Öğrenilmiş çaresizlik kavramını hepimiz duymuşuzdur. Hepimizin bu duyguyla karşılaştığı dönemler olmuştur. Yaşadığı başarısızlıklar, talihsizlikler sonucu başına gelenleri hayatını sınırlayacak şekilde yanlış yorumlamaya öğrenilmiş çaresizlik diyoruz. Hindistan’da filleri yetiştirmek için, daha küçücüklerken kalın bir zincirle bir direğe bağlarlar. Bu yavru filin bu direkten kurtulabilmesi, zincirlerini kırabilmesinin imkanı yoktur. Yavru fil başlarda bu zincirden kurtulabilmek için bütün gücünü kullanır. Defalarca dener, düşer kalkar, ama sonucu değiştiremez. Yıllar geçer, artık yavru fil büyümüştür. Bağlı olduğu direkten ve zincirden katbekat güçlüdür. O zinciri kırmak istese birkaç saniye içinde özgürlüğüne kavuşabilir, ama fil asla buna kalkışmaz. Artık o zincirlerin filin ayağında değil, zihnindedir. Kurtulamadığı şey bilincindeki çaresizliktir.

Bugün dolar 9 Türk Lirasını geçti. 2013 yılına kadar dolar 2 TL’nin altında seyrediyordu. Biz o zamanlar tehlike çanlarının sesini hiç duyamadık. 2016 yılının ilk yarısında 3 TL civarında seyretmeye başladı. Ardından 15 Temmuz Darbe girişimiyle dolar hızla yükselmeye devam etti. En büyük vurgun 2018 yılında oldu ve Rahip Brunson Olayından dolayı ekonomik yaptırım uygulayacağı tehditlerini savuran ABD’nin açıklamalarından bir hafta sonra Dolar 7 TL’ye yaklaştı.

Bugün dolar 9 Türk Lirasının üzerinde ve yapacak hiçbir şey yok. Önüm arkam, sağım solum çaresizlik içerisinde. En korkulacak yanımız ise, artık bu çaresizliğe alışmış durumdayız. Öğrencilere verilen KYK Bursu 650 TL ama tek odalık yurt fiyatları bile 900 – 2500 TL arasında. 8 Milyon öğrenciden sadece 700 Bin öğrenci KYK yurtlarında kalabiliyor. Haberleri izlemeye korkuyorum. İşsizlik yüzünden, evine bakamadığı için, geçinemediği için intihar eden aile babalarının, gencecik üniversite öğrencilerini gördükçe içim sızlıyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 2002’den bu yana ülke genelinde geçim sıkıntısından dolayı yaşamına son verenlerin sayısı 4 Bin 801 kişi.

Sokak röportajlarını izlerken gencecik bir üniversite öğrencisi “Hala lisede giydiğim tişörtümü kullanıyorum. Çünkü babamdan yeni bir kıyafet almasını isteyemem. Bana kıyafet alacak parası yok. İzmir’den bana haftalık yolladığı harçlık 20 TL” ülkenin geleceği gözüyle baktığımız gençlerin her geçen gün ekonomik koşullar yüzünden nasıl eridiğini, toplumdan nasıl yitirildiğini görmekten korkuyorum. “Tek istediğim insan gibi geçinmek!” diye haykıran amcanın sesini duymaktan korkuyorum. Her köşe başını döndüğümde elinde bir mendik, bir tükenmez kalem küçücük çocuklar dileniyor. Onların önünden başım önümde eğik geçmekten korkuyorum. Gazete okurken üçüncü sayfa haberlerine denk gelmekten korkuyorum. Gelecek diye gördüğümüz yarınlardan korkuyorum. Hepimiz korkuyoruz. Köşe başında kapanan her dükkan gördüğümde endişem daha da çok artıyor. Haykıracak kelimelerimiz var, ama boğazımızdan sesimiz çıkmıyor. Doların yükselmesi, faizin artması, 1 TL’lik domatesin 10 TL’yi bulması bir anda olmadı. Çok uzun bir zaman da almadı.

Herkes doların yükselmesine alıştı, pandemi de rakamlar 10 bine gelince korkudan evden çıkmayan insanlar şimdi 30 bine gelmesine rağmen gece kulübü, kalabalık kapalı mekanlarda gezmeye alıştı, bir market alışverişine bin lira bırakmaya alıştı. İnsan alışınca sorgulamayı bırakır. Sormayı bırakınca artık başına ne gelirse gelsin o duruma bir süre hayıflanıp, sonra da onunla yaşamaya alışırsın. Tıpkı bugün, kabuslarımıza giren korkularımızın hayatımızın gerçeği olmasına alıştığımız gibi…