Bugüne kadar birçok projeye imza attınız. Aslında sizinki uzun bir yol ve bu yolun sapağında bekleyen herkes için bir soru soracağım; bu yolculuk sizin için nasıl başladı?

-  Tesadüfen. Ben aslında bürokrattım. 10 yıl devlet için çalıştım. Sonra dışişleri bakanlığındaydım. Bağdat büyükelçiliği 2.kâtibiydim. Oradan istifa ettim. National Geographic Channel Türkiye’nin reklam haklarını satın aldım. Onların reklam operasyonunu yönetmeye başladım. Dünyada Fox İnternational Channels, National Geographic Channel’i satın aldı. Türkiye’de de kendileri bir şirket kurup, tüm reklam operasyonunu kendileri yapmak istedi. Ben de “Siz kurmayın, hazır kurulmuşu var. ben onu size satayım” dedim. Sadece reklamla kalmadık, tüm teknik operasyonu da biz yürütmeye başladık. Yeni kanal kurulumlarını, yayını, yayın planlamayı her şeyi biz yapmaya başladık. O dönemler Fox’un bütün kanallarının lansmanlarını da biz yaptık. Ardından önce şirketin belirli bir kısmını sonra hepsini onlara sattım. Böylelikle National Geographic tarafını bıraktım ve Süreç Film’in sahibi Ali Gündoğdu ile ortak bir yapım şirketi kurduk. “Kuzey Prodüksiyon” adında bir yapım şirketiydi. Böylece başlamış oldum.

Bu tesadüften memnun musunuz?

-  Memnunum. Hayat bazen insanı çok değişik yerlere götürüyor. Ben bir sene önce Bağdat büyükelçiliğinde görev yaparken başka hayallerim vardı. Bir sene sonra reklam yükseltme hedeflerinin içinde buldum kendimi. Sonra bir baktım yapım şirketi kuruyorum “Bu sene bu kadar dizi yapmam lazım” diye senelik hedeflerimiz oluyor. Ama kesinlikle hiçbir keşkem yok. Hayattaki temel prensibim hep ileriye bakmak.

Bugüne kadar televizyona hep farklı projeler yaparak seyirciyi şaşırtmayı başardınız. Kumandayı seyircinin eline vermek için bir projenin içinde olmazsa olmaz neler arıyorsunuz?

-  Sadece iyi bir hikayeniz olmanız gerekiyor. Eğer anlatacağınız iyi bir hikayeniz varsa gerisi çok kolay. Content Is The King diye bir söz vardır “İçerik Kraldır”. O yüzden içeriğiniz iyiyse seyirciye mutlaka onu ulaştırırsınız. Yanlış cast yapmışsanız, yanlış yönetmenle çalışmışsanız biraz geç ulaşır, ama mutlaka ulaşır. Benim birinci önceliğim İçerik

İçeriğin içinde neler arıyorsunuz?

-  O dönemin durumuna, kanalın ihtiyacına, seyircinin talebine bağlıdır, ama illa bunu seyirci talep ediyor diye yapacaksanız kuralı da yok. Ben hep farklı projeler yapmaya çalıştım. Bazıları başarılı oldu bazıları başarısız oldu, ama o farklılığı yakalarsanız kendi başarınızı sağlayabiliyorsunuz.

Şuan Atv’de yayınlanan “Akıncı” dizisini yapıyorsunuz. Daha önce yapılmamış bir kahramanlık hikayesi anlatılıyor. Seyirciden nasıl dönüşler aldınız?

- Mesela bu da farklı bir projeydi. Biz “Akıncı’yla Türkiye’de biz yeni bir türün önünü açtık. Maskeli bir kahraman hikayesi anlattık. Ana akım televizyonda daha önce bu şekilde yapılmış bir hikaye, bir dizi yok. Öncelikle bu bizi çok heyecanlandırdı “İlk yapıyor olmak”. Böyle bir türün Türkiye’de de yapılabileceğini göstermek. Seyirci bizim verdiğimiz içerikten memnun. Bizim en büyük avantajımız, kanalın bu işin arkasında çok duruyor olması. O yüzden ben bu içeriğin seyircinin gözünde hak ettiği yere geleceğine çok inanıyorum.

Bir final haberleri çıktı, sonra yalanlandı. Akıncı yazın devam edecek mi?

- Evet, bu tür haberler çıktı. Şuan ki planımız sezon sonuna kadar devam etmek. Ondan sonra bir daha oturup bir kanalla konuşacağız.

Denenmemişi denemek fazla riskli değil mi?

- Çok riskli, ama risk almadan güzel şeyler başaramıyorsunuz. Televizyonda romantik-komedi hikayesi yokken biz “Kaçak Gelinler” dizisini girdik. Gayet de başarılı oldu. Televizyonda 60 dakikalık dizi yapılmıyordu. Biz Kardeş Payı’nı girdik PT 2’de yayınlanmasına rağmen çok başarılı oldu. O riskleri alırsanız başarılı oluyorsunuz. Kırgın Çiçekler Ana Akım için büyük bir riskti. Hiç tanınmamış bir castla giriş yaptık. 113 bölüm de severek izlendi.

Akınci dizisinin hayata geçmesini sağlayan faktör de risk miydi?

- Sadece denenmemiş olması değil, biz iddialı işler yapmayı seviyoruz. Bu yapılamaz dediler. 10 tane uygulayıcı yapımcı çağırdım, birlikte konuştuk. Onlar da aynı şeyi söylediler. Hatta film yapılmasını bile önerdiler. Sonuçta bir şekilde yapılıyor. Zaten sektör için yeni türlere ihtiyaç var. Komediyi çok iyi yapıyoruz, Turkish Drama diye bir türü yarattık. Romantik komediyi de çok iyi yapıyoruz. Biz bu aksiyonu da çok iyi yapabiliriz. Bunu tüm dünyaya da gösterebiliriz. Bu yolun peşinden birçok yapımcı gidecektir. Ben inanıyorum.

20 yıllık televizyon geçmişine baktığımda ağırlıklı olan şatafatlı, lüks hayatları izlerken şimdi rota tamamen değişti. Diziler mi hayatı taklit ediyor yoksa gerçek hayatlar mı dizilere konu oluyor?

- Gerçek hayat dizilere konu oluyor. İnsanlar bir umudun peşinde, biz dizilerde o umudu verirsek insanlar bulundukları durumlardan çıkılabileceğine, yaşadıkları zorlukların aşılabileceğine inanıyor. Bence dizilerle biz bir sosyal sorumluluk görevini de yerine getiriyoruz. İnsanlar başarabileceklerini görüyorlar. Sadece kendi adıma değil, Türk dizi yapımcıları adına da söylüyorum. Türkiye’de, dünyayla rekabet edilebilecek düzeyde diziler yapılıyor.

Bu arz-talep önümüzdeki yıllarda televizyon sektörünü nasıl etkileyecek?

- Tabi ki bu talep de değişebilir. Bir sonraki talebi artık bizim yaratmamız lazım. Yeni şeyler deneyerek yaratabiliriz. Seyirciye hep aynı şeyleri sunarsak sonuç değişmiyor. Bunu ne kadar iyi yaptığınızla, seyircinin koyduğunuz şeyi satın alması değişir. Biz başka hikayeleri de iyi bir şekilde anlatırsak seyirci kabul edecektir. İlla başkalarının peşinden gitmemize gerek yok. Kendimiz de yeni ve iyi şeyler çıkartabiliriz. Her şeyi farklılaştırmak, yeni bir yol açmak tüm sektör için faydalıdır. Seyirci de bu sayede aynı şeyler izlememiş olur.

Türkiye’de büyük bir marka haline dönüşen çok az yapım şirketi var. Hatta bu büyük şirketlerin sayısı gün geçtikçe azalıyor. Sizce Türkiye’de yapımcılığın bir meslek haline dönüşememesinin nedeni nedir?

- Tersine yapım şirketlerinin sayısı çok artıyor, ama dediğiniz çok doğru güçlü ve sektörü domine eden yapım şirketi sayısı azalıyor.             Yapımcılık neden bir meslek haline gelmiyor? Ne yazık ki ülkemizde iş olarak görülmüyor. Sabah kalkan yapımcı olmaya karar veriyor. Yapımcılık çok önemli bir iş ve Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı kalemlerden bir tanesi. Bizim sektörde 1950’lerden kalma “Bu iş böyleydi” algısının değişmesi gerekiyor. Artık yeni bir dünya var. İş yapma koşulları var. Değişen dünyaya ayak uydurmamız lazım.

Bu sene büyük yeniliklere imza atıyorsunuz. Hem dijital platforma hem de Kanal D için çok iddialı iki projeyle geliyorsunuz. Dijital projeniz “Yoktan Seçmeli” dizinizde seyirciyi nasıl bir hikaye bekliyor?

- Kadın-erkek ilişkilerindeki bilinmezliği çözmeye çalışacağız. Çözebilecek mi? Bence hayır (gülerek) Onu bugüne kadar kim çözdü ki, biz çözelim. Yoktan Seçmeli bizim çok keyif alarak yaptığımız bir iş. 10 bölümlük bir proje, ama 9 tane birinci bölüm bir tane final bölümüz var. O yüzden seyirci istediği bölümden izlemeye başlayabilir. Aynı günü, farklı karakterlerin gözünden tekrar tekrar yaşayacağız. Bu seyirci için de yenilik. Böyle şeyler yaparak farklı mecralar açabiliriz. İzleyiciler sonunu merakla bekleyeceklerine eminim. Bu proje de denenmemiş bir tür.

Romantik komedi mi?

-  Aslında romantik komedi değil, illa bir tür diyeceksek kara komedi diyebiliriz, ama kesinlikle romantik komedi değil.

Dizinin içinde çok güçlü oyuncular var. Hazar Ergüçlü, Hande Doğandemir, Serhat Kılıç ve birçok iddialı isim bulunuyor. Oyuncu seçmelerinde ne kadar içindeydiniz?

- Başından sonuna kadar içindeydim. Bu işteki en büyük avantajımız; senaryoyu gönderdiğimiz çoğu oyuncular “Evet biz oynamak istiyoruz” diye döndüler. Bazılarıyla takvimimiz uyuşmadı, ama bu oyuncularımızın hepsi birinci veya ikinci seçeneklerimizdi. Çok şanslıyız ki, çok istediğimiz bir oyuncu kadrosuyla çalışıyoruz.

Özellikle pandemiden sonra dijital platformlara ilgi daha çok arttı. Daha fazla dijital kanallar kurulmaya başlandı. Herkesin dilinde “Televizyon ölüyor mu?” sorusu var. Sizce bu dijitalleşme televizyonu öldürür mü?

Öldürmez. Türkiye’de ana akım televizyonun, ulusal kanalların bence 15 yıllık daha geleceği var. Bir anda bu dönüşüm kabullenilmez. Hala büyük bir çoğunluk ana akım kanallardan dizilerini seyrediyor. Bu değişim olacaktır, kısa süre içerisinde olacağına inanmıyorum. Yine de televizyon hiçbir zaman ölmez, şekil değiştirir. Ana akım başka bir yol izler. Daha haber, daha program üzerinden gider.

Televizyon dizisi, internet dizisi ve sinema; farklı ülkelerden servis edilen yemekler gibi. Bu üçünün lezzetini birbirinden ayıran faktörler nedir?

- Sinemayla dizi arasında dünya kadar fark var. Sinemanın matematiği farklıdır. O matematiği tutturmanız gerekiyor. Yapıp, üretip, bir kere de beyazperdeye sunuyorsunuz. Dizilerde üzerinde her hafta üretim var. Sinema castı da farklıdır. Hikayelerin de faklı olması gerekiyor. Televizyon dizisi için daha bilindik konular üzerinden gidebilirsiniz ve bu başarılı da olabilir, ama sinemada bunların karşılık bulabileceğini zannetmiyorum. Yeni bir fikir, yeni bir anlayış bulursanız sinemada başarılı olabilirsiniz. Dijitallere yaptığımız diziler arasındaki fark, orada çok daha rahat olmamız. Anlatmak istediğimiz hikayeyi daha kolay anlatabiliyoruz; çünkü televizyonda seyredenlere karşı dijitalde izleyici kitlesi açıp isterse izliyor ya, dilediği gibi atlayabilir, istediği zaman izleyebilir. O yüzden içerik açısından daha rahatız. Biz bir de belgesel yapıyoruz “Arabeskin Aşık kadınları” adında. O da yarı belgesel, yarı drama türünde bir hikaye. Arabesk yapan kadınlarımızın hikayelerini anlatıyoruz. Bir zamanlar kapı pencere kırarken, şimdi nasıl bir dünyanın içindeler? Onların dünyasını anlatıyoruz. Eylül ayında, Exxen de yayınlanacak.

Yemeklerden bahsetmişken 7 Haziran Pazartesi günü ekranda olacak, başrolünde Kadir Doğulu olan “Aşkın Tarifi” dizinizi konuşalım. Kadir Doğulu’yu mutfakta birçok kez gördük. Bu sefer karakterin konusu bizi nereye götürecek?

- İki farklı dünyadan olan bir çiftin hikayesini anlatacağız. İstanbullu bir kızla, Gaziantepli bir şefin hikayesini ele alacağız. Bu ikisinin hikayesi romantik komedi türünde (gülerek).

Bu projede sizin içinizde istek uyandıran, “Hadi bu projeyi hayata geçirelim” dediğiniz nokta neresi oldu?

- Güzel yemek yapmak (gülerek). Bence bu dönemde insanlar evde kaldılar Artık mutfaklar işin başrolünde. İnsanlar evde pizza yaptılar, ekmek yaptılar, güveç yaptılar. Bu süreçte her şeyi yapmayı öğrendik. Bence hepimiz kendi çapında bir şef olduk. Şimdi tüm bunları ekranda izlemeyi isteyeceklerdir. Bir de onlara her bölüm yeni tarifler de sunacağız (gülerek). Sadece romantik komedi olmayacak. Ayrıca dizinin içerisinde bir mutfak, yeni yemekler var edeceğimiz bir bölümümüz de olacak.

Televizyon projelerinizdeki başarıların yanı sıra futbolla da çok ilgilisiniz. Trabzonspor’un asbaşkanı olarak takıma nasıl yenilikler katmayı düşünüyorsunuz?

- Bence Trabzonspor çok iyi bir yolda… Benim bu sene üçüncü yılım doluyor. Aralık ayında kongre var. Bu kurduğumuz yolda, bu planlamada gidersek önümüz çok açık. İlk önce idari ve finansal yapılanmasını tamamlıyor. İnşallah bu yolun sonu bizi şampiyonluğa götürecek. Bugün olmaz yarın olur, ama sonu mutlaka başarıdır. Bence yönetim kurulu olarak geldiğimizden beri Trabzonspor başarılarını yükselterek devam ediyor. Bizden sonra gelecek arkadaşlar da inşallah bu ivmeyi devam ettiriyor.

Çocukluğunuzdan beri futbola ilginiz var mıydı?

- Ben futbola değil, Trabzonspor’a ilgili duyuyorum. Maç Trabzonspor’un maçıysa seyrederim. Bordo-mavi formayla oynanan her spor benim için önemlidir. Hentbol oynasalar hentbola da ilgi duyarım. Sahada Trabzonspor varsa ilgi duyuyorum. Onun dışında büyük bir futbol fanı değilim.

Bu kadar yeniliğin içinde kendinizi dinleyecek vaktiniz oluyor mu?

- Bir hengame gidiyoruz (gülerek) Hayatımda boşluk kalmıyor. Çok dinamik bir operasyonun içindeyiz. Set yaşayan bir organizmadır. O organizmanın devamlı diri, ayakta ve motive tutulması gerekiyor. Çok fazla boş vaktim kalmıyor. Boşluklar bulduğumda ailemle vakit geçirmeye çalışıyorum. Ailem bu tempoya çok alışık… O yüzden büyük bir sorun olmuyor. Eskiden yurtdışı fuarlara gittiğimizde biraz dinleniyorduk, ama pandemiden sonra o fuarlar da hayatımızdan çıktı.

Televizyon, reyting kaygısı, çağımızın değişen düzeni derken zaman su gibi akıp geçiyor. Bu yorucu hayatın temposundan sıkıldığınız “Keşke bir sahil kasabasına yerleşsem dediğiniz zamanlar oluyor mu?

- Ben sahil kasabasında doğdum zaten (gülerek) oraya dönmek gibi bir hayalim şuan yok. Daha çok genciz. Çok yoruluyoruz. Yapımcılık dışarıdan bakıldığı zaman kolay ve keyifli gözüküyor, ama içine girdiğiniz zaman o kadar çok değişken unsuru var ki, hiçbir sabitimiz yok. İnsan psikolojisi üzerinden işimiz etkileniyor. Bunların hepsini bir arada tutmak bir yapımcı için çok zor.

Hayatınızı aldığınız kararlar mı yoksa tercih yapıp geride bıraktıklarınız mı yönetir?

- Geride bıraktığım hiçbir şeyle ilgili bir keşkem yok. Ben o kelimeyi kullanmıyorum. O zamanın şartları içinde kararlarımızı değerlendirmemiz lazım. Mutlaka o dönemin içinde gerekli bir karardır. Bence geçmişe bakarak vakit kaybedecek zamanımız yok. Ben hep devam ederim, çünkü hayat devam ediyor. Durursak veya geriye dönüp bakarsak düşeriz.