Tarih milletlerin sözlü ve yazılı dünyasıdır. Ama gerçek olan ise bu dünya da var olmak ve bu yaşamı güçlü ve de tüm toplumlarla beraber mutlu olarak devam ettirmektir. Türk Milleti tarih dünyasına kendini düzenli ve de teşkilatlı olarak MÖ. 209 ‘da Mete Han’ın han olmasıyla unutulmaz olarak yazdırmıştır. Elbette ki, bu yaşamın zorlukları olacaktır. İşte Türk Milleti’ni tarihte var oluşunu sağlayacak ilk zafer Bai-deng (Pai-teng) Savaşı olmuştur. Bu savaş MÖ 200 yılında, Hunlarla Çinliler arasındaki en ünlü çarpışmalardan biridir. Bozkırdan Çin'e doğru daha önce de akınlar olmakta ve küçük çatışmalar yaşanmaktaydı. MÖ 221'de Çin'de siyasi birlik sağlandı ve MÖ 206'da Han Hanedanı iktidara geldi. Bozkırda ise MÖ 209'da Hun yabgusu olan Mete birkaç yıl içinde bozkır birliğini kurmuştu. MÖ 200 yılına gelindiğinde Çin ve bozkır kendi içinde siyasi örgütlenmeyi tamamlamıştı ve o güne kadar ki küçük çaplı çatışmaların yerini büyük bir savaşın alması kaçınılmazdı.

İç savaşı bitiren İmparator Kao-ti daha önce General Meng-tien tarafından inşa edilen kuzey savunmasını tahkim etmeye kalkıştı. Öte yandan Hunlar, iç savaştan yararlanarak aşılması zor Gobi Çölü'nün güneyinde üsler ele geçirmişti ve burayı kaybetmek istemiyorlardı. Mete henüz kurduğu göçebe koalisyonundan bir ordu oluşturarak Çin sınırını geçti. Operasyon basit bir yağma gibi görünüyordu, ancak gerçek bir taktik ustası olan Mete'nin asıl amacı her yöne göz dağı vermekti. Elde edilecek ganimetle hem koalisyondaki diğer boy beylerinin sadakatini temin edecek hem onları gücüyle korkutacak ve hem de kuzeyde (Hunlara göre güneyde) hareketlenmeye başlayan Çinlilere aba altından sopa göstermiş olacaktı.

Gözü pek imparator, Kao-ti, Mete'nin hareketine karşılık vermeyi kararlaştırdı. Mete maceraperest görünümünün altında temkinli bir stratejistti, Çin içlerine dek girip tuzağa düşmemeye dikkat ediyordu. Çin'in kuzey savunmasındaki en önemli nokta olan Mai Kalesi'ni kuşattı. Kaleyi savunan kişi imparatorun akrabası Han Hsin'di. Prens yardımdan ümidi kesince teslim oldu ve Mete'nin hizmetine girdi. Mete amacına ulaşmış ve İmparator Kao-ti'yi kışkırtmayı başarmıştı. İmparator Hun tehdidini defetmek üzere dev bir ordu kurarak kuzeye hareket etti. Mete ordusunu dağlara çekti, bir yandan da sağa sola saldırarak Çinlilere ait her şeyi yağmalıyordu. Düzensiz bir yağmacı izlenimi oluşturarak İmparator'un kendisini takip etmesini sağladı, aslında başından beri yaptığı şey Çin ordusunu tuzağa çekmekti.

Hun ordusunun tamamı süvarilerden oluşuyordu ve kuzeydeki kara ikliminden geldikleri için soğuğa hazırlıklıydılar. Eldivenleri ve kış şartlarına uygun giysileri vardı. Çin askerleriyse halktan devşirilmiş piyadelerdi ve yüksek dağlarda Hunları kovalarken soğuğun pençesine düştüler. Binlerce Çinli okçunun parmakları dondu ve Çin'in askeri gücünün önemli bir kısmı savaşamaz hale geldi. Bu Mete'nin kurduğu tuzağın ilk parçasıydı. Mete, süvarilerini hızla geri çekerek "Çinlilerin elinden kaçtığı" izlenimini uyandırdı. İmparator telaşlandı, zira önünde iki seçenek vardı. Ya Hunların elini kolunu sallayarak gitmesine göz yumacaktı ya da yalnızca hızlı birlikleri yanına alıp Hunların peşine düşecekti. Kao-ti riskli olan ikinci yolu seçti.

Çin ordusu ikiye bölündü, İmparator küçük ama hızlı bir birliğin başında Hunların peşine düştü. Geri çekilmekte olan Mete, aniden durup Çinlilerin üstüne saldırdı. Çinliler bu beklenmedik hamle karşısında afallamıştı, Baid-deng Kalesi önünde Hunlarla karşılaştılar ve ağır bir yenilgiye uğradılar. Baid-deng Savaşı, göçebeler tarafından tarih boyunca kullanılacak olan "sahte geri çekilme" taktiğinin ilk örneğidir. İmparator panik içinde kaleye çekildi. Birliklerini toparlayıp durumu değerlendirmeyi umuyordu ancak Hunlar fırsatı kaçırmayarak kalenin etrafını sardı. Mete ordusunu dört tümene ayırıp kalenin tüm çıkışlarını tuttu. Orduların mevcutları belirsizdir.

Çin ordusunun tümünün mevcudu 300.000'in üstündeydi, ancak İmparatorla beraber kaleye sıkışan öncü kuvvetin ne kadar olduğu bilinmiyor. Hun ordusunun mevcudunun da 40.000 kadar olduğu tarihçilerin birleştiği ortak görüştür.Kuşatma yedi gün sürdü. İmparator köşeye sıkışmıştı ve barış için tüm şartları kabule razıydı. Buradan kurtulsa bile düşmanının taktik ve manevra kabiliyetine bizzat tanık olduğu için savaşı sürdüremeyeceğini biliyordu. İmparator, Hunlara barış önerdi.

Çinli tarihçilere göre yabgunun karısı ile temas kurularak hediyelerle gözü boyandı. Ve karısının etkisinde kalan yabgu barışı kabul etti. Ancak Mete'nin dehasını düşünürsek durumun başka bir açıklaması olabilir. Mete Çinlilerin yüreğine korku salmıştı, fakat kendi gücünün sınırlı olduğunun farkındaydı. Kuşatmayı uzun süre devam ettiremezdi ve Çin ordusunun geriden gelen asıl kısmıyla karşılaşması halinde iki ateş arasında kalabilir, kendisi tuzağa düşebilirdi. Ayrıca barış teklifi oldukça makuldü ve Mete, bir avuç süvariyle Çin'i işgal etmeye kalkışmayacak kadar gerçekçi bir liderdi. Sonuç olarak Çinlilerin şartlarını kabul etti ve belki de güç gösterisini zedelememek için barışa karısının ricasıyla razı olduğu izlenimini oluşturdu.

Mete psikolojik yıpratma taktiğini sonuna kadar uyguladı. Mesela savaş öncesi o günün tekniğinin en üstün buluşu olan ve yaydan çıktıktan sonra havada ıslık sesi çıkaran ıslıklı ok denilen savaş silahını kullandı. Bu silah ile düşman askerlerinin maneviyatını da çökertti. Çünkü düşman askerleri binlerce okun çıkardığı sesten korktular ve gökyüzün de tanrının Türklere yardımcı olduğu inancı ile korkuya kapılarak dağlıyorlardı.

Antlaşmadan sonra İmparator'un kaleden çıkmasına izin verdi ancak Çinliler’in geçeceği yolun iki yakasına askerlerini yerleştirip okları İmparator'a çevirtti. Kao-ti bu korkuyu hayatı boyunca unutmayacak ve Mete'nin tüm tehditlerine boyun eğecekti. Mete daha sonra da Çin'e keyfi akınlar düzenleyip düşmanın yüreğine bıraktığı korkuyu tazelemeyi ihmal etmedi. Ancak Çinliler, Mete hayatta olduğu sürece antlaşmaya uydular. Buna göre Hunlara "hediye" adı altında yıllık vergi veriyor, ipekli kumaşlar gönderiyor, kuzeydeki ticaret ve savunma bölgesini Hunlara bırakıyor ve yabguya bir prenses armağan ediyorlardı.

Kısacası; bu zafer Türk Milleti’nin Asya’da ve dolaysıyla dünyadaki 3000 yıllık hayatının başlangıcı oluyordu. Çin tarih kaynakları bu savaştan uzunca söz eder. Zira tümüyle Süvari birliklerinden oluşan Hun ordusu, sayıca az olmalarına karşın yüksek askeri teknikler ve stratejiler uygulayarak ordunun başındaki Han’ında başında bulunduğu Han Ordusunu büyük bir yenilgiye uğrattı. Bu savaş tarihe Bai-deng Savaşı olarak geçmiştir. Bu savaşın sonucunda Hunlar, Çin Hanedanlığını hem kuzey bölgesindeki geniş topraklara sahip olmuş hem de yüksek vergiye bağlayarak Çine tarih boyunca üzerlerinden atamayacakları Hun (Türk) korkusunu yaşatmıştır.

Sonuç olarak: Bai-deng Zaferi ile Dünya ticaretinin can damarı olan ipek yolu yaklaşık 2000 yıl Türk Milleti’nin elinde kalmasına vesile oluyordu. Yani bu zafer Türk Milleti’nin Asya’daki ve dolayısıyla dünyadaki 3000 yıllık hayatının bugünlere kadar gelmenin başlangıcı oluyordu!