Yıllardır toplumun sesi oldunuz. Dilsizleri duyan, Suskunları dillendiren haberler yaptınız. Şimdi de ‘Haysiyet’ adlı kitabınızla okurların dilinden, zihninden gitmiyorsunuz. Kitabın bu kadar çok merak uyandıracağını tahmin ediyor muydunuz?

Aslına bakarsanız buna hiç kafa yormadım. Merak uyandırır mı uyandırmaz mı, düşünmedim. Ben sadece izleyicilerimle bu kitap vasıtasıyla konuştum. Onların dert ortağı oldum. Onları bazen düşündürdüm, bazen güldürdüm, bazen uyandırdım, bazen güç verdim… Hayat gibi, bu kitapta onlarla birlikte yaşadım.Haysiyet hem çok vurucu hem de kitabı elinize aldığınız an ağırlığını hissettirecek bir kelime. Neden kitabın adı Haysiyet?

Neden Haysiyet, çünkü bir kere Anadolu'da çok önemli bir kavramdır Haysiyet. En önemli şeydir. Sonra "iki şey mühimdir, birincisi okyanus gibi bol haysiyet, ikincisi elif gibi dimdik şahsiyet" diyor Mevlana. Benim iskelet sistemim haysiyetim. Beni o ayakta tutuyor. Doğrusu anılırken de haysiyetli bir kadın olarak anılmak isterim. Bakalım kısmet… Hani Yaşar Kemal'in "İnsan evrende gövdesi kadar değil yüreği kadar yer kaplar" demiş ya, işte o cümledeki "yüreğidir" insanın haysiyeti. Ne kadar haysiyet o kadar özgül ağırlık..Evrende kapladığın yer haysiyetin kadar.

Daha önce kitap yazdınız mı?

Daha önce bir şiir kitabı yazdım. Adı; "Olduğu Gibi"

20 yıldır haber spikerisiniz. Stajlarınızla birlikte 20 yılı aşkın bir süre... Haysiyet’in çıkış noktası neresi oldu? Ne zaman 20 yıllık birikimi kaleme almayı düşündünüz?

Destek Yayınevi'nin sahibi sevgili Yelda Cumalıoğlu ulaştı bana. "Kelimelerle aran iyi ne düşünürsün?" diye sordu... Sezgileri güçlü bir kadın... O sıralar aklımdan geçirmiştim artık yazayım diye. Tam yerine rast geldi manzara, biz de koyduk.  Ben bu kitabı 7 ayda yazdım, ama aslında 39 yıl artı 7 ay bana sorarsanız.

Kitabın arka kapağında büyük harflerle “Adaletsizliği değiştiremezsiniz ama adaletsizlik karşısındaki duruşunuzu değiştirebilirsiniz” yazıyor. Adalet kavramı toplumda adı yosun tutmuş bir kelime oldu bile, bir yerden sonra bu döngü kırılır mı?

Evet kırılır. Zaten kitapta onun tarifini şöyle anlattım;

"Hak dediğin kuvvetlinin hakkıdır. Bir kuzucuk eğilmiş, bir pınardan su içer.

Aç bir kurt yanına gelir. “Suyumu bulandırma hakkını kimden aldın?” diye sorar. Kuzu kıvranır, ezilir, büzülür daha da küçülür.

“Efendimiz” der. “Devlet meabınız hemencecik hiddet buyurmasınlar, su içtiğim yer sizden aşağıda, aşağıya bakıyorum,

Siz yukarıdasınız, üstelik çok yukarıda. İstesem de bulandıramam suyunuzu.”

Kurt “Bulandırıyorsun işte” diye kuvvetli bir şekilde hırlar.

“Üstelik hakkımda neler konuştuğunu da biliyorum.”

“Ben” der kuzu. “Konuşmayı daha yeni öğrendim, sizin hakkınızda nasıl konuşmuş olabilirim?”

“Sen değilsen kardeşindir, ne mal olduğunuzu âlem bilir” diye daha da kuvvetli hırlar kurt.

“Benim hiç kardeşim yok ki” diyecek olur zavallı kuzu.

“O zaman ya köpekleriniz ya çobanlarınız ama illa ki sizden biridir” der kurt.

Ve kuzunun kendini savunmasına fırsat bırakmadan onu oracıkta yiyiverir.

Güçlünün adaleti de böyledir işte. Önce adaletin gücünü yener, sonra da haysiyeti iğdiş eder.

Ancak devran elbet döner.

Ursula Le Guin, “Dünyadaki bütün umut, hiç hesaba katılmamış insanlardadır” der.

Kim bilir belki günün birinde, pınarın kenarına su içmeye giden bir kuzu, kurdun yanaştığını görür görmez niyetinin farkına varır. Zira bir kurt, bir kuzuyu yemeyi kafasına koymaya görsün. Her türlü bahanenin gölgesine sığınır. Kurt haksız yere hırladıkça ve kuzuya doğru ilerledikçe, kuzunun kırmızı çizgisine dayanır. İşte orası haysiyet noktasıdır. Hikâyemiz de zaten o noktada değişir.

Kurt kuzuyu yemeden önce tam “Sen değilsen kardeşin, o değilse köpeklerindir, olmadı çobanların suçlu” diyecekken, haklı olan kuzu kuvvetli olan kurda karşı cesaretini kuşanır. Çünkü arkasına, kardeşleri, köpekleri, çobanları ve tüm haklılığını, yanına da haysiyetini almıştır.

Adaletsizliği değiştiremez ama adaletsizlik karşısındaki duruşunu değiştirir. Tarihin makûs döngüsünü de... Ve bu sayede, hikâyenin nasıl biteceğine artık kuzular karar verir. Haysiyet sayesinde..."

Yani bu kitap diyor ki haysiyetimize sahip çıkarsak adalet kavramı da yosun tutmayacak… Çünkü en öncelikli insan hakkımızı talep edeceğiz… Adaleti.

Kitabı okurken sanki birçok kitabı bir arada okuyormuş hissine kapıldım. Birçok bilgi, birçok söz, birçok düşünce var. Yazım süreciniz nasıl geçti?

Dediğim gibi 39 sene dolu dolu yaşayarak, öğrenerek, öğrendiklerimi süzgeçten geçirerek, idrak ederek, kendimi ve yaşadığım olayları hesaba çekerek yazdım.

Kitap basıldıktan, binlerce kişinin ağzından kaleme aldıklarınız döküldükten sonra nasıl bir Ece’yle tanıştınız?

Şairin dediği gibi “Bana bir mektup geldi içinden kendim çıktım”... Yani bu kitap o mektup… İçinden ben çıkıyorum. 4 mevsim bir Ece. Kışıyla, yazıyla, sonbahar ve ilkbaharıyla..."Bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman, bunu yazan keşke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da, canım her istediğinde onu telefonla arayıp konuşabilseydim diyorsanız, o kitap bence gerçekten iyidir." sözünü bilirsiniz. Tam olarak böyle tepkiler alıyorum... "Sanki seninle sohbet ediyoruz, sanki bütün yaralarımız geçecekmiş gibi, sanki tek kitapta 100 kitap okumuş gibi, sanki hayatımı temize çekmiş gibi, güçlendim, kendime güvenim ve bilgi birikimim arttı, çok da kahkaha attım" diyorlar... Dört mevsimi yaşıyorlar duygu iklimlerinde… Çok sahiplendi okur kitabı. Aşırı mutluyum, tepkiler çok çok iyi. Ben de bu vesileyle olduğu gibi bir Ece'yle tanıştım. Şimdi dedim kendini güzelce anlattın izleyicine artık tam bir aile oldunuz...

Okumayı çok seviyorsunuz. Başucu kitaplarınız var mı?

O kadar çok ki; Hannah Arendth; Şiddet Üzerine, Attila İlhan; Sokaktaki Adam, Küçük Prens, Çavdar Tarlasında Çocuklar, Eduardo Galeano'nun bütün kitapları, Bertolt Brect tüm kitapları... Çok var.

İki televizyoncu aynı evin içinde... Aynı sektörde çalışıyor olmanız ev hayatınızı zorluyor mu?

- Tam tersine kolaylaştırıyor. Çoğu zaman konuşmadan da anlaşıyoruz. Sadece bakışarak.

Kitabınız için “kızım bana cesaret verdi” dediniz. Siz cesur olup geleceğe bir miras bıraktınız. Anne Ece’nin Türkiye şartlarında kızı için gelecek korkusu var mı?

- Korku benim aramın iyi olduğu bir kavram değil. Ben korkuların üzerine giderim. Kızıma da bunu öğretiyorum. Korkularınla yüzleş ve onların üzerine git. Cesaret noktası orası… Korkmak çok insani ama ona rağmen ilerlemek ve harekete geçmek de cesaret. Cesaret de bir o kadar insani. 

Bu keyifli sohbet için teşekkür ederim. Son olarak okurken her satırından zevk aldığım bu kitap için kaleminize sağlık, inşallah devamı gelir diye heyecanla bekliyorum ☺ Siz Türkiye’de, dünyada her gün vahşet haberlerini, şiddeti, gerçeği anlatmak için 83 milyonun karşısına çıkıyorsunuz. Kitabınızda da bir örneğini vermiştiniz. “Bu akşam hiç haber yok” diyebileceğimiz günler gelecek mi? Günümüz Türkiye’ne baktığınızda neler söylemek istersiniz?

Ben teşekkür ederim bu güzel sohbet için… Ahmet Hamdi Tanpınar'ın dediği gibi "Türkiye evlatlarına kendinden başka bir şey düşünme fırsatı vermiyor" Bu böyle gelmiş böyle gider. Dolayısıyla bu coğrafyada hiçbir zaman "bu akşam haber  yok" cümlesini duyamayacağız. Ama daha mutlu daha çok gülümseyen insanlar olabileceğimiz günleri birlikte inşa edeceğiz. Haysiyetimize sahip çıkarak…