiddet, taciz, tecavüz yüreğimizi kanatan bir yara haline geldi. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Kadına şiddet çok hızlı bir şekilde çözümlenmesi gereken, hepimizin içinde kanayan bir yara. Bu gidişle nasıl çözümlenecek bilmiyorum, ama gidişatı da hiç iyi görmüyorum. Benim bir evladım var. Gözümden sakınarak büyüttüm. Ben oğluma bisiklet aldım ve aldıktan sonra her gün korktum “Acaba düşer mi? Bir yeri kanar mı?”. Evlat dediğiniz şey böyle bir şey. Sonra birisi geliyor, senin saçının teline zarar gelmesinden korktuğun çocuğunun canını alıyor. Bundan daha büyük bir acı var mı? Kadına, erkeğe, çocuğa, hayvana kime olursa olsun şiddetin önüne geçilmesi lazım. Bu tip insanlar çok ağır cezalandırılmalı. Gencecik kız çocuklarına hiç acımadan kıyıyorlar, okurken mahvoluyorum. Öyleleri insan değil. Ben çocuğumu site içinde büyütmek istemedim. Mahalle kültürüyle, komşuluk nedir bilsin isteyerek büyüttüm, ama şimdi tekrar anne olsam o gün verdiğim kararı şimdi veremem. 

Özellikle yönetmenlik kadınlarda çok zor yapılan bir meslek. Geride bıraktığınız yıllarda acı tecrübeleriniz oldu mu?  

- Olmaz olur mu (gülerek) Bakın daha şimdi tacizi konuştuk. Mobbing de çok ağır bir tacizdir ve maalesef  bununla  çok fazla karşılaştım. Başarılı olduğunda, kimileri senin  nasıl başarılı olduğunu, ne kadar çalışıp emek verdiğini, hayatını nasıl kenara koyup sadece mesleğine daldığını sorgulamıyor. Bulunduğumuz koltuğun yeri çok önemli. O koltuğun yeri herkes için çok yüksek bir yer. Biz o koltuğa gelene kadar kendi hayatımızdan, çevremizden, sevdiğimiz şeylerden feragat ederek geliyoruz. Yönetmenlik eskiden beri daha çok erkeklerin yaptığı bir meslekti.  Açıkçası o yüzden kadın yönetmenler biraz daha fazla eleştiriye maruz kalıyor. Hilal Saral, Zeynep Günay Tan gibi ismini sayamayacağım birçok başarılı kadın yönetmen var ve hem başarılarına, hem duruşlarına inanılmaz saygı duyuyorum.

Mesleğinizde “Olmuyor, yapamayacağım!” dediğiniz yerler oldu mu?

- Olmaz mı (gülerek) oldu evet ama bir şekilde geçti... Deminde dediğim gibi mobingler çok fazla yıpratıyor. Bunun dışında uykusuzluk, yorgunluk, dinlenememek bazen insanın sinirlerini yıpratıyor ama içimde bir yara var elbette  2014 senesinde şehirdışında bir dizi çekiyorduk... Ben o zaman yönetmen yardımcısıydım. Proje ile anlaşma şeklim haftada 3 gün sette, 3 gün İstanbul'da montaj ve post productionda olacaktım. Tabii sete  çıkınca iş yoğunluyla beraber hiç öyle olmadı. O 3 gün, 4  gün oldu .... 4 gün 6 gün oldu ve derken ben İstanbul'a dönememeye başladım. O zamanlar oğlum 9 yaşındaydı. O İstanbul'da ben başka şehirde... Yine oğlumu görmediğim bir  15 günün sonunda doğum gününde eve döneceğime söz verip dönemediğimde, telefonda oğlum çok ağlamıştı. Bir o zaman “Dayanamayacağım” demiştim. Artık olabildiğince şehir dışında çekilecek projelere gitmiyorum. Yaptığım işlerde şehir dışına gidip geldiğim oluyor, ama yerleşik düzende şehir dışı işini kabul etmiyorum. 

Oğlunuzda oyuncu hem de 6 yaşından beri. Evde yönetmen bir anneyle yaşaması zor olmuyor mu?

Bilmem bunu Efe'ye sormanız lazım (gülerek)… Aslına bakarsanız zor olmuyor, çünkü bizim evimiz işyerimiz değil. Burada anne, sette denk geldiğimizde de  hoca. Efe doğduğundan beri sektörümüze çok alışkın olup setlerde büyüdüğü için O'na tuhaf gelen bir durum yok... Muhasebeci bir anneden farkım olduğunu sanmıyorum

Peki, oğlunuzun bu büyülü dünyaya kapılmasından endişe etmiyor musunuz?

Hayır etmiyorum... Çünkü Efe için bu dünya büyülü değil, bu benim işim.. Evimize girip çıkan insanlar onun için ünlü oyuncu veya yönetmen olmuyor... Efe için onların hepsi ya dayıları ya teyzeleri... İnsanların dışarıda ünlü gördükleri kişiler evde beraber yemek yapıp masadan kalkıp beraber bulaşık yıkadığımız kişiler olduğu için Efe hiç bir zaman ünlü ünsüz diye kavrayamadı. Sadece çok küçükken bazı düşkün olduğu teyzelerini gazetede veya televizyonda birileriyle gördüğünde çok bozulup küserdi (Gülerek)

Hem yönetmen koltuğunda oturdunuz, hem senaryolar yazdınız. Her iki pencereden de kolaylıkla bakabiliyorsunuz. Bunun artıları ve eksileri neler?

- Benim için hiçbir zaman eksisi olmadı, hep avantajı oldu. “Aşk ve Ceza” dizisinin ikinci sezonunu yazmaya başladığımda bir şok yaşamıştım. İlk yazdığım iştir. Benim için çok zordu, çünkü bir anda işi ben devraldım. Projede oyuncu olarak bulunurken bir anda diziyi yazmaya başladım. Beş bölüm tek başıma senaryo yetiştirmeye çalıştım. Neredeyse ruhumu teslim edecektim. Bir de karşımızda “Öyle Bir Geçer Zaman ki” gibi yüksek reytingli bir iş televizyona rakibimiz olarak girdi. Benim için o beş bölüm, elli bölüm senaryo yazmaya eşdeğer bir dönemdi :) Allah'tan bir ekip çalışmasına döndük de sağ çıktım.

Yönetmen kendine bir dünya kuruyor. Yazan kişi olduğunuz zaman yönetmen olarak hangi duyguyla yazıldığını da biliyorsunuz…

Ben,  senaristlerimizle her zaman projeden önce çokça zaman geçiririm. Onun nasıl bir dünya kurduğunu düşünmeye ve anlamaya  çalışırım... Senarist işin mutfağıdır. O size pasta yapmanız için bütün malzemelerden bir kek yapıp elinize veriyor. Malzemelerden biri eksik olursa o kekten pasta yapamazsınız. Yönetmenlik büyük eğitim ve çaba gerektiren bir meslektir, ama dünyanın en iyi yönetmeni de olsanız kötü bir senaryodan iyi bir iş çıkartamazsınız. Yönetmen ve senaristin aynı tutkuyla işe bağlanmaları lazım. 

Yazarlık için büyük bir çoğunluk “yetenek olmazsa olmaz” der, bir çoğunlukta “eğitimle her şey düzeltilebilir” der. Sürekli bu konu kendi içinde çekiştirilir. Sizin için yetenek mi ön plandadır yoksa eğitim mi?

- Yetenek olmadan istediğiniz kadar eğitim alın olmuyorsa olmuyordur. Kaldı ki onca dizinin arasından sıyrılmak için sadece çalışmak asla yetmez yetemez. Yetenek olmazsa olmaz...  Bizim yaptığımız iş, bir duygu işi. Dizi ve film yazarlığı birbirinden çok başkadır.

90'lı yıllarda çok daha az dizi vardı ve her günün bir dizisi olur ve o izlenirdi. Dolayısıyla sizin rakibiniz olmazdı. Şimdi öyle değil, aynı gün en az 7/8  dizi var. O yüzden siz en iyisini yapmak zorundasınız. Dizinin matematiğin de hep heyecanı , dramı ve aksiyonu en üst seviyede tutmalısınız. 

Aslında dizilerde hep aynı replikler dönüyor olması seyirci tarafından uzun bir süredir yadsınarak karşılanıyor…

- Bunun nedeni, kameranın arkasında seyircinin bilmediği başka bir dünyanın var oluşu. Eskiden diziler 70 dakikaydı, şimdi benim en son çalıştığım  diziyi biz 176 dakika bitirdik. Siz izlemek istemiyorsunuz, ama biz de emin olun o kadar uzun çekmek istemiyoruz (gülerek) 5/6 sene önceye kadar her akşam bir kanalda iki dizi olurdu. Pt 1 ve 2 olarak  20:00/22:00 arası bir dizi 22:00/24:00 arası diğer bir dizi, şimdi tek dizi var. Dolayısıyla o boşta kalan zamanı o diziyle doldurmak zorunda kalıyorsunuz. Aslında 60 dakika diziler, izleyen için de, yazan için de, çeken için de, yapımcı için de en iyisidir. Her hafta üç saat dizi yazılırsa hikaye tükenir. Bu yüzden dizilerin hepsi birbirine benzemek zorunda kalıyor.

BİR PROJEYE OYUNCU SEÇERKEN EN ÖNEMLİ ŞEY DOĞRU KARAKTERE, DOĞRU OYUNCUYU SEÇEBİLMEKTİR

Son yıllarda televizyon dünyası rüzgarlı bir deniz gibi. Bazı işler tutuyor, hiç tutmaz dediklerimiz reyting rekorları kırıyor. Bunun bir sırrı var mı? 

- Yıllar önce sorsanız hangi işin tutup, hangi işin tutmayacağını çok iyi biliyorduk. Kudret Hoca der ki “Ben Aliye’yi yaptığım zaman reyting rekorları kıracağını biliyordum”. Keza “Binbir Gece, Zerda, Aşk Ve Ceza” gibi diziler de öyle, ama şimdi bakıyorum da bu garanti ne mümkün... Bundan beş sene önce çok yakın bir dostum yeni bir dizi çekmeye başlamıştı... Senaryoyu okuyan herkes ben dahil  “Asla tutmaz!” kanısındaydık ama dört sezon gitti. Elbette biz yine okuduğumuz senaryo için en iyisi olsun istiyoruz, ama hangisinin tutup, tutmayacağını artık kimse kestiremiyor. Gerçekten kalpten inanmak diye bir şey var.

Mesela, Kudret Hoca 3 yıldır dizi yapmıyordu, çünkü kalpten inanmadığı bir işe girmek istemiyordu. Ancak Bu sene yayınlanacak “Maraşlı” dizisini okuduktan sonra “Evet, buna gireceğim” dedi. İşte bu inanmak

Özellikle genç isimler, henüz yeni yıldız olan oyuncu kimlikleri var. fiziksel özellikler, popülarite, İnstagram’ın fenomenleri kaşesi yüksek, projelere başrol seçilen oyuncular olmaya başladı. İnstagram da bir milyon takipçinin olması, oyuncu olmaya yetiyor mu?

- Sinema da celebrity isimler afiş açısından çok önemlidir. İnsanlar para verip, zaman ayırıp geliyorlar. Dizilerde de, kanallar risk almak istemedikleri için celebrity isimlere gidiyorlar. Bence oynaması gereken o kadar çok genç yetenek var ki, keşke bu kadar popülarite odaklı olunmasa. Ben kesinlikle, 2 Milyon takipçisi olan birinin iyi bir oyuncu olacağına inanmıyorum. 

Siz ne kadar iyi yazarsanız yazın, önemli olan afişte görünen yüzler. Bir yönetmen ve senarist gözüyle baktığınız zaman bir projeye nasıl oyuncu seçersiniz?

Öncelikle yeteneğine bakıyoruz. Kimse 1.90 boylarında, yakışıklı erkek ve 1.75 boylarında, 90.60.90 kızlar olmak zorunda değil. Dizi veya film dediğiniz dünyada en altın kural  seyirci izlediğine, gördüğüne inanıyor mu? İnanmıyor mu ?  Önemli olan; doğru karaktere, doğru tip ve en iyi oyuncuyu seçmektir.

Cast ekibinde senaristin sözü ne kadar geçerli?

- Bizim işlerimizde sonsuz söz hakkı vardır. Senaristin tip olarak yarattığı, hayal ettiği kişiyi beraber seçip oyunculuğunu ekliyoruz. 

Sürekli bir set ortamındasınız. O koşturmanın rüzgarına takıldığınızda, günün sonunda kendinizi bulmanız zor oluyor mu?

- Günün sonunda kendimi çok zor buluyorum (gülerek) çünkü setten çıkıp geldikten sonra sekiz saate yakın kendime bir süre kalıyor. Bu sekiz saatin içinde uyumak, yemek yemek, çocuğumla ilgilenmek, ertesi güne hazırlanmak zorundayım. Dolayısıyla o set duygusundan çıkmadan devam ediyorum. 

Peki ya setlerden kalan vakitlerinizde sizi ne mutlu eder? 

Ben ailesine düşkün bir insanım; görmeden seslerini duymadan nefes alamam. Annem ve babam uzakta olsa da her gün bir kere seslerini duymak, iyi olduklarını bilmek isterim. Kız kardeşim Ayşe Kanada Vancouverde yaşıyor eğer onun gram üzgün olacağını bilsem dünyanın öbür ucunda ben nefes alamam. Oğlum, abim, yeğenlerim, kuzenlerim, duygu (manevi kızım) ve çok yakın dostlarım... Benim için set dışındaki hayatım tamamen onlar... Onlar benim dünyam arınma alanlarım ...  

Sanırım dostluklara çok önem veriyorsunuz…

Tüm dostlarım bambaşka karakterler. Onlar benim bu hayattaki en büyük şanslarım... Arkam o kadar sağlam ki, ne zaman dönüp baksam orada olduklarını bilmem bana yetiyor.  Dolayısıyla set yok hadi at kendini dışarı durumunda değilim. Birbirimizle olmak bize çok fazla yetiyor. Aslı ve Funda’yla günlerce beraber kalmaktan, Esra ve Burçak’a başıma gelen herhangi bir şeyi anlatmaktan, Nurcan’ı gecenin bir körü taciz etmekten, Meral’le gülüp eğlenmekten (en komik karakterdir), Yeşim'le planlar yapmaktan kendimi uzak tutmam mümkün değil. Varlıklarına bin şükür...

Yeni sezon için hazırlandığınız bir proje var mı?

Biz bu sene 45’lik Film Akademi’de kendimize bir departman açtık. Kudret Sabancı’yla çok uzun yıllardır birlikte çalışıyoruz, ama akademi bizim hayalimizdi. O “Maraşlı” dizisi ile anlaşınca biz de bir iş bölümü yaptık. Hoca sette olacak, ben Akademi’yi yöneteceğim. Biz de senin işin, benim işim diye bir şey yok. Biz her daim birbirimizin arkasındayız bu nedenle Maraşlı'yı büyük heyecan ile bekliyorum :)

En unutamadığınız projeniz hangisidir?

Aslında tek bir tane olduğunu söyleyemem. Mesela “Aşk Ve Ceza” oyunculuk yaparken senaryosunu yazmaya başladığım proje... “Cesur Yürek” Başından sonuna kadar çok sevdiğim bir başka dizi... Bunun en büyük nedenlerinden birisi; setlerde iki tane 2. yönetmen olmaz eğer olursa %99 çok büyük arızalar çıkabilir,  ama biz iki tane 2. yönetmen olarak çalışıyorduk. Sevgili Oğuz Ayaz ile birbirimizi asla ama asla kırmadık çok güzel anılar biriktirdik. Ben ondan çok şey öğrendim ve deneyimledim... Diğer yandan yapımcılarımız Ozan Aksungur ve Cüneyt Aysan hem yapımcılarımız hem senaristlerimizlerdi...  5 aylık bir ön hazırlık süreci geçirdik. Onlardan öğrendiklerim de kesinlikle paha biçilemez. Çalıştığımız dönem boyunca bana verdikleri değere ve enerjiye her zaman müteşekkirim, ama benim için en değerli iş "Sen benimsin" dizisidir. Bin bir türlü zorluğa rağmen yapımcısından, ekibine, oyuncusuna kadar en doğru düzgün ve harika insanların toplandığı en huzurlu projeydi. Bana, herkesin büyüsüne kapıldığı bu dünyada kapılmayanlarında olduğunu gösteren en karakterli insanlardan birisi olan Gökhan Keser 'i tanıştıran, Manevi  kardeşim Gurur Aydoğan ile yollarımızı kesiştiren projedir.

Şuan ekranda var olan işleri izliyor musunuz?

- Elbette izliyorum. İzlemek zorundayız. Türk oyuncuların ve yönetmenlerin “Ben sadece yabancı dizi, film izlerim” düşüncesini doğru bulmuyorum. Sen Türkiye’de çalışıyorsun. Hoşlan ya da hoşlanma seyircinin neyi istediğini görebileceğin en iyi okul orası. Vasat bir dizi bile izleyen için “Neden vasat olduğunu anlatacağı” bir tecrübedir. 

Dünyayı etkisi altına alan bir pandemi sürecindeyiz. Hepimiz hayatımızdaki bazı hobilerimizi, aktivitelerimizi kısıtlamak zorunda kaldık. Son dönemlerde fazlasıyla bir normale dönüş yaşandı. Tabloyu da her gün takip ediyoruz. Siz bu normale dönüşü nasıl yorumluyorsunuz?

- Pandemi süreci hepimiz için çok zor geçti. Aralık ayında biz bir sinema filmi çektik. 28 Şubat’ta vizyona girecekti. Pandeminin başlaması ile  28 Nisan’a erteledi. O dönem biz Nisan ayı için yeni bir filmle anlaşmıştık, bir tane de Haziran için yeni bir işimiz vardı. Biz gala hazırlıklarımızı yaparken pandemi süreci başladı ve doğrusu şaştık kaldık...  Hepimiz şuan bir bilinmezin içindeyiz. Hayatının 15 saatini dışarıda geçiren birisi olarak birden bire eve girdim. Açıkçası o korku hepimizi yıprattı. Bir de oğlum astım hastası, endişem iki katına çıktı. Bizim de şuan akademimiz açık, ama önlemlerimizi alıyoruz. Hala bir endişemiz var.

Bu süreç size neyi öğretti?

- Aslında hayatın ne kadar pamuk ipliğine bağlı olduğunu bir kez daha öğrendim. Eskiden daha kızıp, öfkelendiğim şeylere şimdi daha dingin bakabiliyorum.

Çok keyifli bir sohbet oldu. Zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim. Bugüne kadar birçok hayat çektiniz, birçok karaktere can üflediniz. Bir gün kendi hayatınızı çekecek olsanız bu filmin konusu ne olurdu?

- Ben de bu keyifli sohbet için çok teşekkür ederim. Ben kendi hayatımı çekmem, kurgu çekerim (gülerek). Ben hayatımı film yapsam emin olun gişesi yok :) atraksiyonsuz aile, dost, evlat ve dostlarla yaşanan sakin dingin bir hayat :)