Pazar günü terör Ankara’da maalesef 37 canımızı şehit etti, onlarca yaralımız oldu. Bunu yapanları sonsuza kadar lanetliyorum. Bu şehitlerimiz asl

Pazar günü terör Ankara’da maalesef 37 canımızı şehit etti, onlarca yaralımız oldu. Bunu yapanları sonsuza kadar lanetliyorum. Bu şehitlerimiz asla unutmayacağız..
Mart ayı Türk tarihinde hüzünlü bir aydır!
Yakın tarihimizde Mart ayında Avrupalıların sebep oldukları üç olay vardır ki; unutmadık, unutmayacağız dahası yüzyıllar geçse bile asla unutturmayacağız:
Birincisi: “Talat Paşa Osmanlı Devleti’nin sadrazamının şehit edilmesi! Ermeni Komitacılar, Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasından sonra, Ermenilerin Doğu illerimizden göç ettirilmelerinde İttihat ve Terakki'nin, dolayısıyla bu örgütün önderleri durumundaki Enver, Talat ve Cemal Paşaların parmağını görüyor, intikam için fırsat kolluyorlardı… Talat Paşa, 15 Mart 1921 günü her zamanki gibi erkenden kalkmış saat ona kadar çalıştıktan sonra, eşine dönerek:
"Haydi, Hayriye, seninle biraz dolaşalım. Hava almış olursun..." demişti. Fakat mutfakta yemek pişirmekte olan karısı: "Ben çıkmayayım. Hem yorgunum, hem de ateşte yemek var." diye karşılık verdi. Talât Paşa Hardenberg Strasse'deki evinden çıkıp tek başına yürümeye başlamıştı. Daldın ve düşünceli bir şekilde. Kurfüstendam caddesine saptı. Daha birkaç adım atmamıştı ki, arkasından birinin:
"Talat Paşa!.. Talat Paşa!.." diye bağırdığını duydu. Geriye döndü ve...
Rumeli'de başlayan, fırtınalar içinde geçen bir hayat,. Kurfüstendam caddesinin kaldırımları üzerinde sona ermişti. Katil Salomon Taleyran, 24 yaşında üniversite öğrencisi gözü dönmüş bir Taşnak Komitacısı’ydı. Alman mahkemesi, kendi toprakları üzerinde işlenen bu cinayetin suçlusuna hiç bir ceza vermeyerek, Taleyran'ı beraat ettirdi. Yıllarca dost bildiği, Birinci Dünya Savaşı'nda kader birliği ettiği Almanya, onun anısına ve kanlı ölüsüne bile saygı göstermemişti. Talat Paşa'nın cesedi, aradan 22 yıl geçtikten sonra 25 Şubat 1943'te yurda getirilerek Hürriyet-i Ebediye tepesindeki şehitliğe gömülmüştür. Vatan hasreti ile yanıp tutuşan Talat Paşa dostlarından birine şöyle demişti: “Bir gün ben de vatana dönersem, bilir misiniz ne yapacağım?" Dostu: "Her halde …. toprağı öpeceksiniz..." deyince, Talat Paşa ağlayarak şu karşılığı vermişti: "Ne dersin sen? Ne dersin sen? Ben öpmekle doyamam ki... Yiyeceğim vatan toprağını, yiyeceğim... "Talat Paşa, dostuna söylediği biçimde yurdunun toprağını yiyememiş, ancak bir torba kemik olarak yurt topraklarında sonsuz uykusuna dalmıştır.
95 yıl önce, 15 Mart’ta 1 kişi ‘kalleşler’ tarafında, şehit edilmişti.”
* * * * *
İkincisi: “16 Mart 1920 Salı sabahı Fransız ve İtalyan Yüksek Komiserleri, Sadrazam (Başbakan) Salih Paşa’ya bir nota vererek saat 10’dan itibaren İstanbul’un işgal edilmeye başlanacağını belirtmişlerdir.
16 Mart 1920’de bir İngiliz birliği, sabahın erken saatlerinde Şehzadebaşı Karakolu’na gelerek zorla içeri girip henüz yataklarında uyurken 61 Türk askerini şehit etmiş. İmalat-ı Harbiye Muhafız Tabur Karargâhı ve Muhafız Birliği’nin ikamet ettiği kışla binası İngiliz deniz askerlerince kuşatılmış. Kışlanın etrafına makineli tüfekler yerleştirilmiş. Bahriye Nezareti basılarak 5 dakika içinde boşaltılması istenmiş ve buradaki bütün silahlara el konmuş. Telefon telleri kesilmiş. Dosyalar karıştırılmış. Harbiye Nazırı’nın odasını basan İngilizler, Nazır’ın göğsüne silah dayamışlar. Beyoğlu, Beşiktaş, Şişli, Kasımpaşa, Kadıköy ve Üsküdar’daki caddeler İngilizlerce tutulmuş, gidiş geliş engellenmiş, Boğaz’daki vapur ve sandal trafiği durdurulmuştur. Süleymaniye Camii avlusundaki ve Ayasofya’daki Türk askerleri kuşatılarak makineli tüfek tehdidi altına alınmış. Harp Okulu’na ve İngiliz ve Fransız elçiliklerine makineli tüfekler Beyoğlu’na toplar yerleştirilmiş; özetle haberleşmeye el konmuş ve devlet daireleri denetim altına alınmıştır. İnsanlar yargısız infaza tabi tutulup kurşuna dizilmiştir.
96 yıl önce, 16 Mart’ta 61 asker ‘vahşiler’ tarafından, şehit edilmişti.”
* * * * *
Üçüncüsü: “18 Mart 1915 tarihinde yaşanan Çanakkale zaferi, Türk toprakları üzerinde yapılan hesapları alt üst eden dönüm noktası olarak tarihe geçti. 250 bin vatan evladı, ana kuzusu şehit oldu.
Napolyon'un söylediği ''İstanbul bir anahtardır. İstanbul'a egemen olan dünyaya hükmedecektir. Eğer Rusya, Çanakkale Boğazını ele geçirecek olursa, Tulon, Korfu ve Napoli kapılarına dayanmış olacaktır.'' sözü, Fransızların boğazlar üzerindeki hassasiyetini anlatmaya yetecektir. Uluslararası ilişkilere yön veren boğazlar bu savaşların sonunda Türk hâkimiyetinde kalmaya devam etmiştir. Zaferle birlikte savaşın olumsuz etkileri de silinmiştir. Tarihimizde önemli bir yere sahip olan bu savaşlar, Mustafa Kemal'in askeri dehasını gösteren gerçeklerdir. Savaştaki cesareti, aldığı kararlar ''Anafartalar Kahramanı'' olarak ilan edilmesine ve Kurtuluş Savaşımızın başlamasına katkıda bulunmuştur.
101 yıl önce, 18 Mart’ta 250 bin kişi ‘reziller’ tarafından şehit edilmişti.”
Kısacası; tarih şahit olsun bize yapılanları unutmayacağız. Geçmişte bütün dünya gördü ki, onlar, vatan için, şeref için istiklâl için; bir öldüler bin dirildiler. 78 milyon oldular. Şereflice şehit oldular! Öldüler ama UNUTULMADILAR.