Güçlü bir annenin oğlu, bulunduğu yere tırnaklarıyla kazıyarak gelmiş, menajerlik, cast direktörlüğü, garsonluk yapmış. Sadece tek bir hayali vardı; 16 yaşından beri okuduğu, yapmak için didindigi oyunculuğu hakkıyla yapabilmek. Onu cast direktörlüğünü yaptığı “Kiralık Aşk” dizisinin “Koriş”i olarak tanıdık, ama zamanla hepimizin evlerine konuk olan, bizden biri haline geldi.  Hem kendi menajerliğini hem dizinin castını yapmaya devam etti. Onur Büyüktopçu; kitabını okurken zirveye çıkan başarı basamaklarını nasıl çıktığını okuduğumda çok etkilenmiştim. Nasıl bu kadar iyi oynadığını, sahnelerini dönüp dönüp neden izlediğimi bir kere daha anladım. İşte karşınızda Onur Büyüktopçu...

Aylar önce kitabınızı elime aldığımda çok heyecanlanmıştım. O sayfaların içinde acı, hüzün, mutluluk, umutsuzluk, biriktirdiğiniz hayaller ve hayal kırıklıkları vardı. Sizin hikayeniz gerçekti. Kitabınızın kapağının hemen altında “Vazgeçemeyeceği hayalleri olanlara” cümlesi bana hep çok güçlü bir cümle olarak geldi. Oyunculuk sizin vazgeçilmez tutkunuz oldu. Peki, şimdi bulunduğunuz yerden mutlu musunuz?

Mutluyum, çünkü sevdiğim bir mesleği yapıyorum. Sevdiğim mesleği yaparken aynı zamanda para da kazanabiliyorum, ama bu noktaya gelene kadar çok büyük hayal kırıklıklarım oldu. Hiçbir zaman vazgeçmedim. Bırakabileceğim, vazgeçebileceğim çok dönüm noktaları yaşadım, ama her zaman “Oyunculuk, seni ileriye taşıyabilecek tek meslek” dedim ve buraya gelebilmek için çok uğraştım. Oyunculuk sizin de dediğiniz gibi benim için vazgeçilmez. Ölene kadar mesleğimi yapmak istiyorum.

Sizin için vazgeçilmez mesleğin oyunculuk olduğunu nasıl anladınız?

Birine aşık olursunuz ve o size kötü de davransa ondan vazgeçemezsiniz. O duygunun tarifi yoktur. Siz aşıksınızdır ve gözünüz kör olmuştur. Karşınızdakinin kötü taraflarını görmezsiniz. Ben mesleğimin kötü taraflarını da çok yaşadım. Parasız kaldım, hayal kırıklıkları yaşadım, karşıma geçip bana yeteneksizsin bile dediler… Tüm yaşadıklarıma rağmen vazgeçemedim. Ben başka bir şekilde adlandıramıyorum.

14 yaşından beri oyuncu olmayı isteyen, kaçıp kaçıp tiyatrolara giden bir ergenlik dönemi geçirmişsiniz. Bu aşkı alevlendiren ilk kıvılcım ne zaman çakıldı?

Benim fitilimi ilk ateşleyen şey Ferhunde Hanımlar dizisi oldu. 13 yaşlarındayken izliyordum. Aslında kadınlara, ev hanımlarına hitap eden bir diziydi, fakat ben o dizinin içinde aile sıcaklığını gördüm. Oyuncuların hepsi Devlet Tiyatrosu kökenliydi ve sanki ailemizden biriymiş gibi oynuyorlardı. O an ilk kez “Oyunculuk böyle bir şey mi?” diye düşündüm. İlk kez oyuncu olmayı o zaman düşündüm. Benim yaşıtlarım Brad Pitt, Madonna hayranıyken ben Ferhunde Hanımlar dizisindeki oyuncuların fanıydım. 

Nasıl bir ailede büyüdünüz? Oyunculuk zor bir alan, sizi desteklediler mi?

En büyük desteği annemden gördüm. Hala gücünü, desteğini hissettiğim tek kişi annemdir. Babam kendi kariyer planının izinden gitmemi istedi. Bana “Ben ODTÜ’de okudum seni niye okumuyorsun” dedi. Ben hiçbir zaman ODTÜ’de okuyabilecek biri olmadım. Hep sözel tarafım daha iyiydi. Hatta yanlış dersleri seçtim ve mezun olurken sınav puanım düşmüştü. Ebeveynlerin, çocuklarının kararlarına saygı duymaları gerekiyor. Benim babamın sayısal zekası çok kuvvetlidir, ama ben hala bu yaşımda bir şeyleri hesaplarken parmak hesabı yaparım. Ben onların dediğini yapmadım, ama ben hep kendi paramı kazandım. Aileme karşı mahcup olmamak için hiç durmadan çalıştım.

Ailenize “Ben oyuncu olacağım dediğiniz” ilk an tepkiler nasıl geldi?

Aslında benim oyuncu olacağım sürpriz değildi. O dönem evimize gelen misafirlere Bülent Ersoy’un, Reha Muhtar’ın taklitlerini yaparak onları güldürürdüm. İnsanlar da bana “Bir gün sen oyuncu olacaksın” derlerdi. Oyuncu olmayı hep çok isterdim, ama bir taraftan da çok asosyal biriydim. Beni tiyatro sahnesine çıkmak kurtardı. 10 kişi, 20 kişi derken bir gün sahneye çıktığımda 500 kişinin beniz izlediğini gördüm. Böylelikle kendime özgüvenim geldi.

Oyunculuğa ilk lise defteriyle başlamışsınız. Ardından büyük bir bekleme süreci başlamış. Cast direktörlüğü ve menajerlik yaptığınız dönemler de bu bekleme sürelerinde mi gerçekleşti?

Cast direktörlüğü ve menajerlik para kazanmak amaçlı yaptığım işlerdi. Bir yandan bunları yaparken akşamları da Devlet Tiyatrosu’nda oyun çıkarıyordum. Ben cast direktörlüğü ve menajerliği oyunculuğun bir parçası olduğu için de yaptım. Sayısız audition çektim ve bu sayede ne kadar yanlış audition verdiğimi gördüm. Çok başarısız oyuncuların çok iyi, muhteşem dediğim oyuncuların çok başarısız audition verdiğini gördüm. 

Kamera arkasını sevdiniz mi?

Hayır, sevmedim. Menajerlik ve cast direktörlüğü çok güzeldi, ama oyuncularla anlaşmak çok zor. Bir oyuncu olarak söyleyebilirim ki, oyuncunun isteklerini yerine getirebilmek, beklentilerini karşılamak imkansız gibi bir şey. 

Bir yerlere gidip audition verip sonra da yanıt alamamak, çaldığınız kapılardan hayal kırıklığıyla dönmek bu günkü Onur’u nasıl bir adam yapıyordu?

Bugünkü Onur’u bu noktaya getiren tek şey Kiralık Aşk dizisi oldu. Benim oynadığım karakter her geçen gün daha çok konuşulan bir karakterdi. Zamanla çok sevildi ve senaristlerde Koray’ı daha çok yazmaya başladılar. İlk röportajımı verdiğim dönem menajerim yoktu. Aynı zamanda yapımın cast direktörüydüm. Kendi sözleşmemi bile kendim hazırlamıştım. Lise Defteri dizisinde oynarken mesela sosyal medya yoktu. O zamanlar ben kendimi ünlü olduğuma çok inandırmıştım ve havalara girmiştim. Ben, Arda Kural, Ece Erken sokakta yürüyemiyorduk. Dizi bittikten sonra iş gelmemeye başladı. İşte o zaman anladım ki, bu işler böyle olmuyormuş. Ünlü olmak ayrı bir şey, oyuncu olmak ayrı bir şey… Ben hiçbir zaman ünlü gibi yaşayan bir adam olmadım. Hem oyunculuk hem sunuculuk yaptım, ama o yıllar bana çok yanlış anladığım şeyleri düzeltme şansı sundu. 33 yaşında ünlendikten sonra “Ben işimi yapayım yeter” dedim. Bence insanlar geçmişte yaşadıkları sıkıntıların mükafatı olarak mutlaka ödüllendiriliyor. Yeter ki doğru zaman ve doğru yer olsun. 

Bu noktaya gelirken çok zorluklar yaşadınız, en dibi de gördünüz, şimdi zirvedesiniz. Mutlulukların, kazançların, sizi tatmin etmediği zamanlar oluyor mu?

Çok oluyor. İki yıl içerisinde kazanabileceğin parayı bazen bir günde alıyorsunuz. Bir yıl çalışmıyorsun, ama bir dönem çalıştığın zaman yine uzun süre rahatça geçinebileceğin parayı kazanabiliyorsun. Enteresan bir sistem, ama mutluluğu sizin yakalamanız lazım. Ben şu an dizi ve filmin yanı sıra tiyatroya da odaklanmak istiyorum mesela. Hepiniz biliyorsunuz ki, tiyatrodan çok büyük paralar kazanılmıyor, ama ben mutluluğu tiyatro yaparak da yaşamak istiyorum. Salih Bademci benim için çok önemli bir örnektir. Hiçbir zaman tiyatroyu bırakmadı. Aynı sette çalışırken, yorgun argın haliyle koşa koşa tiyatroya gidiyordu. 

Artık sektör de başarılı bir oyuncu olarak tanınan bir portföyünüz var. Bu noktaya gelmek mi daha zor yoksa tam bu noktada kalmak mı?

Ekranda olduğunuz kadar varsınız. Bazı oyuncuların işleri bittiği zaman hemen iki ay arayla tekrar yeni bir işe başlıyor. Ben oyuncuların bu kadar uzun süre ekranda olması taraftarı değilim. Ben gündüz kuşağında sunuculuk yaptım ve her gün ekrandaydım. Bir yerden sonra insanların benden sıkıldığını düşünmeye başladım. 420 bölüm yemekteyiz çektikten sonra ekranda olmama kararı aldım ve Yemekteyiz programını bilerek bıraktım. Ardından kıramayacağım biri tarafından, bir stüdyo programı teklifi geldi. Bunu da denemek için başladım, ama şimdi oyunculuğa geri dönüş yaptım. Özel gecelerde, yarışma programlarında sunuculuk yapıyorum, ama o kadar. 

Sunuculuk hayatınızda bir pişmanlık olarak kaldı mı?

Asla olmadı, ama sunuculuk yaparken oyunculuğu özledim. Benim arkadaşlarım rollerine çalışırken ben gündüz kuşağına program yetiştirmeye çalışıyordum. Ben Yemekteyiz’in ikinci sezonunda tiyatro yapmayı çok istedim, ama çok zordu. Bir bölümü 12 saate yakın sürede çekiyorduk. Tiyatroya yetişebilme şansım yoktu. 

Koray karakteri hayatınızda çok büyük kapılar açtı, ama aynı zamanda bir de etiket haline geldi. Komedi türünde etiketlenmek, bu rollere çağırılmak hayatınızda yıkılmayan bir tabu haline geldi mi?

Yurtdışında komedi oynadıysanız, ardından hemen dram, aksiyon türünde teklifler geliyor, fakat Türkiye’de kodlanıyor. Seyirciler sokakta bana “Sizi Koray gibi bir karakterin içinde izlemek istiyoruz” diyorlar. İnsanlar o karakteri çok sevdi. Koray’dan sonra birçok yan rol komedi oyuncusu çıktı. Kiralık Aşk dizisinin komedi yönü benim üzerime yazılmıştı. Ben Yemekteyiz programını bilerek kabul ettim. “Koray” karakterini kırmak için bunu yapmak zorundaydım. Yemekteyiz programı başlayınca, yargı dağıtan, had bildiren, ortam yumuşatan bir adam haline geldim. Bana hala “Koray” gibi komedi türünde roller geliyor, ama ben kabul etmiyorum. Bugün “Kiralık Aşk” çekilse ben yine “Koray’ı” oynarım, ama artık Koray gibi karakteri oynamak istemiyorum. Türkiye’de Ezgi Mola, Binnur Kaya gibi komediden sonra çok iyi dram projelerinde oynayan oyuncularımız var. Bu örneklerin daha da çoğalması lazım…

Ağlatmak kolay, güldürmek zordur derler. Sizce güldürünün motivasyonu nedir? Sizin kendinize ait bir formülünüz var mı?

Ben Kiralık Aşk dizisinde ilk defa komedi oynadım, ama gerçek hayatta da espri yapan bir adamımdır. Ben Koray karakterinin bu kadar sevilmesini samimi olmasına bağlıyorum. Eğer ben “Koriş’i başka türlü oynamış olsaydım belki sevmeyebilirlerdi, ama ben onun her halini seyirciye göstermek istedim. Bunu yapmamda yapımcımın ve yönetmenlerimin emeği çok büyüktür. Karakteri canlandırmam için kendileri bana alan açtılar. Eğer ben bu karakteri ilk yazıldığı gibi oynasaydım asla “Koriş” çıkmazdı. İlk konuştuğumuzda benim çekim günüm bir gündü. Zamanla bir baktım haftanın beş günü setteyim. Ben iyi oldukça senarist de daha çok yazıyordu. 

Gündemde olan dizilerin, programların içinde oldunuz. Kiralık Aşk, Yemekteyiz gibi, ama bu kadar çok sükse yapan işlerin arasında hiçbir zaman sansasyonel haberlerin içerisinde sizi görmedik. Her zaman her yerde hep kendi tarafında olan bir Onur Büyüktopçu vardı. Kim olduğunuza dair sınırlarınızı inşa etmeyi nasıl başardınız?

Bunun biraz da aileden geldiğini düşünüyorum. Fakir bir aileden geldim, böyle gördüm gibi dramatik cümlelerle alakası yok. Eğer bir iş yapıyorsan kaliteli yapmalısın. Ben de istesem medyada çok büyük yankı uyandıracak şeyler yapabilirim. Birilerine parmak sallasam, dizide oynayan birini eleştirip story atsam haber malzemesi olur, ama bunun devamı yok. Ben bu tür diyaloglar hiç kurmam. Bundan dolayı çok seviyeli arkadaşlıklarım vardır. Bergüzar Korel de bu isimlerden biridir. O da çok kaliteli bir kadındır. Halit Ergenç ve Bergüzar Korel’den birçok şey öğrendim diyebilirim.

Yolun Ortasından Sesleniyorum kitabınız, adıyla, anlatımıyla gerçekten sesleniş… Bu kitabı yazmak için elinize kalemi aldıran şey hayata dair bir haykırış biçimi miydi?

Hayır, değildi. Yıllarca kitap yazmayı istedim, ama gündüz kuşağına program çektiğim için zamansızlıktan dolayı yapamadım. Benim için önemli olan kitabın çok satması değildi. Zaten bir daha kitap çıkarmayacağım, çünkü haddim değil. Ben bir yazar değilim. Bir kitap fuarına gittiğimde oyuncu – yazar olarak yazmışlardı. Orada o kadar değerli yazarlar vardı ki, onlara mahcup oldum ve yazar kelimesini kaldırttım. Bir dizi yapıp, popüler olduktan sonra yazar olmak diye bir şey olamaz. Aynı şekilde böyle düşünen oyunculara da karşıyım. Bırakın o etiketi siz değil, sizi izleyenler değiştirsin. Şimdiki gençlerin tek derdi ünlü olmak, oyuncu olmak değil. Bu ülkede karın kası yapan da oyuncu oluyor. Oyuncu olmak bambaşka bir duygudur. Ben 16 yaşından beri oyunculuk yapıyorum. Ankara Devlet Tiyatrosu’nda o kadar değerli isimlerden eğitim aldım. Ardından İngiltere’ye gittim. Hem çalıştım hem eğitim gördüm. Ünlü olabilirsiniz, ama oyuncu olamazsınız. 

Bugüne kadar hep hayallerinin peşinden giden bir Onur Büyüktopçu olmuş. En büyük hayalinizi gerçekleştirdiniz mi?

Benim çok büyük hayallerim yok. Dünya artık çok değişti. İnsanoğlu bu konuda çok sınırsız. Hayal ettiğiniz şeyin gerçekleşmesi bile size anlık mutluluk veriyor. Hayallerinize sahip olduktan sonra iki günde sıkılıyorsunuz. Bence anda kalmak çok daha fazla mutluluk veriyor. 

Bu keyifli sohbet için çok teşekkür ederim. Bir sabah kalktığında seni dünyanın en mutlu insanı yapacak bir dilek hakkın olsaydı ne dilerdin?

Bu dünya düzeninin tamamen değişmesini isterdim. Hayvanlara iyi davranılan, çocukların ölmediği, kadınların katledilmediği bir dünya olsa ben de çok mutlu olurdum.