Öncelikle 6 yıl, 6 haftalık mazinin en başına gidiyorum ve çok net söylüyorum, Ali Bey ilk geldiği sene Aykut hocaya: “Hocam sen takımı ve taktiğini oturttun, kadronda 4-5 eksiğin neyse biz de onları tamamlayalım.” deseydi, gerekli bölgelere doğru transfer hamleleri yapılsaydı zaten Aykut hocanın oturttuğu sistemle daha yönetiminin ilk yılında şampiyonduk. Cocu falan değildi o sene Fenerbahçe’nin ihtiyacı. Sonrasında ise şöyle düşünün, gelen başarısızlıklara, başaramamanın ve kendini kanıtlayamamanın stresi de eklenince, her sene bir önceki seneyi aratmayacak şekilde başarısızlıklar silsilesi devam etti. Ve neredeyse hiçbir hatadan da ders çıkarılmıyordu.
Benzia, Slimani, Ayew, Falette, Novak, Samatta, Cisse, Arao, Pedro, Kent ve Krunic gibi daha saymakla bitmeyen ne transferler yaptık. Transfer yanlışları seneler ilerledikçe devam ederken, her sene sezon başı kampına yetiştirileceği söylenen transferler; fırsat transferi altında transfer sezonunun son günlerinde canlı bomba olarak bir bir kazandırılıyordu takıma. Öyle böyle derken, hatalarla ve başarısızlıklarla seneleri geçiren bir yönetim vardı.
Bence sadece geçen sene yapılan transfer hamleleri doğruydu. Bu arada unutmadan da Elif Elmas, Altay Bayındır, Arda Güler ve Ferdi Kadıoğlu ise gurur duyma sebeplerimiz oldu. Kim Min-Jae ise aşırı fark yaratanlardan oldu.
Aziz Yıldırım döneminde tüm takımların korkulu rüyası olan Şükrü Saraçoğlu Stadyumu; Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzon’un senelerce Fenerbahçe’ye karşı maç kazanamadığı Saraçoğlu; hakemlerin bile çimlerine basarken titrediği Saraçoğlu son altı yıl altı haftadır maalesef sahipleri tatile çıkmış ve güvenliği de Golden Retriever’a bırakılmış bir ev gibi.
Evet iki senedir Galatasaray, lehine hakem hataları ile pastayı götürüyor ve hele ki geçen sene kazandıkları bir Antalya maçları var ki dillere destan. Diğerlerini yazmak bile istemiyorum çünkü ele aldığım konu bu değil. Ancak geçen sene şampiyonluk ne zaman gitti biliyor musunuz? Hemen söylüyorum, Süper Kupa final maçına gençlerle çıkma kararı aldığımız gün. O gün mental olarak dağıldık. Dzeko, Tadic ve Syzmanski gibi yabancı ve kariyerli futbolcular kendilerine şöyle dediler: “Bu maç ne olursa olsun bir kupa finalidir ve biz bu maçı alarak kariyerimize bir kupa daha eklemek istiyoruz.”
Adamlar profesyonel, bu adamlar her kupayı kariyerine dahil etmek ister, biz Türkler ise maalesef bu konuda daha duygusalız. Oyuna küsüp, halı sahadan çıkan çocuklar gibi. İşte bu hareket önce Dzeko, Tadic ve Syzmanski’yi dağıttı ve şampiyonluğun kaçma hikâyesine vesile oldu. Peki aldığımız bu karar herhangi bir işe yaradı mı? Tabii ki de hayır. Yani elde var sıfır.
Geçen sene Sn. Ali Koç, “Ben varken Fenerbahçe’yi şampiyon yapmazlar.” demesine rağmen, başkanlığa yeniden aday oldu. Bunun üzerine Sn. Sadettin Saran’ın adaylıktan çekilmesi, Sn. Ali Koç’un yeniden başkan seçilmesi ve Sn. Aziz Yıldırım’ın da Sn. Ali Koç ile birleşmesi, aslında mevcut problemlerin üstünü kapattı. Yeni yönetimin ama transfer konularında ama diğer konularda verdiği vaatler de herkesin olaya yeniden tozpembe bakmasına sebep oldu.
Peki başarısızlıklar sonrası bu sezona başlarken neler yaptık ve ne değişti? Yapılan hangi hatadan ders aldık? Üzerimize oynanan oyunlara karşı hangi stratejiyi uygulayabildik? Bu üç soruya da cevap bulamıyorum. Sadece herkes için geçerli olduğu gibi Mourinho transferi mutlu etti. Ancak hocayı da sorgulamaya başlar olduk ve eleştiriyoruz. Çünkü İrfan Can Kahveci…
Senelerdir bas bas bağırıyoruz, çok acil ihtiyaç diyoruz ama her seneye nasıl oluyor da altı numara eksiği ile başlıyoruz? Hadi geçen sene de altı numara bulamadık, peki bunu biliyorken neden bu sene sezon öncesi kampa, Topuk Yaylası’na sansasyonel ve bölgesinde çok iyi bir altı numarayı monte edemiyoruz? Altı numara transferi, sezon öncesi kampa kesinlikle getirilmeliydi. İkinci konu ise altı senede sadece bir tane forvetin verimli çıkması? Dzeko geçen sene 25 gol atarken, bu listede tabii ki başı çekiyor ama yaşı da artık otuz sekiz. Ve ısrarla Tadic’in uzun süre oynatılması, koşmayan, pres yapmayan, her topu tam ayağına bekleyen ve neredeyse son dakikalara kadar oynatılan bir Tadic. Tamam çok yetenekli, evet herhangi bir an verdiği bir ara pas asist olabiliyor, ben de beğeniyorum ama neden çok uzun süre oynatılıyor? Ve neden sürekli ilk on birde? Mourinho’nun Tadic ve Dzeko aşkı, Fenerbahçe’ye maç kaybettiriyor ve ısrar ederse de daha da çok puanlar kaybedeceğiz.
Diyelim ki Ferdi’yi satacağız, bunun öncesinde yerine koyabileceğimiz bir sol bek için çalışmalara neden başlanmadı? Ferdi giderken, sol beki Samandıra’ya indirmiş olmamız gerekmiyor muydu? Neden tam sezon başlarken, eylül ayında satıldı? Daha erken satılsa ve yerine sol bek alınsa olmaz mıydı?
Geçen senenin yıldızı, 18 gol atıp, 10 da asist yapan İrfan Can Kahveci; seni bu sene Lille deplasmanında ipten alan İrfan Can Kahveci, ne oldu da yedek bırakılmaya başlandı? Kadroyu yazarken Livakovic’den bile önce İrfan’ı yazarım sağ açığa.
Lille maçlarında altı numara hâlâ alınamamışken, orta sahanın ikili tandemini Djiku – İsmail ya da Mert Hakan – İsmail ikilisi ile kuramaz mıydık? Böylelikle daha mücadeleci ve temaslı oynayan bir ikili oluştururduk. Neden ısrarla kaçak güreşen ve topun olduğu yerlerde ortadan kaybolan Krunic oynatıldı?
Ve yönetiminin yedinci yılına başladığımız bu sezon, şu an itibariyle ilk altı hafta sonucunda ezeli rakibimizin 5 puan gerisindeyiz ve sezonun kilit maçlarından diye nitelendirdiğimiz ve kazananın çok büyük bir psikolojik üstünlük elde edeceği derbi mücadelesini de evimizde 3-1 kaybettik. Fenerbahçe taraftarının artık başarısızlıklara tahammülü kalmadı ve verdiği her tepkide sonuna kadar haklı. Bir kombine kaç TL? Tek bir maçın bileti kaç TL? Fenerium’da bir forma kaç TL? Şehir değiştirerek İstanbul’a maça gitmenin maliyeti kaç TL? Ben de dahil hiçbir taraftarımız bunu sorgulamadan, altı koca senedir destek oluyoruz ve yedinci seneye girdik.
Ben tüm bu sebeplerden ötürü artık bu kadar sabır fazla diyorum. Altı koca sene bir şekilde uyutulduk, bir şekilde her sene başka vaatler oldu ama hiçbiri yerine gelmedi. Bu sene çok farklı dendi, uçaklar inecek dendi, öyle transferler olacak ki dendi, ama altı numara bile eylül ayında zar zor gelebildi; Şampiyonlar Ligi’nden elendikten sonra. Forvet transferi hazır değil diye kulübede oturtuluyor, sol kanada alınan transfer hazır değil deniyor; uçaklar cidden harika inmiş. Bu sezon da başladığı için sezon içinde pek değişikliği uygun görmüyorum ama başarılı da olsak başarısız da olsak, sezon sonunda kan değişimi ile başkanın değişmesi gerektiğini düşünüyorum. Sn. Ali Koç da yoruldu, Fenerbahçe de yoruldu, büyük Fenerbahçe taraftarı da yoruldu. Artık sabır kalmadı çünkü bu sabrın sonu hıyanettir. Kadıköy’de uzun yıllar boyunca hiçbir derbide yenilmemişken, son yedi yıldır Kadıköy büyüsü, Kadıköy ruhu falan kalmadı.
Bu sezona bakacak olursak da sadece bir derbi mağlubiyeti ile tabii ki şampiyonluk falan kaçmaz ama kazanmalıydın bu maçı. Ders çıkarılır mı? Valla son altı senede çıkarılmadı. Ancak acil olarak toparlanmak gerekiyor. İrfan Can Kahveci ne yapıp edilip bu takımın ilk on birine monte edilmelidir. Bu takımın sol beki Jayden olmaz, sağ açığı da Tadic olmaz. Bu takım savunma oyunu değil, hücum oyunu oynamalıdır ve baskılı bir futbol oynamalıdır. Fenerbahçe savunma yapmaz, yaptırır. Göztepe maçında 2-0 öndeyken, tamamen oyuncu değişiklikleri neticesinde 2-2 berabere kalıyorsun. Ama bakıyorum Kasımpaşa maçında yine aynı hatalar ve hiç ders alınmamış. Fall, Hajradinovic ve Da Costa biraz becerikli olsa Kasımpaşa maçı da 2-0’dan 2-2 bitecekti. Taraftarın istediği saldıran, ısıran, göze hoş gelen arzulu bir futbol oynayan Fenerbahçe. İstek olacak, inanç olacak.
Bu takımın eksiği, futbol kalitesi konusunda da tam olarak şu: Saha içinde Volkan Demirel, Serhat Akın ve Tuncay Şanlı ruhu; Lugano ve Luciano hırsı; Alex, Appiah, Anelka, Roberto Carlos ve Hooijdonk yeteneği. Ve özlenen o ruhu, teknik direktör olarak bir gün Volkan Demirel mutlaka getirecek ve yeni seçilecek başkanla.
İslam Çupi’nin de dediği gibi: “Fenerbahçe büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğüdür ne kupa büyüklüğü. Onun büyüklüğü başka bir büyüklüktür işte, adı konamaz.”
Tamam bizler bunu tabii ki de biliyoruz ancak bundan 10-15 sene sonrasının taraftar sayısını etkileyecek bir tehlike ile karşı karşıyayız. Nedir bu tehlike? Genç kuşakların taraftarlığını kazanamamak. Çocuk bu, tabii ki de şampiyon olan takımı ya da kupa alan takımı tutmak isteyecek. Okulda şampiyon olan takımdan arkadaşları bu zaferi kutlarken ya da beden derslerinde bu takımın formaları ile golleri atıp, forvetlerinin isimleri ile sevinirken; diğer tarafın içine mutlaka bir hüzün çökecektir, çünkü o daha 8, 9, bilemedin en fazla 10 yaşında bir çocuk. Ben 20 sene de beklerim ama o nasıl beklesin? Üzülmeyecek mi? İmrenmeyecek mi? Anne ya da babalar ne kadar Fenerbahçeli olup belki evlatlarını etkileseler de mutlaka etkileyemeyenler de olacak. Ya da içinde hiç Fenerbahçeli bir birey olmayan aileden normalde şampiyon olsak bir Fenerbahçeli minik kanarya kazanabilecekken, bu sebepten ötürü hiç kazanamayacağız. Biz mutlaka şampiyon oluruz ancak benim asıl korkum ve endişem tam olarak budur. Gelecek kuşakları kaybetmek. Her şeyin acilen düzelmesi ve kazananın Fenerbahçe olması dileğimle. Fenerbahçe’min bir an önce toparlanması dileğimle.
Yaşa Fenerbahçe...