Bugün dost ve kardeş Afganistan ile kader birliği yapmamızın 95. Yıl. Tam 95 yıldır Türkiye kesintisiz olarak Afganistan’a her türlü yardımı yapm

Bugün dost ve kardeş Afganistan ile kader birliği yapmamızın 95. Yıl. Tam 95 yıldır Türkiye kesintisiz olarak Afganistan’a her türlü yardımı yapmaktan asla geri durmamıştır. 23 Nisan 1920’de TBMM açılmış ve 3 Mayıs 1920’de Ankara’da ilk hükümet kurulmuştur. Ankara Hükümeti, Azerbaycan’ın Başkent’i Bakü’de ve Afganistan’ın Başkent’i Kabil’de birer temsilcilik açmıştır. Türkiye-Afganistan devletleri arasındaki ilişkilerin en yoğun yaşandığı dönem Atatürk ve Afganistan Kralı Amanullah Han zamanıdır. Mustafa Kemal zamanında Türkiye ile Afganistan arasında ilk resmi ilişkileri kuran belge 1 Mart 1921 tarihinde Afgan heyeti ile Türk elçilik heyeti arasında Moskova’da imzalanan Türk-Afgan İttifak Antlaşması’dır.
Bu antlaşmaya göre Türkiye, subaylardan ve öğretmenlerden meydana gelen bir heyeti Afganistan’a göndermeyi kabul ediyordu. Türkiye ile Afganistan arasında 21 Temmuz 1921 tarihinde imzalanan antlaşma ile de Afganistan Ankara Hükümeti’ni tanıyan ilk ülke olmuştur. Türk-Afgan İttifak Antlaşması’nın imzalanmasından sonra 10 Haziran 1921 günü Ankara’da Afgan Elçiliğinin açılış töreni yapılmış, tören sırasında bayrağı göndere bizzat Mustafa Kemal Paşa çekmiştir.
Afgan Kralı Amanullah Han, Türk elçisi Fahrettin Paşa ile Fransa, Rusya, İran, Buhara ve İtalya elçiliklerinin de katıldığı ancak İngiliz elçisinin bulunmadığı Kabil’deki Dilgüşa Sarayı’nda 10 Ekim 1922 günü akşamı verdiği resepsiyonda yaptığı konuşmada, “… Bu gece bütün Afganistan, belki bütün âlem-i İslam için kutsal bir gecedir. Çünkü Türkler’in Kurtuluş Zaferi kutluyoruz. Türklerle Afganlar kardeştir. Türkler’in sevinci bizim sevincimiz, kederleri bizim kederimizdir… Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’nin başarısına dua ederim.” Demiştir.
1926 tarihinde Türkiye Afganistan’a iki bin İngiliz piyade tüfeği, dört makineli tüfek ve beş yüz bin fişek vermesi, karara bağlanmıştır. Yine Afganistan’ın, Türkiye’de eğitilmek üzere Afganlı subayları ilk defa 1926 yılı ortalarında Türkiye’ye gönderdiği ve bunun diğer yıllarda da devam ettiği anlaşılmadır. Bu ilk kafilede sekiz yüzbaşı ve yedi teğmen bulunmaktadır. Yine aynı yıl içerisinde Afganistan’da açılan subay okuluna (Harp Okulu) Türkiye’den öğretmen subay gönderilmiştir.
Afgan Kralı Amanullah Han ile eşi Kraliçe Süreyya, 20 Mayıs 1928 günü Ankara İstasyonunda Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa ile birlikte diğer Türk heyetleri tarafından karşılanmıştır. Bu ziyaret, Türkiye Cumhuriyeti’ne yapılan ilk devlet ziyareti olmuştur. Mustafa Kemal Paşa aynı gün akşamı konuklarına Çankaya köşkünde verdiği resepsiyonda yaptığı konuşmada; “…Afgan milleti ile geçmişi Orta Asya olan ecdadımızın arasındaki münasebetler ve kardeşlik bağları çok eskidir… İşte bugünkü Afgan ve Türk Milletleri, sayısız asırlardan ve büyük kıtaların içine hatıralar ve ananeler salan büyük milletlerin evlatlarıdır… Bir kardeş millete, vazife ve mükellefleri, Türk devleti, gücü ölçüsünde yerine getirmek için acele etmektedir… Siz 1919’da kahraman Afgan milletinin başında, Asya’nın ortasında istiklal için mücadeleye atılırken biz de aynı tarihlerde burada, istiklal ve hürriyetimize vurulan darbelere karşı göğüslerimizi siper ederek dövüşüyorduk.” Demiştir. Afgan Kral ve Kraliçesi Ankara’da bir hafta kaldıktan sonra törenle İstanbul’a uğurlanmış, 1 Haziran 1928 tarihinde de ülkesine dönmek üzere Türkiye’den ayrılmıştır.
Afgan Kralı Amanullah Han, ayrılık sırasında gazetecilere verdiği demeçte; “… Türkler Afganistanlılar’ın ağabeyleridir. Bize daima küçük kardeş nazarıyla bakacaksınız, benim iki gözüm var, biri sizsiniz, biri de Afganistanlılar’dır. İşte ben sizin muhabbetinizi Afgan milletine götürüyorum.” Diyerek Türkiye Cumhuriyeti’ne olan hayranlığını dile getirmiştir. Mustafa Kemal, Amanullah Han’a inkılaplar konusunda temkinli gitmesi gerektiği uyarısını yapmışsa da gelişen olaylar aleyhine olmuştur.
1930 ve 1932 yıllarında Türkiye’den Afganistan’a çok sayıda doktor, ve profesörlerin gönderilmesi sağlanmıştır. Ayrıca Türkiye, pek çok Afganistanlı gence burs vermiş, onları Türk liselerinde ve fakültelerinde okutup yetiştirmiştir. Kabil’de Kabil Tıp Fakültesi kurulmuştur.
Mayıs 1934 ayı içerisinde İran Şah’ı Şah Rıza Pehlevi zamanında İran ile Afganistan arasında sınır anlaşmazlığını gidermek amacıyla hakem olarak her iki ülkenin dostu olarak Türkiye seçilmiştir. Görüşme sırasında Şah Rıza Pehlevi, Türk heyetine sınır anlaşmazlığı konusundaki düşüncelerini şu şekilde ifade etmiştir: “… Afganlarla hoş geçinmek için hiçbir anlaşmazlık bırakmamak istiyoruz. Bu amaçla Türkiye’nin hakemliğini istedik. Kardeş üç İslam devletinin bütün işlerde birlik olmaları en büyük arzumuzdur. Gazi Mustafa Kemal’de gördüğüm kudret benim ümidimi artırdı. Onun itimadı olan size bizim de güvenimiz vardır.” Demiştir. Yapılan görüşmeler sonunda Afganistan-İran arasındaki sınır anlaşmazlığı çözüme kavuşturulmuştur. Bu olay, yeni ve genç Türkiye Cumhuriyeti’nin dünya karşısında önemli bir başarı sağlamasına neden olmuştur
II. Dünya Savaşı öncesinde İtalya ve Almanya’nın Afganistan’ı ve diğer Müslüman devletlerini nüfuzları altına almaya çalışmalarını önlemek amacıyla 8 Temmuz 1937 tarihinde ise Türkiye, Afganistan ve İran’la birlikte daha sonra da Irak’ı da içine alan dört İslam ülkesi arasında Tahran’da Sadabad Paktı imzalanmıştır. Bu suretle Afganistan dâhil, Müslüman ülkelerin dış tehditlere karşı birlik olmaları sağlanmıştır. Sadabad Paktı, Türkiye’nin Batı ile Doğu arasında bir “Barış Köprüsü” olmak isteğinde de ilk göstergesi olmuştur. Sadabad Paktı’nın imzalanmasından sonra Bulgar basınında yer alan yorumda ise; “… Türkiye barış ve güvenlik davasında faal bir mevki ve yüksek bir prestij (saygınlık) kazanmaya muvaffak olmuştur. Barış davasına olan inancı sayesinde Türkiye son zamanlarda Boğazlar ve İskenderun (Hatay) gibi milletlerarası iki mühim meseleyi halletmiş bulunmaktadır. Yeni pakt, şüphe yok ki, faal Türk diplomasisinin elinde genç Türkiye’nin milletlerarası prestijini kuvvetlendirmek için yeni bir koz olacaktır.” Denilmiştir.
1982 yılında Rusya'nın Afganistan'ı işgali sırasında, Pakistan üzerinden Türkiye'ye getirilen ve binlerce Afganlı Türk çeşitli kentlere yerleştirilmişlerdi.
Yıllar sonra; 19 Kasım 2003 yılında Eski TBMM Başkanı ve Dışişleri Bakanlarımızdan Hikmet Çetin NATO Genel Sekreteri’nin Afganistan Kıdemli Sivil Temsilcisi olarak atanmıştır. Yani o günkü Afganistan stajyer Devlet başkanı Hamit Karzai’i ustalaştırmak için görevlendirilmiştir dersek daha doğru olacaktır. Türkiye iç savaş sırasında Afganistan'daki Özbekler’in lideri olan Genaral Raşit Dostum’a desteğini vermekten geri durmamıştır. Raşit Dostum 9 Ekim 2004'te gerçekleşen cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday oldu ama seçilemedi. 2014 yılı Afganistan Başkanlık seçiminde Eşref Gani Ahmedzai'yi destekledi ve onun Başkan seçilmesinden sonra Afganistan 1. Başkan Yardımcısı olmuştur.
20-21 Nisan 2005 tarihleri arasında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Afganistan’ı ziyaret etmiştir. Başbakan Erdoğan Afganistan İslam Cumhuriyeti Başkanı Hamit Karzai ile görüştükten sonra yaptığı açıklamada; “…Ortak tarih, din ve kültür birlikteliği olan Afganistan’ın yeniden yapılandırılması kapsamında, güvenlik ortamının sağlanması, istikrara kavuşması ve kalkınmasına destek olunması konusunda Türkiye Cumhuriyeti olarak eskiden olduğu gibi bundan sonra da Afganistan’ın yanında olunacağını…” ifade etmiştir.
Hikmet Çetin’den sonra, özellikle 2014 sonrası gibi zorlu bir süreçte Türkiye’nin Kabil Büyükelçisi İsmail Aramaz’ın, NATO’nun Afganistan’daki en üst düzey (kıdemli) sivil temsilcisi olarak görev yapacak olması hem Türkiye açısından hem de ikili ilişkiler açısından oldukça önemlidir. Nitekim Türkiye’nin 2016 sonrası Afganistan’daki varlığını devam ettirmesi “Afganistan, Türkiye’den destek istediği sürece Türkiye orada bulunmaya ve yardım etmeye devam edecektir.”
Sonuçta; “Süper Güçler” hiçbir yeraltı kaynağı ve ormanları olmayan dağlık Afganistan’ı “haşhaş” bitkisinden dolayı yani “dünya ilaç sanayii’nin” hammadde kaynağı olduğu için değer verirken, Türkiye tam tersine dostluğun ve kardeşliğin kaynağı olarak gördüğü için değer vermektedir. Açıkçası “Süper Güçler” “Afyon” için orada bulunurken, Türkiye “Afganistan” için oradadır.
Kısacası; görülüyor ki, Mustafa Kemal’den, Recep Tayyip Erdoğan’a kadar geçen zamanlarda dost ve kardeş ülke, “Afganistan sevdamız” azalmamış daha da artmıştır.