Tapınakçılar, Tapınak Şövalyeleri veya o yüzyıllarda ki tanınan isimleri ile ticari tarikatın, kökeni Haçlı Seferleri’ne dayanan bir tarikattır. 

1118 yılında tam isimleri “İsa’nın ve Süleyman Tapınağı’nın Yoksul Şövalyeleri “ (Pauperes Commilitones Christi Templique Salomonis) olarak kurulmuşlardır. Kurucuları toplam 9 Şövalye’den oluşur; ilk Büyük üstad Hugues de Payens ile birlikte sekiz kişi daha vardır.

Kurucular, dönemin Kudüs Kralı II. Baldwin(Baudouin)’e, I. Haçlı Seferi’nden sonra Kudüs’e akın eden Hristiyan Hacıların mallarını ve canlarını korumaya gönüllü olduklarını belirttiler. Kral, kurucu Şövalyelere büyük destek verdi ve onlara içinde Süleyman Tapınağı’nın da bulunduğu bölgeyi onlara verdi. Örgütün isimlendirilmesinde bu bölge oldukça önemliydi.

Tapınakçıların kuruluşlarına dayalı ilk yazılı eserler varlıklarından 70 yıl sonrasına dayanıyor. Ayrıca yazılı belge niteliğindeki kaynaklarda Tapınakçıların Hristiyan Hacıları korkumak adına yaptığı herhangi bir kanıt bulunmazken Tapınakçıların kendilerine tahsil edilen bölgede; Süleyman Tapınağı’nın bulunduğu bölgede geniş çaplı bir kazı çalışması yaptıklarına dair oldukça net deliller bulunmaktadır.

Kuruluşlarından sonra Doğu’ya gitmiş ve yaklaşık 8-9 yıl boyunca ortadan kaybolmuşlardı. Çoğu tarihçi bu zaman zarfında Süleyman Tapınağı’nda kazı çalışmaları yürüttüklerini düşünmektedir.

Tapınakçılar Kudüs’te bulundukları dönemde gerçekten de çok büyük bir değişim yaşamışlar, Hristiyanlık inancı yerine başka inançları benimsemişlerdi. Tapınakçıların Kudüs’teki asıl amaçları Süleyman Tapınağının kalıntılarını araştırmaktı.

Süleyman Tapınağında yaptıkları kazılar sonucunda Kabala’yı benimsemiş olduklarına ve güç elde etmek için kabala üzerinde çalışmalar yaptıkları da görüşlerdendir. Tapınakçılar 1128’te Kudüs’ten döndüklerinde onlardan açıklama bekleyenler karşı çok güçlü bir koruyucuları vardı; Clairvaux Manastırı Başrahibi St. Bernard.

25 yaşında Başrahip olan St. Bernard Hristiyan dünyasının önemli isimlerindendi. Büyük Üstatları Hugues de Payens’in isteği üzerine yazdığı bildiri sonrasında Tapınakçılar hem sayı olarak artmış hem de zenginleşmişlerd. Birçok soyludan toprak vasiyetleri almaya başlamışlardı. Papa ve kilise dışında hiç kimseye karşı sorumlulukları kalmamıştı. 12. yüzyıla gelindiğinde yalnızca Kudüs’te 700 şövalye vardı. St. Bernard’ın bildirgesinden sonra özerklik kazanmış ve öylesine güçlü hale gelmişlerdi ki artık krallara bile borç verebiliyorlardı. Tapınakçıların en önemli özelliklerinden biri gizliliğe verdikleri aşırıya kaçabilecek önemdi. Kabul törenleri esnasında mabetlerde ne olduğu hakkında kimse bir şey bilmiyordu.

Tapınakçı kurallarına göre her şey tarikatın malıydı. Hiçbir Tapınakçının kişisel mal varlığı yoktu. Evlenmek, aile sahibi olmak ve akrabalarla iletişim kurmak yasaktı. Tapınakçılar ikili gruplar halinde dolaşırlardı. Bu iki kişi aynı kaptan yemek yer, aynı yerde temizlenir, aynı yerde uyurlardı. Birbirlerine “Kardeşim” şeklinde hitap ederlerdi. Kişisel bakım ve temizliği utanç verici bulduklarından yılda yalnızca bir kez yıkanırlardı. Savaş alanında iken Tapınakçı Bayrağı inmediği sürece savaşmayı bırakamazlardı. Şehit inancına sahiplerdi. Vergilerden muaf tutuluyor ve sınır dışına çıkmalarına izin veriliyordu.

Tapınakçılar, günümüzdeki bankacılık sistemine de ışık tutmuşlardı. Haydutların bulunduğu yollardan Kutsal Topraklara gidecek olan Hacılara yola çıkmadan önce üzerinde şifreli metinler bulunan bir belge karşılığında bütün paralarını alırlardı. Hacıların yol boyunca bütün ihtiyaçları Tapınakçılar tarafından karşılanırdı. Yapılan bütün harcamalar düzenli olarak bu belgelere kaydedilir ve Kutsal Topraklar’dan dönen hacılar bu belgelerde harcadıkları paralar ve faiz oranı kadar azalmış olan paralarını Tapınakçılardan geri alırlardı.

1186 yılında gerçekleşen Hıttin Savaşı ile Tapınakçılar güvenlerini kaybettiler. Dönemin Büyük Üstadı canına karşılık para teklif ettiğinde Tapınakçıların Kutsal Yemin’ini bozmuştu. Tapınakçıların düşüncelerine göre Büyük Üstat canının bağışlanması karşılığında Kutsal Hac’ın bir parçasını Selâhaddin Eyyubi‘ye vermişti. Büyük Üstat bu sayede kurtulmuştu ancak geri döndüğünde Tapınakçıların hem özgüvenleri hem de itibarları sarsılmıştı. Daha sonra gerçekleşen savaşlarda Kutsal Topraklar kaybedilmişti. Daha önce Selahaddin Eyyubi’den kurtulmayı başaran Büyük Üstadın bu savaşlarda yaşamını kaybetmişti. Olaylar artık Tapınakçıların aleyhine dönmeye başlamıştı.

13 Ekim 1309’da yani 13. Cuma günü Fransa’da ki bütün Tapınakçılar ağır suçlamalarla tutuklanmışlardı. Fransa Kralı Güzel Phillip, Hristiyan dünyasındaki bütün Şövalyeleri toplantı düzenlediği gerekçesiyle Fransa’ya çağırdı. Bu toplantıya Büyük Üstat Jacques de Molay’ da katıldı. Suçlamalar şu şekildeydi; Kutsal Hac’a tükürmek, Kutsal Hac’a idrarını yapmak, bir kafa figürüne tapmak, eşcinsellik vb. Suçlamalar üzerine Jacques de Molay, Papalığa başvurdu ancak Papa bu talebi reddedip Kral Phillip’in yanında durdu. Tutuklanan Şövalyelerin bir kısmı suçlamaları kabul etti.

Bir baş sembolüne taptıklarını ve kabul törenlerinde “Utanç Öpücüğü” adı verilen eylemi gerçekleştirdiklerini kabul ettiler. Kral Phillip, Jacques de Molay’dan bu suçlamaları topluluğun önünde kabul etmesini istedi ancak Jacques de Molay söylenenleri reddederek kendini savundu. Jacques de Molay yakılırken Papa ve Kral Phillip’e lanet etmişti. Jacques de Molay’ın ölümünden kısa zaman sonra ilk olarak Papa ve daha sonrasında da Kral Phillip öldü. Tutuklanan ve öldürülen Tapınakçı sayısı 620 idi. Ancak son kayıtlara bakıldığında Fransa’da 3000’e yakın Tapınakçı vardı.

Tapınakçıların tamamı tutuklanmadı. Çünkü; 

12 Ekim’de verilen karardan sonra 13. Cuma günü Tapınakçılar tutuklanmışlardı. Ancak bu bilgi tutuklamaların öncesinde sızdırılmış ve Tapınakçıların büyük bir çoğunluğu Fransa’yı terk etmişti. Öyleyse Büyük Üstat Jacques de Molay neden Kral Phillip’in davetine katılmıştı. Kaçmayı başaran Tapınakçılar’ın bir kısmı İsviçre’ye sığınmayı başarmıştı. Tutuklanan, işkence edilen ve öldürülen Şövalyelerin tutulduğu zindanda Tapınakçılara ait şifreli duvar yazıları keşfedildi ancak bu şifreler hala çözülemedi.

Kısacası; gizlenen amaçlarına göre, dünya da ilk ticari tarikat olarak kurulan ve insanların inançlarını sömüren “Tapınak Şövalyeleri” güçlerini kaybetseler de yüzyıllarboyu; varlıklarını gizli olarak devam ettirdikleri kanaati, hep var olmaya devam etmektedir..